Site Rengi

DOLAR 32,5182
EURO 34,7882
ALTIN 2.421,52
BIST 9.708,94
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Eskişehir 30°C
Az Bulutlu
Eskişehir
30°C
Az Bulutlu
Çar 26°C
Per 21°C
Cum 25°C
Cts 24°C

TÜDAM’da 30 Ağustos Zaferi’nin Anlam ve Önemi Konuşuldu

TÜDAM’da 30 Ağustos Zaferi’nin Anlam ve Önemi Konuşuldu
02.09.2021
A+
A-

Eskişehir Valiliği, Anadolu Üniversitesi Türk Dünyası Uygulama ve Araştırma Merkezi (TÜDAM) ve ES TV tarafından düzenlenen 30 Ağustos Zaferi’nin Anlam ve Önemi konulu söyleşi, ES TV’de yayınlandıktan sonra, çevrim içi olarak da izleyicilerin dikkatlerine sunuldu.

Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hale Şıvgın’ın konuşmacı olarak katıldığı söyleşinin yöneticiliğini TÜDAM Müdürü Prof. Dr. Kemal Polat yaptı.

Açılış konuşmasını gerçekleştiren TÜDAM Müdürü Polat; 30 Ağustos Zaferi’nin Türk tarihinde çok önemli bir yeri olduğunu ifade edip konuk konuşmacıya Anadolu-Türk kültüründe ‘Ağustos ayı’nın zaferler ayı olarak bilindiğini vurguladı ve bunu nasıl açıklayabileceğimizi sorarak söyleşiyi başlattı.

Prof. Dr: Hale Şıvgın: Ağustos ayı, yılın en zor ve en çetin ayıdır ama Türkler için bir zaferler ayıdır

Prof. Dr. Hale Şıvgın konuşmasına; 26 Ağustos 1071’de gerçekleşen Malazgirt Savaşı’nın çok önemli olduğunu ifade ederek başladı. Şıvgın: “Bugün çok önemli bir gün. Çok önemli yıl dönümlerini kutluyoruz. Bizim için son derece önemli bir tarih olan 26 Ağustos 1071’deki Malazgirt Zaferi ve ondan 851 yıl sonra 30 Ağustos 1922’de kazanılan Büyük Taarruz… Her ikisi de Türk tarihi açısından son derece önemli sonuçları olan ve günümüze kadar etkilerinin devam ettiği savaşlardır. Ağustos ayı, yılın en zor ve en çetin ayıdır ama Türkler için bir zaferler ayıdır. Ağustos ayında pek çok önemli zaferler kazanılmıştır.” diyerek; 23 Ağustos 1514’te kazanılan Çaldıran Zaferi’nden, 25 Ağustos 1516’da Mercidabık Zaferi’nden, 29 Ağustos 1521 Belgrad Zaferi’nden ve yine 29 Ağustos 1526’da Mohaç Zaferi’nden bahsederek Ağustos ayında yaşanan savaşların Türk tarihi açısından önemlerine ve sonuçlarına değindikten sonra Sultan Alparslan’ın Bizans’a karşı kazandığı; Türklere, Anadolu’nun kapılarını açan ve 950.yılını kutladığımız muazzam Malazgirt Zaferi’nin ve bu tarihten 851 yıl sonra Mustafa Kemal’in Türklerin Anadolu’dan ve Trakya’dan atılamayacağını gösterdiği Büyük Taarruz Zaferi’nin etkilerini bugün de yaşadığımız iki büyük zaferin de ağustos ayında kazanıldığını belirtti.

Prof. Dr. Şıvgın: “Mustafa Kemal’in Büyük Taarruz’ubilinçli olarak 26 Ağustos’a getirdiğini düşünüyorum”
TÜDAM Müdürü Polat’ın; ‘Mustafa Kemal Atatürk’ün Büyük Taarruz’u 26 Ağustos’ta başlatması bir tesadüf müdür yoksa stratejik ve bilinçli bir hareket midir’ sorusunŞıvgın: “Mustafa Kemal, çok yüksek tarih bilgisi ve Türklük bilinci olan bir lider… Türk tarihini çok iyi incelemiş. Malazgirt Zaferi’ni, Malazgirt Zaferi’nin Türk tarihi ve İslamiyet için ne anlama geldiğini çok iyi bilirdi. Onun için, Mustafa Kemal’in Büyük Taarruz’u bilinçli olarak 26 Ağustos’a getirdiğini düşünüyorum. Çünkü Sakarya’dan sonra Yunan’a son darbeyi vurmak için tüm hazırlıklar 15 Ağustos’ta tamamlanmıştı. Bu taarruzu neden ağustosun 16’sında, 20’sinde, 23’ünde ya da neden 1 Eylül’de başlatmadı da 26 Ağustos’ta başlattı, tam Malazgirt Zaferi’nin yıl dönümüne denk getirdi? Bu bir tesadüf değil, Mustafa Kemal tarafından bilinçli olarak seçilmiş bir tarih…” şeklinde cevapladı.

TÜDAM Müdürü Polat’ın yönelttiği; Malazgirt Zaferi’yle Büuük Taarruz arasında benzer, ortak, farklı yönler nelerdir, benzerlikler varsa hangi açılardan benzerlikler vardır? Bu konuda neler söylersiniz?’ sorusuna Şıvgın; Malazgirt Zaferi’yle Büyük Taarruz Zaferi arasında hakikaten büyük benzerlikler vardır. Sultan Alparslan da Mustafa Kemal de ordularının başında savaşa gidiyorlar.  Mesela Yunan komutanı savaşı İzmir’den yönetmeye çalışıyor ve bu durum Yunan başarısızlığının sebeplerinden birisidir. Mustafa Kemal ise Yunan mevziilerine çok yakın yerlere kadar gidiyor ve bizzat ordusunun başında savaşı yönetiyor, aynı zamanda ordusunu motive ediyor. Aynı şey Sultan Alparslan’da da var. Sultan Alparslan, ordusunun başında beyaz kıyafetler giyinerek ve beyaz atına binerek ordusunu motive edici bir konuşma yapıyor… Sultan Alparslan’ın ordusunun başında sefere gitmesi; 50-60 bin kişilik ordusunun, 200.000 kişilik Roman Diyojen’in ordusuna nasıl galip geldiğini açıklayan bir durumsözleriyle cevap verdi. Sonrasında Türk ordularının önemli savaşlarda uyguladığı ‘hilal taktiği, turan taktiği ya da kurt kapanı’ denen taktiği Malazgirt’te de Büyük Taarruz’da da uyguladığından da bahseden Şıvgın: “Her iki zaferin de Türk ve İslam dünyasında ve tüm dünya açısından çok önemli akisleri olmuştur. Anadolu’nun Türkleşmesi, İslamlaşması Malazgirt Zaferi’nden sonra büyük hız kazanmıştır ve İzmir’e kadar dayanmıştır. 30 Ağustos Zaferi sonunda da Yunan ordusu denize dökülmüş, Anadolu düşman işgalinden kurtarılmıştır.” sözleriyle cevap verdi.

Şıvgın: “1683’ten beri geri çekilme hâlinde olan Türk ordusu, ilk defa Sakarya’yla taarruza geçmiştir”
Şıvgın; İslamiyet’in yayılmasının 10.yüzyılda duraklamaya girdiğini ve 11.yüzyıldan itibaren İslamiyet’i yayma ve koruyup koruma misyonunun, kurulduktan sonra Ortadoğu’da Suriye’yi fetheden ve Anadolu’ya akınlar düzenleyen Selçuklular eliyle Türklere geçtiğini ifade etti. Şıvgın; Avrupalıların gözünde Türklerle İslam’ın aynı yerde olduğunu bu yüzden Malazgirt Savaşı’ndan 25 yıl sonra Haçlı Seferleri’nin başlatıldığını, bu seferlerin ana sebeplerinin Türkleri Avrupa’dan, Anadolu’dan atmak ve Türklere yaşam hakkı tanımamak olduğunu söyledi. Batılı emperyalist devletlerin, Osmanlı Devleti’ne Sevr Anlaşması gibi çok ağır şartlar barındıran bir anlaşma imzalattıklarını belirten Şıvgın; bu anlaşmanın sonunda Mondros Mütarekesiyle Batılı devletlerin gizli anlaşmalarla kendilerine pay ettikleri bölgeleri işgal etmeye başladıklarını ve Türklere sadece Ankara, Kastamonu vilayetlerinin bir kısmını, denizle küçük bir bağlantısı olan; ekonomik, adlî, siyasi her konuda dışa bağımlı mini bir vatan bırakmayı düşündüklerini söyleyerek: Sevr Anlaşması hiçbir şekilde kabul edilmedi. Türk milleti Mustafa Kemal ile birlikte bu anlaşmayı yırtıp tarihin çöplüğüne attılar ve Millî Mücadele’yi başlattılar. İşgaller başlayınca Türk milleti bir ânda örgütlenmeye başladı.” ifadelerini kullandı. Mustafa Kemal’in Anadolu’nun ve Trakya’nın kurtarılması için düzenli orduların kurulması gerektiğini düşündüğünü ifade eden Prof. Şıvgın, düzenli orduların kurulmasıyla Türk’ün zaferler dizisinin başladığını belirterek 1. ve 2. İnönü Savaşı ve arkasından Sakarya Zaferi’nin önemine değinerek:1683’ten beri geri çekilme hâlinde olan Türk ordusu, ilk defa Sakarya’yla taarruza geçmiştir. Sakarya Zaferi’yle bir yerde Türklerin kaderi değişmiştir. Yunan ordusu Sakarya’nın batısına bu zaferle atılmıştır ama Anadolu’dan tamamen atılması 30 Ağustos’la gerçekleşmiştir.dedi. Şıvgın, Sakarya Zaferi’nden sonra 30 Ağustos ile ilgili: 30 Ağustos; Türk milletinin bağımsızlığını ele almasının, yeni bir Türk devleti kurulmasının, millî mücadelenin son noktasının konulmasının, askerî zaferin son noktasıdır. Sonra 9 Eylül’de İzmir’e girilmiştir. Eğer bugün bağımsız, laik, demokratik, sosyal bir hukuk devletinde yaşıyorsak bunu 30 Ağustos’ta açılan kapıya borçluyuz. Çünkü askerî bir zafer olmadan diplomatik zaferin gerçekleşmesi çok zordur. dedi.

Şıvgın: “Bu taarruzun artık Türklerin son şansı, Türkler için bu bir ölüm-kalım, muvaffak olma ya da yok olma savaşı olduğu bilinciyle hareket edildi”

30 Ağustos Zaferi’ne kadarki süreçle ilgili olarak konuşan Şıvgın; Sakarya’nın 23 Ağustos’ta başlayıp 13 Eylül’de sona eren 22 gün 22 gece süren ve ‘bitti, tükendi, öldü’ denen Türklerin birdenbire yeniden dirilişinin sembolü olduğunu fakat Sakarya ile düşman Yunan kuvvetlerinin tam olarak Anadolu’dan atılamadığını ifade etti. Şıvgın, Büyük Taarruz’un önemine dikkat çekerek: “Bu taarruzun artık Türklerin son şansı, Türkler için bu bir ölüm-kalım, muvaffak olma ya da yok olma savaşı olduğu bilinciyle son derece dikkatli, hiçbir ayrıntıyı gözden kaçırmadan gerekli hazırlıkları yapılıyor. Sakarya’da ‘Tekâlif-i Milliye emirleri’ denilen 10 maddelik emirler çıkarılmıştı ve her evden bir çift çorap, bir çift çarık, erzak, silah ve silah malzemesi gibi herkesin elinde ne varsa %40’ına el konularak hazırlıklar yapılıyor. Ordunun eksikleri büyük ölçüde tamamlanıyor. Bu 1 yıllık süreçte subay ve er eksiklerinin de giderildiğini ifade eden Şıvgın, 30 Ağustos’a gelene kadar ordunun tüm ihtiyaçları hazırlandı ve Yunan ordusuyla denk bir hâle getirildiğini söyledi.

Taarruz hazırlıklarının gizlilikle yürütüldüğünü söyleyen Şıvgın: “Mustafa Kemal, birlikler arasında bir futbol maçı düzenlenmesini sebep göstererek komutanları davet ediyor ve son taarruz planları çok gizli bir şekilde gözden geçiriliyor.” ifadelerini kullandı. Şıvgın; Mustafa Kemal’in Kocatepe’ye giderek taarruzu bizzat yönettiğini, sabah saatlerinde topçu ateşleriyle başlayan taarruzun çok başarılı savaşlarla 26-27 Ağustos’ta Afyon’un kurtarılması sonrasında hızla ilerleyerek Eskişehir, Uşak, Kütahya ve daha birçok şehir alınarak İzmir’e kadar gidildiğini ve 450 km’lik mesafeyi, günde 20-25 km. yürüyerek 10 günde kat edilerek İzmir rıhtımına ulaştığını ifade etti. Şıvgın, şu anektodu da paylaşarak Türk askerinin bağımsızlık mücadelesi ve azmini gözler önüne serdi:
Mustafa Kemal, daha sonra verdiği bir mülakatta şöyle anlatıyor:
“Ben ordulara biraz durun, dinlenin diyorum. Onlar ise durmadan ilerliyorlar ve: Şimdi gidelim, İzmir’de dinlenirizdiyorlar

Şıvgın; 30 Ağustos’un içeride ve dışarıda yankılarına da şu sözlerle değindi:
30 Ağustos Zaferi, Türk ve Dünya politikasını değiştiren, etkileri günümüze kadar devam eden büyük bir zaferdir. Çünkü Yunanistan’ın arkasında ‘üzerinde güneş batmaz’ denilen kocaman bir İngiltere devleti vardı. Biz aslında sadece Yunanistan’ı değil, İngiltere’yi de yenmiş olduk. Millî Mücadele’nin askerî safhası kapanmıştır, 18 Eylül itibariyle Anadolu’da hiçbir Yunan askeri kalmamıştır. Türkiye açısında baktığımızda; Mustafa Kemal Atatürk’ün ifadeleriyle Türkiye Cumhuriyeti’nin temelleri 30 Ağustos’ta atılmıştır. İngiltere’den ‘artık savaşı durdurun’ şeklinde talepler gelmeye başlamıştır. 30 Ağustos Zaferi’nin, İngilizlerin sömürgesi olan başta Hindistan olmak üzere Irak, Mısır, Fas gibi ve daha birçok Şark ülkesinde büyük akisler uyandırmıştır. İngiltere’de, Yunanistan’da hükümetler devrilmiş ve Yunanistan’da Anadolu macerasından sorumlu olanlar idam edilmişlerdir.”

Şıvgın; sözlerini şöyle noktaladı: Mustafa Kemal Atatürk’ü ve silah arkadaşlarını minnet ve şükranla anıyoruz. Çünkü 30 Ağustos zaferi olmasaydı, biz de herhangi bir Ortadoğu ülkesi gibi sınırları cetvelle çizilmiş, karışıklıktan, felaketten başını kurtaramayan o ülkelerden birisi olabilirdik ya da hiç olmayabilirdik. Atalarımızı, şehitlerimizi rahmetle, minnetle anıyoruz. Allah hepsinden razı olsun.

30 Ağustos Zaferi’nin Anlam ve Önemi konulu söyleşi, TÜDAM Müdürü Prof. Dr. Kemal Polat’ın konuk konuşmacı Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Tarih Bölümü Üyesi Prof. Dr. Hâle Şıvgın’a ve izleyenlere hitaben yaptığı teşekkür konuşmasından sonra dinleti programıyla sona erdi.

Söyleşi, eş zamanlı olarak Anadolu Üniversitesi’nin resmî YouTube kanalından da canlı olarak yayınlandı.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.