Buyur artık sen çal sazım.
Bir mizahçıdan nebiliiiimsel bir yazı.
Teeeeneoluyoji destekli.
Te ne oluyo?
Ne biliiiim?
Aslında kendini bulmak!
Ama bulmak için de aramak lazım.
De gari ben susam.
Buyur artık sen çal sazım.
…..

İnsan,ya da tüm canlılar.Yaratan tarafından çok iyi programlanmış bir canlı.
Genelde, eskiden sağlık ocaklarında görürdük insan vücudunu.
Kalp, ciğer, böbrek vs vs vs.
Okulda altmış yıl önce, biyoloji dersinde ,ne alakadır ki, bize tavuğun iç organları öğretilirdi.Haa bir de kurbağa!
Hiç unutmam.Kurbağanın dışı gri yeşilimsi ama içi bembeyazdı.
Bir de kurbağadan siğil kapma korkusu vardı tabii.
İşte kimi zaman da yazdığım gibi,belki o nedendendir mangal düşkünlüğümüz!
Hele ızgarada kanat, tadına doyum olmaz.
Ya iç organlarımız?
Onlar sanki yoktu.
İyi de onlar bizim organımızdı, tanımamız gerekmez miydi?
Biyoloji labaratuvarında görürdük bazen.
Çünkü oraya pek sık gidilmezdi.
Nereden nereye?
Sen tavuğun iç organlarını bil, insanın ise hiç organlarını!
Sanki organsız varlıklardık.
Benim bildiğim bu.
Nereye mi geliyoruz?
Evet şimdi genelde sosyal medyadan öğrendiğimiz insan vücudu ile ilgili donatılı bilgilerden galaksiye uzanıyoruz.
Senin kafan ermez bu işlere denilir.
Ancak dünyada herşey, dünyada geçerli bilimsel verilere dayandırılır.
Ancak maddesel olarak halâ bir çok sır ile ilgili bilgiler varsayımdan öte değildir.
Uzayda artık kuantum var!
Kesinlikle kanıtlanmış bilgiler!
Bunlara bence çok uzağız, hemde çok!
Elbette ilerde de yeni bulgularla bunlar desteklenecek.Ancak gene soru işaretleri hep olacak.
Yani işin edebiyatik yönü, kompozisyonel yönünden ele alırsak hep virgül devam edecek, kesinlikle ve kesinlikle nokta konulamayacak.
Yani aynen eskiye bir katarak devam.
Gelelim ilk yazdığım insan vücuduna.
Harika!
Doğum bir mucize.
Uyar mı bilmem de, madem edebiyat dedik.
Yıllar önce bir eğitim enstitüsünde, öğrencilerden bir tanesi, kompozisyonda hiç imla işareti kullanmamış sadece aşağıya tüm imla işaretlerini yazıp ” herkes yerine marş marş!” Diyerek bitirmiş yazısını.
Ve kafası bu kadar iyi çalışıyor diyerek hem sınıfını geçmiş hem birinci olmuş.
Demem o ki, doğum da öyle.
Bütün hücreler ne zaman nereye gideceğini biliyor.
Bi güç marş marş demiş zaten.Dünya kurulalı beri bu devam ediyor.Kimi doğuruyor kimi yumurtluyor.Her şey içsel olarak Yaratan, Allah tarafından belirlenmiş koşullar içinde sürüp gidiyor.
Ve meni halinden ana karnında cenine dönüşüyor ve doğana kadar bu dönüşüm devam ediyor.
Doğduğundan itibaren de ölene kadar tüm organlar işlevini biliyor.
Neden?
Çünkü bilinmeyen, bilinemeyen bir güç.
Yaratanın gücü.
Allah’ ın gücü.
Kimi buna tanrı der kimi Tengri.
Aslında gidilen nokta yaratıcı.
Ve yaratılan.
Materyalizmin karşıtı metafizik.
Biri bilinen, somut.
Biri bilinemeyen soyut.
Bilineni herkes biliyor zaten.
Ya bilinemeyen ama hissedilen, inanılan, olabilirliği yüksek tutulan,bir umut.
Elbette bilim somut olarak bunu sürdürecek.
İyi de bunun içinde,bunu tetikleyen bir soyutluk yok mu?
Materyalizmi tetikleyen metafizik?
Yok demek.Kestirip atmak kolay.
Bence her ikisi de iç içe.
Yoksa tek kanatlı kuş gibi olur.
Uçamaz!
Ama günümüzde hâlâ bu tartışmalar sürecek.
Bence gökyüzüne bakın.
Akıl hafsala alacak gibi değil.
Soru içinde soru.
Sen canlı isen orada canlı.
Bi daha ki yazıya uzaya uzanalım.
Fazla uzadı bu yazı.
Şaşırmak mı?
Olur mu?
Şaşırana şaşırırım şahsen ben.
Yetmiş yaşına gelmeye ramak kalmış yaşın verdiği,o yetmiş yıla yakın edindiği tecrübe, insan okuma vs vs vs.
Bu lafı çok seviyorum.
Kral ve Ben filminde ( ki dizi filmdi)
Yul Breyner sözü.
Vs vs vs!
Bu da böyle vesaire vesaire vesaire sürer gider.
Yok yok.Zor iş değil bu.
Sadece düşün.
Seni oyalayan diziler, futbol,kahve alışkanlığı, bomboş bakınmak yerine.
Sadece düşün.
Hani bir şairin dediği gibi.
Hiç bir şey yapamıyorsan.Git bari kardan adam yap çocuğuna, torununa.
Bi düşün.
Bi düşün.
Güzel olmaz mı?