Turan ve Turancılık
İnsanların yaşadığı coğrafya, o coğrafyanın ve insanlarının genel karakterlerini belirler. Bu bağlamda Turan coğrafyasında yaşayan insanların genel karakteri göçebe topluluklardan meydana gelmiş olmalarıdır.
Turan kavramı, İran’da yaşayan yerleşik toplulukların kendilerinden ayırmak için bozkırda yaşayan göçebe topluluklara verdiği isim olarak karşımıza çıkar. Dünyayı büyük bir adaya benzeten, ünlü İngiliz coğrafyacı Mckinder’e göre ise Doğu Avrupa’dan başlayarak İç Asya’ya kadar uzanan Turan coğrafyası, dünya adasının kalpgâhıdır ve bu coğrafyaya sahip olan milletlerin dünyayı yönetebilme kabiliyetleri olağanüstüdür.
Siyasi anlamda Turancılık ise 1848 yılında Macarların, Avusturya’dan ayrılmak istemeleriyle başlamış, Rusların Avusturyalılara destek vererek Macar ayaklanmasını bastırmaları, Avrupalıların Macarlara sırtlarını dönmeleri sonucu, Macar aydınları köklerini araştırma isteğinden doğurmuştur.
Avrupa’da yalnız kalan, köklerini İç Asya bozkırlarında arayan Macarlar akrabalarıyla yakın temas kurmak, Turan fikrini ve birliğini onlar arasında yaymak için İç Asya ve Türkiye’ye onlarca bilim adamı göndermiş, bu coğrafyalarda Turan fikri karşılık bulmuştur.
İç Asya’da Ruslarla mücadele eden Türk toplulukları Turan fikri etrafında bütünleşerek güçlenirken, Turan fikrini topraklarını genişletmek için kullanan Japonya Türk topluluklarının doğal müttefiki haline gelmiştir.
Turan fikri Türkiye’de daha çok Türkçülük anlamında kabul görürken, Ziya Gökalp’in fikir ustalığını yaptığı Türk birliği tezine Turan adı verilmiştir.
Kurtuluş savaşı yıllarında Türk Millî Mücadelesini dünyaya duyuran ve daha sonra ismi Anadolu Ajansı olarak değiştirilecek olan Turan ajansı Macarlar tarafından Türkiye’de kurulmuş, Türk ordusunun zaferleri bu ajans tarafından dünyaya duyurulurken, zaferlerden dolayı Macaristan sokakları bayram yerine çevrilmiştir.
İkinci Dünya Savaşı’nın Alman yenilgisiyle sonuçlanması ile birlikte kendi bağımsız devletlerini kurabilmek için Almanların yanında yer alan İç Asyalı Türkler, Sovyet diktatörü Stalin tarafından bir kısmı sürgünle cezalandırılırken, bir kısmı ölüme mahkûm edilmiş, bu duruma isyan eden Hüseyin Nihal Atsız, Alparslan Türkeş gibi bir grup aydın Türk mahkemeleri tarafından yargılanarak hapis cezalarına mahkûm edilmişlerdir.
Yalta toplantılarında dünya coğrafyasına yeniden şekillendirilmesi ve Macaristan’ın Rus tarafına bırakılması ile birlikte Turancılar yer altına inmiş, gizliden gizliye bağımsızlık fikri yayılmaya başlanmış, 1956 yılında başlayan Macar isyanı, Ruslar tarafından acımasızca bastırılmış, isyanın hayatta kalan liderleri başta Türkiye olmak üzere dünyanın her tarafına dağılmak zorunda kalmışlardır.
Sovyetler Birliği’nin dağılması İç Asyalı bir kısım Türkleri bağımsızlığına kavuştururken, Rusya Federasyonu sınırları içinde kalan, Türk topluluklarının mücadelesi hâlen devam etmektedir. Macaristan’da son yıllarda yeniden ve hızla yükselen Turan fikri Vana Gabor tarafından kurulan Joppik Partisi’nde şekillenmiş gerek fikir gerekse eylem anlamında iktidarın en büyük adayı haline gelmiştir.
Turan Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Erol Cihangir bey tarafından ortaya atılan yeni Turancılık tezine göre ise mazlum milletlerin Batı emperyalizminden kurtuluşunun tek yolu Turan jeopolitiğinin yeniden inşa edilmesidir.
Bu teze göre dünya adasının neresinde olursa olsun Emperyalizmle, Kapitalizmle mücadele eden bütün coğrafyalar ve bütün insanlar Turan fikrinin doğal müttefikidirler.