Site Rengi

DOLAR 32,3451
EURO 35,1132
ALTIN 2.307,40
BIST 9.079,97
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Eskişehir 22°C
Az Bulutlu
Eskişehir
22°C
Az Bulutlu
Cum 25°C
Cts 26°C
Paz 26°C
Pts 27°C

Tavla Değil Satranç mı?

19.11.2019
A+
A-

Görünen o ki, Türkiye’de siyaset artık dönüşü olmayan yeni bir yola girdi. Malum, halk İstanbul seçimleri ile iktidara ciddi bir nota verdi. Ancak düştüğü her sıkıntılı durumdan bir yolunu bulup sıyrılmasını bilen Recep Tayyip Erdoğan, bu kez de nasıl olsa sıyrılırım hesabıyla bu notayı da müzik notası kabilinden pek ciddiye almadı. Nasıl olsa elinde Suriye gibi yeni bir kahramanlık destanı yazabileceği büyük bir koz, ekonomik çöküntüye mazeret olarak gösterebileceği de o meşhur dış güçler teranesi vardı. Bu hesaba göre Tayyip Erdoğan dünyayı dize getiren adam olacak ve elbette dış güçler bu adama engel olmak için Türkiye’nin başına siyasal, sosyal, ekonomik sorunları tebelleş edeceklerdi. Kozlar ve bahaneler sağlamdı. Yanlış politikaları ve ülkenin içinde bulunduğu durumu eleştiren muhalefeti ve muhalif kesimleri de işbirlikçi ilan ederse işlem tamamdı. Necip Türk Milleti, ülkeye ve ülkenin liderine yapılan bu saldırıları kabul etmez ve cumhurbaşkanınının yanında saf tutardı. Eh, bu hesap milletin büyük bir kısmının değilse bile kendi tabanının en azından bir kısmını konsolide etmek adına yabana atılır bir hesap değildi. Nasıl olsa Trump başta olmak üzere darda kaldıkça ekmeğe yağ süren birileri de vardı. Kendince biraz daha bu yolla zaman kazanırsa eski gücüne ulaşması işten bile değildi. O nedenle, öyle siyasetin dilini yumuşatan, herkesi kucaklayan, politikalara dönmek, yalan ve yanlış olduğu aşikar politikalara neşter vurup yeni bir yola girmek gibi bir çabanın da gereği yoktu. “Ben varım, gerisi yalan” anlayışı gereği, artık illallah noktasına gelen kendi teşkilatlarının gazını almak için zaman harcamak da gereksizdi. Malum taktik, her zaman kuyruğu doğrultmaya yetmişti, bu sefer de yeterdi.
Öyle mi acaba?
İşte kazın ayağı bu sefer öyle değil. Zira Ak Parti ateşe düşmüş buz parçası gibi hızla eriyor. Kim ne derse desin, Recep Tayyip Erdoğan büyük bir itibar erozyonu yaşıyor.
Çünkü artık millette bıçak kemiğe dayandı. Gerginliklerden, kavgalardan, boşa yapılan tatavalardan millet sıkıldı bunaldı artık. Bunun üzerine işsizlik, geçim sıkıntısı, sürekli gelen zamlar ve artan vergiler, cezalar kısacası gündelik yaşam kaygısı eklenince bireysel kaygılar hamasi duyguların önüne geçmeye başladı. Toplumda tansiyon giderek yükseliyor. Ve iktidar millete yutturmaya çalıştığı pembe tabloya kendisi inanır hale geldi ki, bu tansiyonu düşürmeyi bırakın, daha fazla besleyecek karar ve uygulamaları gündeme almakta bir beis görmüyor. Dedim ya bıçak artık kemiğe dayandı ve millet şimdilerde kendisini bu ateşten kurtaracak yeni bir kahraman arayışında. Buna Ak Parti’den başka yere oy vermeyen kitleler ve uzun süredir ipe un seren Ak Parti teşkilatları da dahil. Tabii dış baskı ve tehditleri de unutmamak lazım bu arada.
İşte bu hal, ister istemez ülkedeki tüm siyasal dengeleri değiştirecek.

Erdoğan’ın güç kaybı, Bahçeli’nin sağlık durumu, yakın vadede yaşanacak ekonomik kırılmalar ve sosyal patlamalar Cumhur İttifakı’na cumhurun kendisi tarafından ağır bir darbe indirecek ve yeni dönem cumhurun kendi arasında yapacağı ittifakla artık başka bir boyut kazanacak. Asıl mesele bu ittifakın nasıl ve hangi bünyede gerçekleşeceği.
CHP cenahı, son yerel seçimlerden sonra öyle yada böyle bir toparlanma yaşadı. Kendi tabanı ve seçmenleri nezdinde oluşan heyecan ve umut dalgasıyla sempatizanlarını konsolide etti, hatta birkaç puan da üzerine koydu. Tabii bu konsolidasyon ve toparlanmada iktidarın katkısını da es geçmemek lazım. Son seçimlere kadar hep kendi oylarını artırmayı başaran Erdoğan ve ekibi, son yerel seçimler dahil, uzun süredir ana muhalefetin oylarını artırma gayretindeler ve bunu da gayet iyi başarıyorlar. Hulasa Erdoğan ve ekibi, bir taraftan kendi cephelerinde mevzi kaybederken, diğer taraftan rakibin cephe genişletmesine imkan ve katkı sağlıyor. Her ne kadar bugüne dek işe yaradıysa da neresinden baksan berbat bir strateji ve artık CHP dışında kimsenin işine yaramıyor.
Gelelim sağ kanada. Hoş artık bizdeki siyasetin kolu kanadı kalmadı. Bundan sonraki süreçte de ideoloji ve inançların eskisi kadar belirleyici olacağını düşünmüyorum doğrusu. Biz buna nereye gideceğini hala bilemeyen, kafası karışık, kızgınlar, küskünler kümesi diyelim. Diğer kurumsal partileri işin dışında tuttuğum düşünülmesin. Tabii ki her birinin bir kitlesi var. Ancak, her birinin kendi içlerinde de ağır sorunları var. Yani onların içindekilerde de kafa karışıklığı, kararsızlık, kızgınlık, küskünlük, eylemsizlik ne ararsanız var.
Bu noktada herkes Babacan ve Davutoğlu’nun ne yapacağına kilitlenmiş durumda. Tabii külliye de… Her iki hareket de barındırdıkları handikaplarla vatandaşın umut ve beklentilerine cevap verebilir mi sorusunun cevabı bende hayır. Ancak buradaki asıl mesele şu ki, her ikisinin de ana oy potansiyeli AK Parti içindeki kitle. Külliyenin hassasiyeti de bu noktada. Zaten doğal bir erozyon yaşayan partinin, kendi içinden ayrıca vereceği beş puanlık ekstra kaybın bile iktidarı kaybetmek anlamına geleceği ortada çünkü. Hele iktidarın kendi dayattığı ittifak meselesi gündemdeyken. AK Parti ve MHP’nin tekelinde kalan Cumhur İttifakı’nın çift taraflı kan kaybı, doğal olarak karşı tarafın kuracağı ittifaklara hayat verecek ve Cumhur İttifakı’nın karşısındaki cephe genişlemiş ve güçlenmiş olacak. Pekçok şeyin değilse bile Erdoğan bunun farkında ve yeni formül arayışında. Şu halde iktidarın geçmiş seçimlerde bir kurtarıcı olarak sığındığı seçim ittifakı konusu kendisi için bir tehdit haline dönüştü. Demek ki, tek müttefiki MHP’yi de sıkıntıya sokmadan ittifak konusunu çözmek lazım. Eğer ittifakı yeniden yasaklar ve bütün partilerin tek başına seçime girme mecburiyetini getirirse, kendisi açısından tehditlerin önemli bir kısmını bertaraf etmiş olur. Kulislerdeki bilgiler, masadaki formülün bu olduğu yönünde…
Bu gerçekleşirse, doğal olarak Babacan ve Davutoğlu için baraj konusu bir sorun haline gelebilir. Diğer yandan meclis dışındaki küçük partilerin seçime etkisi de ortadan kalkar. Bu formül tabii ki meclis çoğunluğu açısından önemli. Başkanlık seçiminde durum biraz daha farklı. O nedenle en azından MHP’yi yanında tutabilecek bir yan formülü de bulmak zorunda Erdoğan.
Böyle bir ihtimalin varlığı, yeni kurulacak olan partilerin sürecini biraz daha zamana yayabilir. Her ne kadar 2019 sonu 2020 başı kurulacağı yönünde bilgiler geliyor olsa da böyle bir ihtimale karşı bir formül arayışı gündemlerindedir diye düşünüyorum. Ne olabilir mesela derseniz, bir çatı parti oluşumuna gitmek bu formüllerden biri olabilir. Yeni parti kurmak yerine mevcut partilerden birinde toplanma formülü gündeme gelebilir. Eğer partiler kurulur ve açık ittifaklar engellenirse muhalefetin iktidar şansını yakalaması daha da zorlaşır. CHP’nin bir iki puanlık artışı dışında mevcut partilerin son seçimde aldıklarının üzerine birşey koyamadığı düşünülürse, AK Parti’den eksilen oyların baraj altında kalacak partilere yönelmesinin de bir anlamı kalmaz. ‘Seçime girme, benden aday ol, beni destekle’ formülünün de çok işe yaradığı söylenemez. ‘Ben parti kurayım bana iltihak et’ formülü de mevcut kurumsal yapılar için cazip bir teklif değil ve gerçekleşmesi imkansıza yakın. Bu durumda dağınıklığı toparlayacak çatı bir formüle ihtiyaç var demektir. Zor bir ihtimal ancak imkansız değil. Konjonktürün ne getirip ne götüreceğine bakmak lazım. Şu aşamada mevcut partilerin kendilerini toparlamaları ve olası senaryolara karşı tedbir ve strateji geliştirmeleri için uygun bir zaman ve zemin var. Ancak partilerin neredeyse tamamında bir o kadar da atalet var. Genel merkezler düzeyinde kafa patlatılıyor olsa da henüz teşkilatlara ve tabana yansıyan bir hareketlilik yok. Herkes kabuğuna çekilmiş, yasak savar mahiyette sağda solda yapılan konuşmalar ve sosyal medya mesajlarından başka halka umut vaat edecek bir gelişme yaşanmıyor. Partiler halktan kopuk. Doğal olarak bu da Recep Tayyip Erdoğan’a zaman kazandırıyor, çünkü beylik tartışmaları ve kayıkçı kavgalarını saymazsak, iktidar için var olan handikapların üzerine gidip onu iyiden iyiye köşeye sıkıştıracak bir politik atılım yok. Sorarsanız hiçbir lider erken seçim beklemiyor, bu nedenle acele de etmiyor. İktidarı yıpratacak bir hamle yapmak yerine kendiliğinden eriyip bitmesini bekliyorlar. Açık söylemek gerekirse, formayı kapmak için kendini geliştirmek yerine takıma dahil olmak için yedeği olduğu adamın sakatlanmasını beklemek gibi birşey bu. Bekledikleri bir diğer husus da yeni kurulacak partiler tabii. Ne yapacaklarını ve yapamayacaklarını görmek istiyorlar. Lakin farkında olmadıkları husus şu ki, vatandaş ağzında düdük sabrının son aşamasında bekliyor. 2002 de olduğu gibi her an düdüğü çalması, ligi tatil etmesi ve bütün takımları küme düşürmesi uzak bir ihtimal değil. Sosyolojik zemin buraya oturursa, hiç beklenmedik bir siyasal operasyon yememiz de muhtemel tabii. Böyle bir gelişme, onun bunun adamlarından kurulu bir takım ve tepeden inme bir teknik direktörle Ortadoğu ve Arap Ligi’nde oynamaya devam anlamına gelir ki, Allah muhafaza…
Hulasa, geldiğimiz noktada mevcutlar ve kurulacaklar dahil tüm siyasal partilerin ne zar gelirse ona göre oyanayan tavla oyuncusu gibi değil, rakibin tüm hamlelerini ve zaaflarını gözeterek kendisine taktik ve strateji belirleyen bir satranç oyuncusu gibi davranması gerekiyor.

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.