Sıtkı Karaca’nın Yeni kitabı Çıktı.Yahudi Tevrat’ında Savaş, katliam ve Soykırım
Psikiyatri Uzmanı ve Psikoterapist Uzman Doktor Sıtkı Karaca’nın yeni kitabı Kitap Market ve Kitabevi raflarında yerini aldı.
Din iktidar, güç ve şiddet adına araçsallaştırılır. Din ve şiddetin bir arada zikredilmesi dine yapılabilecek en büyük haksızlıktır.
Yahudilik şiddet üzerine kurulmuş bir dindir. Yahudiler hem soykırıma uğrayan hem de soykırım-katliam yapan ve insanlığa karşı suç işleyenler olarak sürekli şiddet sarmalında olmuşlardır. Yahudiler kutsal kitapları Tevrat’ı kutsama çağrısı şeklinde okur, içindeki şiddete de tanıklık ederler. Yahudi tarihinde büyük savaşlar, sürgün ve yıkımlar, esaret ve dağılma yoğun bir şekilde yaşanmıştır. Kenan topraklarını ele geçirme amacıyla başlayan savaş, şiddet ve çatışma ortamı, Yahudi tarihinin ayrılmaz bir parçası olmuştur.
Eski Ahit’teki soykırım meselesi, Tanrı’yı arayanlar için gerçekten bir ikilemdir. Katliam, soykırım ve etnik temizlik düşüncesi çoğu insanda güçlü bir duygusal tepki uyandırır ve bu nedenle Tanrı’nın böyle bir faaliyeti onaylamış olabileceği düşüncesi anlaşılamaz. Eski Ahit’teki katliam ve soykırım pasajlarının bize Kutsal Kitaplardaki hata ve tutarsızlığı kabul etmek için güçlü bir neden sağladığını ya da Tanrı’nın hatalı olduğu sonucuna varması gerektiğini düşündürür. Ya Yahudi ve Hıristiyanların Kutsal Kitapları insanların yazdığı ve içinde din anlayışına ters olan şeyler var diyeceğiz, ya da Tanrı yanlış şeyler emretmiştir, diyeceğiz.
Musa’ya verildiği söylenen 10 Emir sadece Yahudiler için geçerlidir. Musa ‘öldürmeyeceksin’ emrini Midyanilerin katliamını emrederek çiğnemektedir. Yine Musa Mısır’dan çıkışta Yahudilere komşularından emanet olarak aldıkları eşyaları çalmalarını emretmektedir.
Yüzyıllar boyunca, Eski Ahit savaşı ve nefreti desteklemek için kullanıldı. Çıkış Kitabı’nda Tanrı’nın bir savaşçı olarak tasvir edilmesi ve Yeşu ve Hakimler Kitabı’nda askeri fetihler bu tür şiddetin sadece birkaç örneğidir. Tevrat’ın, İsrail’in, Tanrı’nın Herem emri uyarınca günümüzde olduğu gibi Filistin coğrafyasında kadınları ve çocukları katlettiğine dair hikayelerle doludur.
Sözde ‘Medeni’ Hıristiyanlar defalarca soykırım yapmış, kölelik uygulamış ve diğer şekillerde “medeni olmayan” bu insanları aşağılamışlardır. Bu tür davranışları meşrulaştırmak için Kutsal Kitabı kullanmışlardır.
‘Seçilmiş Millet’ anlayışı ve ‘Vaat Edilmiş Topraklar’ın ele geçirilmesi amacının katliam-soykırıma yol açan tutumlar olduğu bilinmelidir. Diğer dünya dinlerinden farklılaştıran en temel özellik, kutsal toprak dogmasıdır.
Yahudiler Mısır’dan ‘Vaat Edilmiş Topraklar’a çıkışı sonrasında, Yeşu’nun egemenliği altında katliam, soykırım ile zorla toprakların ele geçirilmesi ve Davut’un egemenliği altında birleşmiş güçlü bir krallık kurarlar.
Yok edilmesi gerektiği belirtilen yedi Kenan ulusu, Hittiler, Amoriler, Kenanlılar, Perizziler, Hiviler, Yebusiler ve Girgaşilerdir. Yahudi Tevrat’ında, adı geçen yedi Kenan ulusu, Midyan ve Amaleklilere karşı yapılan savaşların tümü zorunludur. Bu savaşların en temel özelliği ise “hiçbir canlının” sağ bırakılmamasıdır.
Tesniye ve Yeşu kitaplarına bakıldığında İsrail’in tanrısının düşmanların tamamen yok edilmesini istediğine dair pasajların çoğunlukta olduğu görülür. Katliamlarda kadın-erkek, yaşlı-çocuk, evcil hayvanların da yok edilmesine kadar öküz-koyun, deve-eşek ayrımı yapılmaz.
Kutsal topraklarda doğanlar İlahî yasa karşısında işgalci konumuna düşmüş, burada doğmayanlar ise yasal mirasçı yapılmıştır.
İsrail’e Amaleklilerin anısını silme emrinin verildiği Tesniye; 25. Bap, 19’un, bir milleti yok etme görevinin İsrail’e yüklenmesi nedeniyle Amalekle ilişkisi İsrail tarihinde çok önemli bir an olarak anlaşılmalıdır. Amalek geleneksel olarak İsrail’in baş düşmanı ve rakibi olarak algılanmaktadır.