Site Rengi

DOLAR 34,5861
EURO 35,9154
ALTIN 2.995,22
BIST 9.481,26
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Eskişehir 16°C
Yağmurlu
Eskişehir
16°C
Yağmurlu
Cts 1°C
Paz 1°C
Pts 2°C
Sal 4°C

40 yaş üstü erkekler dikkat

15.08.2019
A+
A-

Prostatın erkeklerde bulunan mesanenin altında ve rektumun üzerinde oturan çeşitli salgılar üreten bir organ olduğunu belirten Prof. Dr. Hasan Biri, erkeklerin 45-50 yaşından sonra prostat kontrolü yaptırmaya başlaması gerektiğini bildirdi. Üroloji Uzmanı Prof. Dr. Hasan Biri, "Prostat sadece erkeklerde bulunur. PSA (Prostat Spesifik Antijen) ise prostattan salınan, spermin sıvılaşmasını sağlayan bir enzimdir. PSA, prostatın kanallarından ve epitelinden salgılanır. PSA değeri prostatın kanallarının ve epitelinin yapısının bozulduğu durumlarda kana normalden daha fazla oranda geçerek PSA yüksekliği oluşturur. Bu durumlar genellik iyi huylu prostat büyümesi ve prostat kanseridir" dedi.
PSA’nın normal değerinin 4 ng/ml olarak kabul edildiğini belirten Prof. Dr. Biri, "Her PSA yüksekliği kanser anlamına gelmemektedir. PSA testi bir tarama testidir, tanı testi değildir. PSA yüksekliği kanser dışı durumlarda da yükselebilir. Örneğin idrar sondası takılması, prostatın parmakla rektal muayenesi, sistoskopi. Bu durumlar kısa süreli PSA yüksekliği oluştururken prostat masajı, ejekülasyon, transrektal ultrason, prostatit daha uzun süreli PSA yüksekliği oluşturabilir" diye konuştu.
Prof. Dr. Biri, prostat kanserinin erken evrelerde herhangi bir bulgu vermediğini söyledi. Biri, ailede prostat kanseri hikayesi olmayan her erkeğin 45-50 yaşından sonra, eğer ailede prostat kanseri hikayesi mevcutsa 40 yaşından sonra her yıl PSA ölçümü ve prostat kanseri araştırması yaptırmasını gerektiğini belirtti.
Erkeklerde yaş ilerledikçe prostat kanseri riskinin arttığını ifade eden Prof. Dr. Biri, "Ancak en önemli risk faktörü ailede prostat kanseri hikayesinin olmasıdır. Eğer babada veya kardeşlerde tanısı konmuş bir prostat kanseri hikayesi mevcut ise kişinin de kansere yakalanma riski diğer erkeklere gire 2-3 kat artar" diye konuştu.
PSA ölçümlerinin ve prostat kanseri araştırılmasının erkeğin şikayeti olmasa dahi erken yaşlarda yapılmasının önemine vurgu yapan Prof. Dr. Biri, "Erken evre tespit edilen prostat kanserlerinde tedavi başarısı oldukça yüksek olması ve sadece cerrahi tedavi ile tümörden tamamen kurtulma imkanı sağlamasıdır. Normal şartlarda prostat kanseri erken evrelerde bulgu vermez ve sessiz ilerler. Eğer erken evrede tespit edilmez ise kanser öncelikle bölgesel lenf nodlarına, kemiklere sonra karaciğer, akciğer ve vücudun diğer organlarına yayılabilir. Bu durumda ileri evre bir prostat kanseri gelişmiş olur ve tedavisi onkolojik destek ile daha zor bir tedavi halini almaktadır" ifadelerini kaydetti.

"Kanama, sertleşme sorunu ve idrar kaçırma gibi problemler en aza indirilmiştir"
PSA yüksekliği saptandığında hastaya ultrason eşliğinde transrektal prostat iğne biyopsisi uygulandığını ve patolojik değerlendirilme yapıldığını vurgulayan Prof. Dr. Biri, patolojik değerlendirme sonucu tanı prostat kanseri konuldu ise kanserin evrelendirilmesi yapıldığını ifade etti.
Günümüzde herhangi bir yere yayılmamış, prostat bezine sınırlı olan prostat kanseri vakalarında dünyaca kabul edilen ilk tedavi yönteminin cerrahi tedavi olduğunun altını çizen Koru Ankara Hastanesi Üroloji Kliniği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Hasan Biri, "Bu ameliyatta prostat bezi ve mesanenin alt arka tarafında sağlı ve sollu yerleşen vezikula seminalis isimli sperm keseleri tamamen çıkarılarak idrar torbası ile idrar kanalı tekrar birbirine birleştirilir. Açık ve kapalı olarak iki şekilde yapılabilir. Günümüz teknolojisinin gelişmesi ile paralel olarak gelişen laparoskopi ve özellikle robotik cerrahi sayesinde artık hastanemizde olduğu gibi iyi merkezlerde bu ameliyatlar kapalı olarak laparoskopik veya robotik olarak gerçekleştirilmektedir. Laparoskopik ve robotik cerrahi sayesinde özellikle açık yöntemle yapılan radikal prostatektomi ameliyatlarından sonra görülebilen kanama, sertleşme sorunu ve idrar kaçırma gibi problemler en aza indirilmiştir" dedi.
Laparoskopik ve robotik cerrahide hastanın prostatına açık cerrahide olduğu gibi büyük bir karın kesisi ile değil de karın üzerinde çeşitli bölgelere 5-6 adet küçük kesi yapılarak yerleştirilen portlar içerisine yerleştirilen aletler ile ameliyat yapıldığını ifade eden Prof. Dr. Biri, laparoskopik ve robotik cerrahinin açık cerrahiye göre üstün yanlarını şöyle sıraladı:
"Ameliyat sahasının cerrah tarafından normalin 10-15 katı daha büyük görülmesi (kullanılan yüksek çözünürlüklü teleskop ve kamera sistemi sayesinde), büyütülmüş görünüm sayesinde cerrahın daha detaylı diseksiyonu sayesinde sertleşmeyi sağlayan siniri ve idrar tutmayı sağlayan kasları daha net görmesi ayırması ve istenmeyen sertleşme sorunu ve idrar kaçırma riskinin en az düzeye indirilmesi, daha az kanama olması, kozmetik açıdan büyük bir karın kesisi yerine 5-6 adet küçük kesiler olması, ameliyat sonrası ağrının ve rahatsızlık hissinin laparoskopik ve robotik cerrahi ile oldukça az olması, hastanede yatış ve iyileşme süreleri laparopskopik ve robotik cerrahide açık cerrahiye göre az olması, hastaların günlük aktivitelerine ve sosyal hayatlarına daha kısa sürede geri dönmeleridir."

"Obezite prostat kanseri gelişimindeki en büyük çevresel risk faktörüdür"
Prostat kanserinden korunmanın yolları hakkında da bilgi veren Prof. Dr. Biri, beslenme ve düzenli hayat tarzının prostat kanseri gelişme riskini bir miktar düşürdüğü söyledi. Prof. Dr. Biri, "Örneğin, obezite prostat kanseri gelişimindeki en büyük çevresel risk faktörüdür. Amerika kökenli ve geniş katılımlı bir çalışmada vücut kitle endeksinin 30 kg/m2’nin üzerinde olan prostat kanseri saptanmış hastalarda kanserin daha ileri derecede ve daha ölümcül seyrettiği bildirilmiştir. Benzer bir çalışmada ise 10 yıl içinde kontrollü olarak 5 ve üzeri kilo veren hastalarda prostat kanseri gelişme sıklığının azaldığı vurgulanmıştır. Batı Avrupa ve Amerika da yapılan geniş katılımlı çalışmalar yağlı beslenme ile prostat kanseri görülme sıklığı arasında ciddi bir ilişki olduğunu tespit etmişlerdir. Yapılan çalışmalarda ise diyetle alınan tüm yağların değil ağırlıkla doymuş yağ oranı yüksek olan gıdalarla beslenen erkeklerde prostat kanseri gelişme riskinin arttığı savunulmuştur. Yüksek oranda hayvansal yağ tüketen ve kısmi olarak da kırmızı ette bulunan alfa-linoleic asittin sadece prostat kanseri değil bir çok kanserin gelişmesinde önemli bir risk faktörü olduğunun belirtmektedir. Bunun sonucunda yüksek oranda hayvansal yağlar ve doymuş yağlarla beslenen erkeklerde prostat kanseri gelişme sıklığı arasında ciddi bir ilişki bulunmaktadır" dedi.
Prof. Dr. Biri sözlerini şöyle sürdürdü:
"Ritch ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada yağ asitlerinin prostat kanseri üzerindeki etkileri araştırılmış ve Omega- 6 yağ asitleri içeren besinler ile beslenen erkeklerde prostat kanseri gelişiminin daha sık, Omega-3 yağ asitleri ile beslenen erkeklerde prostat kanseri gelişme sıklığının daha az olduğu tespit edilmiştir. Omega-3 yağ asitleri en çok soğuk iklimlerde yetişen somon, sardalya, uskumru, ton balığı gibi balıkların yağ dokusunda bulunmakta olup Omega-6 ise bitkisel yağlarda daha çok bulunmaktadır. Bunların dışında kontrolsüz diyabet, yüksek kolesterol ve düzensiz stresli yaşamın prostat kanseri gelişme riskini arttırdığı gözlenmiştir"

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.