Site Rengi

DOLAR 32,5004
EURO 34,6901
ALTIN 2.496,45
BIST 9.693,46
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Eskişehir 20°C
Az Bulutlu
Eskişehir
20°C
Az Bulutlu
Paz 22°C
Pts 27°C
Sal 29°C
Çar 24°C

Mehmet Âkif Ersoy, Anadolu Üniversitesi’nde Anlatıldı

Mehmet Âkif Ersoy, Anadolu Üniversitesi’nde Anlatıldı
18.03.2021
A+
A-

Anadolu Üniversitesi Türk Dünyası Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü “İnancın Müşahhas Kimliği: Mehmet Akif Ersoy” başlıklı bir panel düzenleyerek, İstiklal Marşımızın kabulünün 100. yıldönümü münasebetiyle Mehmet Akif Ersoy’u andı.

Panel yöneticisi Prof. Dr. Mehmet Mahur Tulum, İstiklal Marşı’nın kabul edildiği 12 Mart 1921 tarihinin 100. sene-i devriyesi münasebetiyle tertip edilen panelin mânâ ve ehemmiyetini belirten bir takdim konuşmasından sonra sözü;  “Mehmet Akif’in Din Anlayışı” adlı konuşmasını yapmak üzere Türk Dünyası Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Kemal Polat’a bıraktı. Ardından diğer panelistler Doç. Dr. Gökhan Tunç, Doç. Dr. Ebru Özgün ve Dr. Öğr. Üyesi Bekir Belenkuyu sırasıyla konuşmalarını gerçekleştirdiler.


Prof. Dr. Kemal Polat, Akif’in din anlayışını açıkladığı sunumunda istiklal marşında din, vatan, millet ve devlet kavramlarının öne çıktığına işaret ederek, din ne kadar önemliyse devlet de o kadar önemlidir; vatan ne kadar önemliyse millet olmak da o kadar önemlidir, birinin eksikliği varoluş binamıza zarar verir diyerek, Akif’in din anlayışını ele alacağını belirtti. Konuşmasında şu hususların altını çizdi: Akif sağlıklı bir din anlayışını oturtmak için mücadele etmiştir, Mazhar Osman’ın dediği gibi “Akif, şiirle vaaz eden bir muttaki, bir ahlakçı idi. Şiirlerinde dinsizliğe, kaba sofuluğa riyakâr taassuba karşı savaş açmış, mücadele etmiştir. Akif’in din anlayışını iyi tahlil etmek için o dönemdeki din anlayışlarına bakmak lazım. O dönemde batıda yetişmiş sözüm ona aydınlar dinin çalışmaya, terakkiye mâniolduğunu söylüyorlardı. Halk, gırtlağına kadar hurafe ve bidatlere batmıştı. Kimileri İslam’ın esaslarında değişiklik yapmak, onu çağa uydurmaktan yanaydı. Medreseler ise nakille yetiniyor, yeni fikirler üretemiyordu. Akif bu anlayışların hepsinin karşısındaydı. Akif’e göre din, gelişmenin, ilerlemenin lokomotifi, motor gücü ve dinamiğidir. Akif’e göre dinsiz bir hayatın kıymet-i harbiyesiyoktur. O’na göre dinin sağlıklı anlaşılması için Kur’andan okumak, ilim yoluyla tahsil etmek gerekir. Onun idealinde hayat şerefle, şeref imanla, iman ahlakla, ahlak İslam’la, İslamise ilerleme ve fen’le mümkündür. Akif, İslam toplumlarının geri kalmasının sebebini Kur’an’dan ayrılmaya, İslam’dan uzaklaşmaya bağlar. Ona göre dinli bir hayat, hayatlı bir din gereklidir. Dolayısıyla din ölüler dini değil, ölçüler dinidir. Akif’e göre gerçek dinle gösterişe dayalı dindarlığın birbirinden ayrılması gerekir; iç dış bütünlüğünün sağlanması tevhidin hayatımıza samimiyetle uygulanması gerekir. O,Gerek sosyal hayatta gerekse dini hayatta ümitsizliğe kapılmanın çok yanlış olduğunu vurgulayarak imanla ümitsizliğin bir arada bulunamayacağının altını çizer.

Doç. Dr. Gökhan Tunç, İstiklal Marşı’nın kabulünün 100. Yılında sadece Türk edebiyatı için değil Türk kültür ve medeniyeti için çok büyük bir anlama sahip olan Mehmet Akif Ersoy’u anmanın değerinden bahsederek sözlerine başladı. Konuşmasında Akif’in şair ve şiir hakkındaki görüşlerini tartışırken bilhassa onun Safahat adlı kitabının ilk şiirinden hareket edeceğini dile getiren Tunç, söz konusu şiirin Akif’in poetikasını ortaya koyan bir nitelikte olduğunu söyledi. Bu şiirle Akif’in, okura doğrudan seslendiğini, şiire ve şaire bakışını çok somut bir şekilde açıkladığını vurguladı. Tunç, bu şiirdeki bazı sözcüklerin, Mehmet Akif Ersoy’un bütün şiirlerini ve hayata bakışını anlamak için anahtar sözcük işlevine sahip olduğunu öne sürdü. Tunç’a göre Akif’in hem şiirlerini hem de hayata bakışını anlamak için başvurulması gereken temel kavramlardan biri samimiyettir. Akif, hem şiirlerinde hem de hayatında samimiyeti temel ölçüt olarak almaktadır.  Tunç, Akif’in şiirlerinde sadece hakikati dile getirdiğine ilişkin düşüncesinin de samimiyet kavramıyla birlikte ele alınması gerektiğini ileri sürdü. Tunç’a göre, Akif samimiyetin karşısına tasannuyu koymaktadır. Bununla birlikte Tunç, Akif’in şaire yüklediği toplumun önderi olma misyonuna ve toplumun kalbinin sesi olma özelliğine konuşmasında yer verdi.  

Dr. Ebru ÖZGÜN,Mehmet Akif Ersoy’un İstiklal Marşı ve Çanakkale Şehitlerine Şiirleri Etrafında Düşünceler” başlıklı sunumunda şu hususlara değindi:Mehmet Akif, içinde yer aldığı toplumla ilgili duyarlılıkları olan bir insandır. Edebi eserlerinin de temel meselesi, bu toplumun değerler dünyası ve sosyal değişmenin getirdiği sorunlardır. Bir Müslüman-Türk aydını olarak yaşadığı yüzyılda toplumsal seferberliğin kılavuzlarından biri haline dönüşmüştür. İstiklal Marşı’nı anlayabilmek için, hem Mehmet Akif’i iyi bilmek hem de o dönemin ruhunu yakından tanımak gerekir. İstiklal Marşı, bir dönemin tarihini, “yedi düvele” karşı verilen mücadelenin heybetini, sabrını, tevekkülünü, gayretini içerir. Metin boyunca ümit tablosunda inanç ve iman gücü hiç eksilmez. En karanlık gecenin ardından -ki İstiklal mücadelesinin verildiği o en çetin zamanlarda bile- aydınlık günle Akif’in “Kahraman Ordumuza” ithaf ettiği İstiklal Marşı Ankara TaceddinDergahı’nda son şeklini alır.

Akif’in esasında tüm şiirlerinde İstiklal Marşı’nın ruhundan bir parça vardır. Belki de en büyük ortaklığı, Safahat’ın “Asım” adlı 6. Kitabında yer alan, müstakil bir şiir olmayan ancak “Çanakkale Şehitlerine” başlığı ile söylenegelen şiirinde aramak gerekir. Bu şiirde geçen “Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid’i / Bedr’in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi” dizelerinde “Hakk’a tapan bir milletin” maneviyatını bulmamak mümkün değildir. “Hakk’a tapan” baş, “O rüku olmasa dünyada eğilmez başlar”dır aynı zamanda. Her iki metinde de düşmanın sayıca çokluğu, bir araya gelmiş milletlerin ve kavimlerin çeşitliliği karşısında Mehmetçiğin kahramanlığı devleşir. Batı’nın insanı yok eden maddi medeniyeti karşısında Mehmetçikle tecelli eden Türk-İslam ruhunun yüceliği her iki metnin de derin yapısını verir. Batı’nın medeniyet adına işlediği cinayetler, eski dünya-yeni dünya denen bütün ulusların insanları, hepsi aynı ortak amacın peşindedir. Asaletine övgüler yazılan 20. asrın ve onun temsil ettiği tüm değerlerin maskesi düşmüş, gerçek yüzünü göstermiştir. Akif, 20. yüzyılı “mahluk-ı asil” ve “Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar” sözleriyle alaşağı eder. “Çanakkale Şehitlerine” şiirinde kafiyeli kullanılan “asil” ve “sefil” sözcükleri de Avrupalının dış görünüşü ile iç yüzünü yansıtması bakımından İstiklal Marşında sorgulamaya açılan “medeniyet” kavramını pekiştirir. Maddi gücün karşısına manevi güçle çıkan Türk askeri, maneviyatın maddeyi mutlaka yeneceği inancıyla bu savaştan zaferle çıkar. Türk askeri yapılan saldırıları, Batı’nın sırtını dayadığı yapay kavramlarla değil, tabii kavramlarla alt etmesini bilmiştir. Akif’in Çanakkale’de yurdu savunanlara “Asım’ın nesli” diye, İstiklal Marşı’nda ise “Kahraman Ordumuza” diyerek seslendiği kesim, inançlı, imanlı, vatansever, güzel ahlaka sahip, muzaffer Müslüman Türk genci/insanıdır. Her iki metinde de ölüm imajı, alışılageldiği gibi korkulacak, kaçınılacak bir kavram değil adeta bir ödül olarak sunulur. Türk askerinin cesareti, imanı, inancı, kahramanlığı ve nihayet şehit oluşu şairin usta anlatımıyla her iki metni de heyecanlı bir destan havasına büründürür.

İstiklal Marşı, en çetin şartlarda pes etmeyenlerin, durmak nedir bilmeyenlerin, imkansızı mümkün kılanların destanıdır ve bu destanı ancak ve ancak Mehmet Akif gibi bir usta, sağlam bir irade, iman gücü ve gelecek ümidinin tükenmezliği ile yazabilirdi. “Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın.” deyişinde de yaşanan o en karanlık günlerin ruhunu taa derinlerinde duyan bir şair hissiyatı vardır.

Dr. Bekir Belenkuyu

Mehmet Akif Ersoy kendini bir şair olarak nitelendirmese de unutulmaz manzumeler kaleme almıştır. Bu manzumeler bir milleti millet yapan değerleri barındırır. Muhtevasının kıymetiyle birlikte Akif’in manzumeleri ses bakımından da muhteşemdir. Akif, Türk edebiyatının asırlar boyunca kullandığı aruzu dilin yapısını bozmadan başarıyla kullanmıştır. Aruzun ahenkli sesiyle dinî, millî, ahlâkî, insanî değerleri samimi bir şekilde aktarmıştır.

Akif’in ifade kabiliyeti manzumelerini sağlam bir yapıya büründürür. Cümle yapıları, ifadeler birbirinde ayrılmaz bir bütünlüktedir. Kelimeler mânâyı örtmeyecek, arka plana atmayacak şekilde aruzun ahengine uygun dizilmiştir. Aruz ölçüsü kısıtlayıcı olarak bilinse de bu durum Akif’in hürriyetine engel olamamıştır. Akif en derin, en ince mânâlarıakıcı bir dille aktarabilmiştir.  

Aruzu elinde bir hamur gibi yoğuran Mehmet Akif, Türk dilinin en büyük destanı İstiklâl Marşı’mız başta olmak üzere akıllara, ruhlara ve gönüllere işleyen daha nice manzumeyi gelecek nesillere hediye etmiştir.

Panel sonunda Prof. Dr. Mehmet Mahur Tulum şunları kaydetti: “Mehmet Akif’in asıl adı “Ragîf”tir. Fatih Medresesi hocalarından babası  İpekli Temiz Tahir Efendi, Akif’in doğum yılı olan 1873’ün hicrî karşılığı 1290’ı ebced hesabına vurarak bu ismi elde etmişti. (Re=200+Gayın=1000+Ye=10+Fe=80=1290). Gelgelelim, “Ragîf” kelimesinin anlamı Arapça’da “tandır ekmeği, kirde, pide” idi. Akif, babasının ölüm tarihi olan 1888’e kadar-yani 15 yaşına kadar- bu isimle yaşar ve anılır. Ancak babasının vefatının hemen ardından annesiyle de ittifak ederek kendine ad olarak “Mehmet Akif”i tayin eder ve çevresine duyurur. Akif “bir şeyde, bilhassa da dinî konularda sebat eden” anlamına gelmektedir.

Akif ile aramızda sîreten olmasa da sûreten bazı müştereklikler bulunuyor. Akif, İstanbul-Fatih doğumludur. Bendeniz de öyle. Rüştiye yani ortaokulu Fatih’te okudu. Bendeniz de öyle. Gençliğinde pehlivanlık ile iştigal etti. Bendeniz de öyle. Bu ortaklıklardan mütevellit ayrı bir gurur duymaktayım.

Bu anlamlı günde isimlerini zikretmeden geçemeyeceğimiz zat-ı muhteremler vardır: Mecliste İstiklal Marşı güftesini coşku ile ilk okuyan Maarif Vekili Hamdullah Suphi Tanrıöver; Marşın ilk bestekârı Ali Rıfat Çağatay;Marşın modern tarzda bestecisi Osman Zeki Üngör; Marşın orkestrasyonunu yapan Edgar Manas; Marşın askerî bando düzenlemesini yapan İhsan Servet Künçer. Ruhları şad olsun.”

Prof. Dr. Mehmet Mahur Tulum söz konusu kapanış konuşmasının akabinde son sözü, bir değerlendirme konuşmasında bulunmak üzere Prof. Dr. Kemal Polat’a devretti.

Sonunda kısa bir değerlendirme konuşması yapan Türk Dünyası Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Kemal Polat, panel başkanı, panelistler ve katılımcılara yürekten teşekkür ederek, gençlerimizin Safahat okumalarını tavsiye etti.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.