Site Rengi

DOLAR 34,5424
EURO 36,0063
ALTIN 3.006,41
BIST 9.549,89
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Eskişehir 1°C
Çok Bulutlu
Eskişehir
1°C
Çok Bulutlu
Paz 2°C
Pts 3°C
Sal 4°C
Çar 7°C

Demokrasiye Darbe: 27 Mayıs

15.08.2019
A+
A-

Türkiye Cumhuriyeti tarihinde demokrasiye vurulan ilk darbe27 Mayıs 1960'da dönemin iktidar partisi Demokrat Parti'nin (DP) "ülkeyi baskı rejimine ve kardeş kavgasına götürdüğü" ileri sürülerek gerçekleşti.

Türkiye'nin 1946 yılında çok partili hayata geçmesinin ardından daha kurulalı 6 ay olan Demokrat Parti de kısa bir tereddüdün ardından seçimlere girme kararı almıştı. Demokrat Parti, 21 Temmuz 1946'da gerçekleşen genel seçimlerin ardından seçim yasasının antidemokratik hükümleri olduğu ve seçimlerde usulsüzlük yapıldığına yönelik eleştirilerde bulunmuştu. Bu nedenle 1946 seçimleri "hileli seçimler" olarak anıldı. DP'nin "CHP'nin baskı ve müdahalesi altında bir seçim gerçekleştiğine" yönelik açıklamaları üzerine CHP, partiyi "halkı ayaklanmaya kışkırtmakla" suçlamıştı. CHP, bu argümanı 1950 yılında gerçekleşecek seçimler öncesinde de kullanarak daha iktidara gelmeden DP'nin "bölücülük" yaptığı şeklinde bir imaj oluşturmuştu. Bu iddia, DP aleyhine 1960 darbesine giden süreçte de en önemli argümanlardan biri olarak kullanılacaktı. 

Yedi partinin katıldığı 14 Mayıs 1950'deki seçimlerde DP ilk büyük zaferini kazandı ve yüzde 53 oy alarak 416 milletvekili ile meclise girdi. Aynı seçimde, CHP 69 sandalye kazandı. Seçimi kazandıktan sonraki dönemde halkı yücelten bir politika izlemeyi tercih eden DP'nin ilk yıllarında yaptığı en önemli icraatların başında Türkçe okunan ezanın tekrar Arapça okunmasına dair kanunun Meclise sunulup kabul edilmesi olmuştu. Katılımın yüzde 88,63 gibi oldukça yüksek bir oranda gerçekleştiği 1954 seçimlerinde Türkiye Cumhuriyeti'nin en yüksek oyunu alarak iktidarda kalmayı başaran DP, ilk yıllarından itibaren sivil ve askeri kanadın muhalefeti ile karşı karşıya kaldı.

6-7 Eylül Olayları

Selanik'te Atatürk'ün doğduğu evin yanındaki Türk konsolosluğunun bahçesine atılan iki bombadan birinin patladığı, evin ve konsolosluk binasının camlarının kırıldığı haberi ile Ankara, İstanbul ve İzmir'de halkın sokağa dökülmesi ile 6 Eylül 1955'te başlayan "6-7 Eylül Olayları"nda, azınlıkların çoğunlukta yaşadıkları semtlerde yangınlar çıkarılmış, kiliselere ve mezarlıklara saldırılarda bulunulmuştu.

6-7 Eylül olaylarına ilişkin Yassıada'da dava açılmasında en büyük rol, Fuad Köprülü'nün olmuştu. 

27 Mayıs 1960 darbesinden sadece 8 gün sonra bir gazeteye röportaj veren Köprülü, 6-7 Eylül Olaylarıyla ilgili dönemin Başbakan Yardımcısı Fatin Rüştü Zorlu ve Başbakan Adnan Menderes'i suçlayarak "Bu müessif hadisenin baş tertipçisi ve müsebbibi bizzat Menderes'ti. Kıbrıs'ı fethetmek için bu şekilde bir yol takip etmeyi doğru bulmuştur." ifadelerini kullandı. Atatürk'ün evinin bombalanması hadisesinin de bir tertip olduğunu ileri süren Köprülü, "Bizzat tertipçisi Menderes'tir. Kendisine bu aklı yine Kıbrıs fatihlerinden Zorlu vermiştir." iddiasında bulundu. Bu iddialar üzerine, darbeden sonra Yassıada'da alelacele bir 6-7 Eylül Olayları davası açılmış ve Adnan Menderes ile Fatin Rüştü Zorlu altışar yıl hapis cezasına çarptırılmıştı. Demokrat Parti'nin kurucularından ve Dışişleri Bakanı olan Fuad Köprülü ile hayli uzun süren bir çekişme içine giren Zorlu, 1957 seçimlerinden sonra 25 Kasım 1957'de Dışişleri Bakanlığı koltuğuna oturdu. 

Fuad Köprülü'nün, kişisel husumeti nedeniyle böyle bir röportaj verdiği ve Zorlu'nun mahkum edilmesini istediği iddia edilmişti. 

9 Subay Olayı

DP, 1957 seçimlerinde oy kaybetmiş olmasına rağmen, 424 sandalye kazanmayı başarmıştı. Seçimlerden kısa süre sonra yaşanan "9 Subay Olayı", ordu içinde bir grup subayın hükümete komplo hazırlamak suçundan tutuklanıp yargılanmaları şeklinde gerçekleşti. 

DP'nin iktidara gelmesinin ardından bir grup subayın ordu içinde kurduğu örgüt, 1950'li yılların ikinci yarısında genişlemeye başladı. 

Hükümete yapılan ihbar neticesinde ortaya çıkan grup, DP iktidarına karşı darbe düzenlemek amacıyla kurulmuştu. 9 Subay Olayı, yaklaşık 3 yıl İstanbul'da etkinlik gösteren, ordu içindeki gizli örgütün kısa dönemde zayıflamasıyla son buldu.

İnönü'nün "Büyük Taarruz" gezileri

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, 29 Nisan 1959'da batı illerini kapsayan ve "Büyük Taarruz" adı verilen bir geziye çıkmıştı. 48 milletvekili, partililer ve gazetecilerden oluşan grubun ilk durağı Uşak olmuştu. Grup burada hükümet tarafından organize edildiği öne sürülen bir grup gösterici tarafından protesto edilmiş ve 16 yaşındaki bir göstericinin attığı taş ile trenle Uşak'tan ayrılırken İnönü yaralanmıştı. Ancak bu olayın, tren içinden yapılan bir provokasyon üzerine gerçekleştiği, yıllar sonra İnönü'nün Uşak gezisini izleyen gazetecilerden Güngör Yerdeş'in hatıralarında ortaya çıkıyor. Yerdeş, trenden bir şahsın peronda bulunan Demokrat Partililere el hareketi yapması üzerine taş atma hadisesinin gerçekleştiğini aktarıyor. O taşın da İnönü'ye değil el hareketini yapan kişiye atıldığını savunuyor. 

İstanbul'a dönüşünde ise İnönü 4 Mayıs'ta şehre girerken arabası bir grubun saldırısına uğramış ancak iddiaya göre olaya polis ve asker müdahale etmemişti. İnönü'nün 2 Nisan 1960'ta Kayseri'ye gelen treninin durdurulması emrine askerler itaat etmemiş, emre uymayan görevli binbaşı Selahattin Çetiner olay sonrasında emekli edilmişti. Ancak daha sonra Danıştay kararıyla göreve iade edilmiş ve 12 Eylül Darbesi sonrası kurulan hükümette İçişleri Bakanlığı görevini üstlenmişti. Yaşanan bu hadiseler "DP'nin tahammülsüzlüğünün ve diktacı rejim arzusunun bir delili" olarak lanse edilmişti. 

Üniversite öğrencilerinin gösterileri

Türkiye'de 1946 yılında çok partili hayata geçilmesinin ardından, 1950 yılında iktidara gelen DP, 10 yıl iktidarda kaldı. DP iktidarının son dönemlerinde ülkede yaşanan gerilim, zaman zaman şiddetle kendini gösterdi. Muhalefet partisi CHP'nin Genel Başkanı İsmet İnönü'nün bazı yurt gezilerinin engellendiği ve saldırıya uğradığı iddiaları ortaya atıldı.

Üniversite öğrencileri, hükümet aleyhine gösterilere başladı. İstanbul Beyazıt Meydanı'nda üniversite öğrencilerinin eylemi sırasında Orman Fakültesi öğrencisi Turan Emeksiz, seken bir kurşunun başına isabet etmesi sonucu hayatını kaybetti. Emeksiz'in "polis kurşunuyla hayatını kaybettiği" yönündeki haberler dolayısıyla olaylar daha da şiddetlendi. Ülkede yaşananlar nedeniyle İstanbul ve Ankara'da sıkıyönetim ilan edildi. Ankara'da 5 Mayıs 1960'da bir öğrenci grubu, ''555K'' yani "5'inci ayın 5'inde saat 5'te Kızılay'da" koduyla gösteri düzenledi. Adnan Menderes, kendisine karşı eylem yapılan yere giderek eylemcilerin arasına girdi. O sırada bir genç Menderes'in boğazını sıktı. "Ne istiyorsun" diye sorduğu gençten "Hürriyet istiyorum" cevabını alan Menderes, "Bir başbakanın boğazını sıkıyorsun bundan ala hürriyet mi var?" ifadelerini kullandı. 

21 Mayıs'ta da Harp Okulu öğrencileri sokağa çıktı ve Zafer Anıtı'na kadar ''sessiz" yürüyüş yaptı.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.