Site Rengi

DOLAR 34,5980
EURO 36,3144
ALTIN 2.970,02
BIST 9.646,14
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Eskişehir 2°C
Çok Bulutlu
Eskişehir
2°C
Çok Bulutlu
Sal 3°C
Çar 6°C
Per 6°C
Cum 8°C

KERKÜK VE PETROL SAVAŞLARI

15.08.2019
A+
A-

Kuzey Irak – Kürdistan bölgesine bağlı Peşmerge güçleri Kerkük’ten Irak güçleriyle çatışma yaşanmaksızın çekilince, meseleyi takip eden uzmanların çoğu konuyu uluslararası ve bölgesel güçler dengesine bağlamışlardır. Yani Türkiye, İran, Irak ve birçok Avrupa devleti bağımsızlık kararı ile “zamanını” tasvip etmediği için Perşmerge güçleri desteksiz kalmıştır. Ancak petrol savaşlarıyla ilgili analizler, hakkettikleri gibi yerlerini alamamışlardır.

Şüphesiz uluslararası ve bölgesel dengeler kuzey Irak’ın uğramış olduğu büyük hüsranın oluşmasında büyük paya sahiptir. Bağdat hükümetiyle 2004 yılından sonra, Irak petrolünü aramak, çıkartmak ve ihraç etmek için anlaşan uluslararası firmalar; Fransız, Total, İngiliz, british petroleum ve premier oil, Amerikan, exxon mobil, Rus, gazprom ve Bashneft, Çinli, petrochina ve son olarak çok uluslu olan Shell, bu dengeyi düzenleyen gizli bir unsur olabilir mi?

  NEDEN OLMASIN !

 Hele zikredilen firmaların devletlerinin bağımsızlık referandumuna karşı tutumlarını gözden geçirince, gizli dediğimiz unsur kesin gibi görünmeye başlar. Özellikle; Bağdat ile Erbil arasındaki müzekere görüşmelerini yürüten ve Kürdistan’ın hava ve kara hudut kapılarını Bağdat güçlerine teslim etme sürecinde bahsi geçen firmaların devletlerinin bazıları olunca, “özellikle ABD”, ekonomik olarak değerlendirilen bu faktör önemli bir rol oynamış gibi görünebilir.   Kürdistan bölgesinin siyasi yapısına bakıldığında, büyük bir siyasi istikrarsızlık içinde olduğunu fark etmek kolaylıkla mümkündür. Bu siyasi istikrarsızlık bölgede yaşanan yoğun siyasi, ekonomik ve kültürel bölünmeden dolayı ortaya çıkmıştır. Bu bölünme, İran sınırıyla bitişik Süleymaniye bölgesini kontrol eden “Kürdistan Yurtseverler Birliği Partisiyle” Türkiye’ye yakın Erbil bölgesini kontrol etme konusuyla bağlantılıdır. Türkiye’nin referandumu erteleme talebini reddettiği için, oyların büyük bir kısmını kaybeden Kürdistan Demokrat (KDP) Partisi ile Türkiye arasında sorunlar yaşanmaktadır.

 Referandumu destekleyen KDP ile, referandumu reddeden ve referandum uğruna savaşmayı reddeden (KYBP)  arasında 1994 iç savaşını andıran bir savaşın yeniden ortaya çıkma ihtimali yüksek olup, petrol firmalarını Bağdat’ı desteklemeye itmiş olabilir. Bu duruma, referandum kararından dolayı bölgesel yönetimle olan işbirliğini en alt seviyeye indiren Türkiye’nin Kürdistan petrolünün dünyaya ihracı için tek bir kara ve deniz kapısı olduğu düşünülürse iddiamızın doğruluk payı artmaktadır. Kısacası; Bağdat ile olan istikrar ve süreklilik içinde yürütülen işbirliğine karşı, sınır kapısı olmayan ve yoğun istikrarasızlığa doğru giden bir bölgeyle işbirliği yapmayı hangi akıllı firma ya da, devlet kabul edebilir?   Ayrıca;  Batı firmaları devletlerini, sert tutumu sergilemeye, Rusya’nın bölgedeki hakimiyeti sevk etmiş olabilir.. Aslında Rusya bağımsızlık referandumuna sert bir şekilde çıkmıştır. Ancak, ona rağmen, Batı firmaları ve hükümetleri, büyük ihtimalle, Rusya’nın bölgenin petrol sahalarında yatırımlarının, dengeyi onların yatırımlarının alyehine bozacak şekilde genişlemesinden korkup, Kürdistan bölgesi yerine Bağdat’ı desteklemişlerdir. Rusya, Petrol firması olan “russneft” aracılığıyla, bu yılın Şubat ve Haziran aylarında, bölgesel yönetimle bölgenin 5 petrol sahasında 400 milyon dolar değerinde yatırım gerçekleştirme anlaşması imzalamıştı. Aynı şekilde, bölgesel yönetimin, doğalgazını ihraç etmek için, döşemeyi düşündüğü doğal gaz hattının inşaatını finanse etmek için görüşmelere başlamıştı.

Konjenktörel duruma baktığımız zaman, Rusya’nın, bölgenin yanında yer alan Suriye üzerinde büyük ve geniş bir siyasi ve askeri nüfuza sahip olduğu kolayca farkedilebilir. Bu kontrol ya da nüfuz, Rusya’ya, bölge için Türkiye yerine Suriye’yi bir geçiş alanına dönüştürme fırsatını vermektedir. Bu durum da, Batı firmaları Bağdat ile çalışmaya davem etmeye, Batı hükümetlerini de Bağdat’ın sınır kapılarını konrolünü kabul etmeye yöneltmiş olabilir. Yine, 2016 Aralık ayında ABD’li petrol firması “Exxon Mobil” Kürdistan bölgesinde 3 keşif alanından  (Bitwateh, Arbat ve Kurat Hanjir) çekilmek zorunda kalması ve bölgesel yönetimin buna çok sert bir tepki gösterip Rusya’yla işbirliği yapacağını açıklaması bu faktörün süreci etkilemesinde büyük rol oynmasını teyit eder durumdadır. Zira, bölgenin Rusya firmalarına kayması, büyük ihtimalle, Rusya’nın oradaki yatırımlarını genişletmesi ve Batı firmalarının bölgede onunla (Rusya ile) rekabet edemez bir hala getirmesi için, Suriye’de bölgenin petorlü için bir geçit sağlaması dahil, büyük çaba sarfetmesini sağlayacaktır.

Türkiye bölgenin, Kerkük’ün petrolünü satarak OPEC ülkelerinin listesine eklenmesinden korkması da kurulmuş Kerkük dengesinin oluşmasında büyük rol oynamıştır. Erbil Kerkük’ün petrolünü elinde muhafaza edip ihraç etseydi günde 600 bin varil ihraç ederek Nijerya’yı geçerek Katar’ın seviyesine ulaşacaktı.Ayrıca, Bağdat’ın Kerkük’ün petrolünü Kerkük – Erbil – Cihan değil eski Kerkük – Cihan hattı üzerinden ihraç etmesi için anlaşması, Bağdat’ın Türkiye’nin tepkisinden kurtulup Kerkük’ü yeniden kontrolü altına almasını kolaylaştırmıştır. Elbette de bu fatkör dengenin üzerinde önemli bir etki sağlamıştır.   Son olarak, bazı uzmanlar petrol ya da enerjinin jeo-staratejik öneminin artık sona erdiğini iddia edip, bunların devletlerin ulusal çıkarları üzerinde güvenlik politikaları kadar hiçbir etkisi olmayacağını ileri sürmektedirler.  AMA NASIL ?  Belli ki bazılarımız uluslararası sahada etkin olan merkez – çevre dengesini unutmuş durumdayız. Bu dengeye göre, Merkez devlet dediğimiz büyük ya da süper devletler çevre dediğimiz küçük devletleri belli temellere dayanarak yönetmektedir. Bu temellerin en önemlileri; silah endüstrisi, ham maddeleri; özellikle petrol, doğalgaz ve buğday, uluslararası meşruiyet, yumuşak güç ve devletin içine sızmış ya da devlet kararlarını etkileme gücü olan “Comprador bürokrasisi”. Bundan yola çıkarak Erbil’in bağımsızlık konusuyla ilgili sorulacak sorular; merkez devletler, bir bölgenin güçlü bir petrol ülkesine dönüşmesi, ve dolaysıyla stratejik vadede onun birçok alternatif geçit bulup siyasi kararında bağımsızlık kazanmasını nasıl kabul edebilir?

Merkez devletler, Erbil’in bürokrasisinin, coğrafyanın etkisinden dolayı, bazıları İran’dan yana diğeri Türkiye’den yana iken onun bağımsızlık kararını nasıl kabul edecek? Zira merkez devletlerin bu karar kabul etmesi için Erbil’in ona olan siyasi, ekonomik ve coğrafi  bağlılığının  tam olması gerekiyordu. Ancak bu durum şimdilik mevcut değil.

JALAL SELMİ

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.