Şu kadar işsizlik var diye TÜİK işsizlik rakamlarını açıklar. Hükümet yetkilileri de işsizlik konusunda konuştular. Şu kadar istihdam sağladık diye! Politikacılar, gazeteciler, stratejisiler, köşeden yazanlar meseleyi ekranlarda tartışırlar. Maşallah hepsi uzmandır. Ben söyleyeyim: İşsizlik konusu ülkeyi yönetenlerin politik tercihidir. **** Her politikacının cebinde 'kızıma, oğluma iş' diye notlar bulunur. Belediye başkanın kapısında onlarcası bekler iş diye. Ekonomi biliminin temel konularındandır işsizlik sorunu ve çözüm önermeleri. Bence ülkenin temel ana sorun işsizliktir. Peki, işsizlik denilince ne anlamlıyız? Bu sorunun çok net cevabı yoktur bizde. Mesele kapağı hele bir atsın meselesine indirgenmiştir. Devlet kapısına kapağı attı ise değme keyfine.. İlk adım, ”İmtiyaz” elde edilmiştir. Batıda ise, istihdam yatırım-üretim ilişkilileri içinde değerlendirilir. Örneğin, kamu görevlisi olan asker, polis, memur ve diğerlerinin istihdam edilmesi belki işsizliği giderir ama onların “üretim ekonomisinde katma değerleri” yoktur. Çünkü endüstriyel üretim ilişkileri içinde değillerdir. Genel bütçeden ücretlerini aldıkları için ekonomiye doğrudan katkıları da yoktur. Tüketici kesimin içinde yer alırlar. Türkiye’nin en temel meselelerinden biri de budur. Memur-bürokratik devlet yönetim biçiminden teknik devlet yönetim biçimine geçemeyişimiz, kamu harcamalarını verimsiz hale getirmektedir. Kamu yönetim reformunu bir türlü yapamadık. Gelen her iktidar bu caf- caflı laflarla söylerler ama bir türlü gerçekleştiremezler. AK Parti'nin en büyük iddialarından biri de buydu ama iktidara gelince tam tersini yaptı. Bu partileri liderleri meydanlarda doğruyu söylerler, koltuğu oturunca verdikleri sözleri unutuverirler. Can sıkıcı ama hiçbir siyasi parti sorunu yeterince kavrayamamış ve ciddiye almamaktadır. Oysa işsizlik hepimizi etkiliyor. Can yakıyor. Bunun sorumluları kimdir? Hepimiz. Herkesin payı var. İşte bu yüzden başımızı deve kuşu gibi kuma sokmaktan vazgeçip çözüm metotlarını aramalıyız! Siyasi iktidarların her konuda günü kurtarmaya yönelik çabaları var. Dünden bugüne, günü kurtarmaktan yarını kurtarmaya zamanımız, heyecanımız, gücümüz kalmıyor. Bu yaşa kadar binlerce insan, politikacı, akademisyen, düşünür, yazar, çizer hep eğitimden söz eder ama hiçbir eylem yapamaz. Peki, bu tablo böyle mi gidecek? Sorusu cevabı basittir. Bu sürdürülemez. Niteliksiz eğitim, verimsiz insan gücüyle ne kalkınırsınız ne de zenginleşirsiniz. Aslında çözüm çok basit. MESELE, NASIL BİR EĞİTİM MODELLEMESİ? Aklın yolu bir. Dünyada en başarılı eğitim yapan ülkelerin örnekleri ile dolu... Nasıl ki, her sorunun kökeninde eğitim varsa, işsizliğin kökeninde de yanlış insan gücü planlaması, yanlış eğitim yatıyor. Doğru yere, doğru okullar açıp, çocuklarımıza doğru meslekler öğretseydik, işsizlik rakamları bugün bu boyutta olmazdı! Bu meselenin arka planında, siyasiler var. Eh! Onları da destekleyen bir seçmen kitlesi vardı. Onların belirlediği iktidar, sonuçları işsizlik olan sorunları doğurdu. Çünkü eğitim meselesi ne sorunlar çıkaracağı öngörülse de, acı sonuçları yaşamak için yaklaşık bir 25 yıl geçmesi lazım. Sorun o zaman çok acı bir biçimde patlıyor. Bu da genç bir neslin heder olmasına neden oluyor.. Politik söylemlerinde işte şu kadar genç nüfusumuz söylemi ne kadar yanlış bir söylemse, onları mesleki eğitimsiz, niteliksiz bırakmak da o kadar yanlış. İŞZİZLİK BİR BEKA SORUNUDUR Genç işsizler her geçen gün çığ gibi büyüyor. İşte bu yüzden, çocuklarımızın geleceğine yönelik adımlar atarken MEB, YÖK, ÖSYM gibi kurumlara çok önemli görevler düşüyor... Peki, sadece onlara mı? Hayır. Hepimize... İşe çocukluktan başlamak. Üretim ve yeteneklere uygun eğitim modellemesine geçilmesi gerekir. Gelişigüzel hiçbir bilimsel verilere dayanmayan eğitim modeli yerine Planlanmalı eğitime bir an önce vakit kaybetmeden geçilmeli. Peki, bunlar bilinmiyor mu? Bu gün meslek lisesine başlayan genç 4 yıllık bir eğitim sonucunda meslek bilgileri, bir anda çöplük olabiliyor. Tıp ve mühendisliklerde keza öyle. O halde nasıl bir eğitim modellemesi sorusunun cevabı çok daha önemli hale geliyor günümüzün dijitalleşen dünyasında. Bu iş reformlarla falan olmaz. Zihniyet devrimine de hazırlıklı değiliz. Ülkenin geleceğine doğru düzgün yatırım yapmak istiyorsak, işe önce MEB, YÖK ve ÖSYM benzeri kurumlardan başlamak gerekiyor. Meteliksizlik dediğimiz şey de bu. Sanayici nitelikli işçi, mühendis bulamıyor. Böyle olunca nitelikli mal üretemiyor. Dünyaya açılamıyor. Nitelikli işçiye de asgari ücretle çalıştıramazsın. O devirler çoktan geçti. İşverenlerin bir çoğu bunu kavrayabilmiş değil.. Rekabet nitelikli işçilerin üretimleri olur. Bunu farkına varması gerekir. Aksi halde sürekli olarak eh ne yapalım iş var ama işçi bulamıyoruz demek pek mantıklı gelmiyor bana. Kısacası iki arada bir derede.. Çözüm ne? Çok basit. Organize sanayii bölgelerinde endüstrinin ihtiyaç duyduğu emek gücünün ne olduğunu en iyi sanayiciler bilir. Meslek ve teknolojik liselerinin eğitim metodolojisini bunların sorumluluğuna vermelidir. Devlet sadece organize destek ve gözetim rolünü yapmalıdır... Öğrenci ve işsiz sayımız öylesine arttı ki mevcut bakış açısıyla bu yükün altından kalkmaları mümkün değil. İlgili kurumların yeniden yapılanmaları, yapılandırılmaları gerekiyor. Yattığı yerden para alma dönemi kapanmalı, eğitim üretim için yapılmalıdır. Peki, ama nasıl? İşte onu da ortak akılla bulmak gerekiyor. Bu, o kadar zor mu? Kesinlikle hayır. Yeter ki istensin. GECE KONDU ÜNİVERSİTELERİ İLE GELİŞMİŞLİK OLMAZ Herkes üniversiteye gitmek zorunda değil ki! Diplomanın günümüzde hiçbir referans değeri yok! Çünkü sonuçta işler istenildiği gibi gitmediğinde, faturanın en büyüğü kendilerine çıkıyor. Hayal kırıklıkları başlıyor, iş bunalımlara dönüşüyor. Büyük sıkıntılar yaşanıyor. Çocukları mutlu değilse, kendileri de mutlu olamıyor. Kapı kapı dolaşılıp çare arıyorlar. Nitelik yerine niteliksizlik ön plana çıkıyor. Görüyor ki, çok nitelikli olmak para etmiyor, sadakat veya iş bitiricilik ön plana çıkınca çürümüşlük toplumu bir ur gibi sarıyor. Bu yüzden, bu süreçte, en aktif durumda olması gerekenin kendileri olduğunu asla unutmasınlar. Yoksa, gelecekte başları çok ağrır. Evde, babasının eline bakan işsiz bir evlattan daha can sıkıcı ne olabilir ki! Özetin özeti: İşsizliğin çözümü, sınavlara yarış atı yetiştirmek değil ,onlara meslek kazandırmak, altın bileziği takabilmek. DİPLOMA MI? MESLEK Mİ? Üniversite sınavları yapılınca bazı değerlendirmeler yapılıyor. İşte matematikten şu kadar, fen bilimlerinden bu kadar başarı var diye. Değerlendirme sonuçları hiç açıcı değil. Sistem çökmüş. Analitik düşünemeyen, bir gençlik ile karşı karşıyayız. ÜNİVERİSTEYE GİRSEN NE OLACAK, GİRMESEN NE OLACAK? Doğru olan soru üniversite mi, yoksa meslek mi? Peki: “Üniversite meslek kazandırmıyor mu?” diyenleriniz çıkabilir. Evet, üniversite bir meslek kazandırmıyor, çünkü üniversiteler meslek okulu değil. Bunu toplum algılayamıyor. Hepimiz bu yanlışı yapıyoruz. En büyük yanlışı da devlet yapıyor. Her yere üniversite adı altında yüksek liseler açıyoruz. O da sayılmaz da, ayıp olmasın diye böyle yazıyorum. Onlarda bomboş insanlar yetiştiriyor. Sonra, kendisini gerçekten üniversite mezunuyum zannedenlerin faturası da gençlere çıkıyor... Şu an için işsizler sıralamasının en tepesinde üniversite mezunları neden var? Çünkü 2 veya 4 yıl bir kapalı mekânda avutmak çok kolay da onun için siyasal iktidarın işine geliyor. Çünkü meslekleri yok. Diplomayı alanlar, asgari ücretten iş bulanlarda havalara zıplıyorlar. Her yıl yüz binlerce kontenjan boş kalıyorsa, diplomaların hiçbir geçerliliği yoksa bu sistem çoktan iflas etmiştir! Kafayı buna yormak gerekmez mi? SESİMİZİ DUYAN YOK MU? Saçma sapan makam hastalığına yakalanan, koltuk işgalini hiç bırakmayanlar nedense, olayın bu boyutunu hiç konuşmadan, hâlâ sınavların sadece şeklini konuşuyoruz. Sanki öyle olsa ne olacak, böyle olsa ne olacakmış gibi! Bunların hepsi palavra.. Alınan diplomayla doktor, mühendis, teknisyen, öğretmen, öğretim üyesi, savcı, yargıç, olunamayacağını hâlâ anlayamadık. Diplomayla iş bulunamayacağını, diplomayla ülkenin kalkınamayacağını, diplomayla refahın gelmeyeceğini, diplomayla milli gelirin artmayacağını, hâlâ kavrayamadık. Şu an için yaptığımız tek şey, diplomalı sayısını artırmak. Peki ne işe yarıyor bu? Neden bunu hiç sorgulamıyoruz? Bunlar beklentiler... Sınav zamanı, milyonlarca gencimiz ve aileleri, yine büyük hayaller kuracak. Çocukları çok çalışıp, iyi bir üniversiteye girecek ve mezun olacak. Boğaziçi’ni, İTÜ’ni, Ortadoğu’yu bitirsen ne yazar. Bitirenlerin birçoğunun katıldıkları yarışmalardaki halini görüyoruz. Daha başlar başlamaz 3.soruda tırt.! Peki ya sonrası? Mühendis olan iş bulabilecek mi, öğretmen olan atanacak mı, doktor olan istediği alanda uzman olabilecek mi? Ziraatçı, veterinerlik fakültelerini bitirenler ne olacak? Hadi tüm bunları başardı, bu kez de KPSS belasıyla yüz yüze gelmeyecek mi? Herkes kamuda istihdam edileyim sevdasında. Devlete kapağı atayım. Olmadı ya polis ya da sözleşmeli astsubay veya subay olayım derdinde. Hangisi denk gelirse... Üç beş yıl hazırlıktan sonra, KPSS engelini de aşıp oh be dediğinde, mülakat dayatmasıyla, hayallerine veda edenleri görünce vicdanlar sızlamayacak mı? Bu devlete bir daha nasıl güvenecek? İlla da bir partinin yandaşı mı olmak gerekiyor? Yaş gelecek 35’e.Ömür  yaşının yarısını geçmiş bile... İNSAN GÜCÜ PLANLAMASI! DEVLET, İnsan gücü planlaması çerçevesinde ne yaptı? Yahu arkadaş bu kadar akılsızlık olur mu? Bizde olur. Yüzbinlerce mezunu olan işsiz aynı fakültelerden açılmış. Neden açıyorsunuz. Böyle saçmalık olur mu? Oluyor... Türkiye’nin geleceği ile övünmek istediğimiz gençlerimizin hâli bu.. Doğru bir gelecek için, hangi üniversiteleri, hangi bölümleri, hangi kentleri, hangi meslekleri tavsiye ediyorlar? Onları dinliyorum. Hayretler içinde kalıyorum. Öğrenme değimiz şey ömür boyu olur. İnsan her gün bir şeyler öğrenir yahu. Hâlâ 'en iyi üniversite biziz' diye reklam yapıyorlar ya. Valla ben dünyada kaçıncı sıradasın? Ne araştırmalar yaptın? Başarıların ne? AR-GE çalışmaların ne durumda. Kaç tane dünya çapında bilim adamı yetiştirdik ona bakarım. Ve bu önerileri yaparken gerekçeleri neler? İŞSİZLİK? İşsizlik sadece ülkemizde değil, dünyanın her yerindeki ülkelerde de mevcut. zengin batı ülkeleri, bir şekilde sosyal devlet olmanın getirdiği sorumlulukla aşmasını bilebiliyorlar. Bu yüzden de gençler hayalini kurdukları mesleklerden daha çok, iş bulabilecekleri alanlara yöneliyorlar, yönlendiriliyor. Çetin Altan bu konuya çokça değinmiştir yazılarında. Mesleksiz toplum. Palavra eğitim. Sonuç bu. Diplomalar mı? Vallahi hiçbir işe yaramıyor! İstersen on tane üniversite bitir. Kenan Evren döneminde okuryazar belgesi alanlar bile, el üstünde tutulmadı mı bu ülkede? Şimdi, 'yakınımızdır' notu pek muteber! İnşallah, maşallah ş'aparız beyler, hanımefendiler. İtibarımızdan kaybetmeyelim! Diploma dediğini şey nedir ki? Alt tarafı bir kâğıt parçası.