Site Rengi

DOLAR 34,5424
EURO 36,0063
ALTIN 3.006,41
BIST 9.549,89
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Eskişehir 1°C
Az Bulutlu
Eskişehir
1°C
Az Bulutlu
Paz 1°C
Pts 3°C
Sal 5°C
Çar 6°C

Tamamlanmamış Cümle: Nezire

21.11.2019
A+
A-

İlkokulda daha ilk teneffüste sınıfımı kaybedip bulaşmamıştım. Eve geri döndüğümde bir daha gitmesem olmaz mı, diye direnirken annem:

– Olur mu hiç öyle şey, diyerek elimden tutup geri götürmüştü…

Öğretmenim sınıfın ortasında yere çökerek kollarını açıp:

– Aaaaa biz de seni arıyoruz okulun her yerinde , bahçede, tuvaletlerde fakat bulamadık çok korktuk, dedi.

Ahh bir de benim ne kadar korktuğumu bilse keşke.

Gel sen biraz daha bana yakın otur deyip, en ön sıraya oturttu beni…

Sağ tarafımda oturan sarı saçlı, yanakları çilli, böyle nasıl tarif edeyim; sanki boğazında ekmek kalmış gibi tok tok konuşan bir kız vardı..

Nezire Dönmez…

Onun numarası 10, benim numaram 11…

İkimiz de birbirimizden sessiz, silik ve korkak…

İkimiz de uzun bir süre tenefüslere çıkmadık… Ben bir daha kaybolmaktan korktum, o benim gibi kaybolmaktan…

O yıllarda defterlerin kenarları süsleniyordu.

Biz Nezire ile hep defterlerimizin kenarlarını süslüyorduk. Çilli tombik yanakları surekli terler, elinde mendili, mütemadiyen terini siler dururdu.

Sene sonunda o öğretmenimiz gitti.

Zaten şu hayatta iyi olan bir şeyin ömrü nedense hiç uzun olmuyor. Ve nihayetinde öğretmenimizin de  görevinin ömrü kısa olmuştu. Tayini çıktı.

Biz ilkokulda tam dört öğretmen değiştirdik. Hele dördüncü sınıfta hiç öğretmenimiz yoktu efendim.

Beşinci sınıfta da butun sınıf ayrılmadık.

Çünkü biz bütün sınıf olarak aynı mahallenin çocuğuyduk.

Sık sık Nezire’yi mahallemizin o şirincecik parkında görüp dururdum.

Birlikte sırayla salıncak binerdik.

Yine günlerden bir gün Nezire ile oyun oynarken anlaşamadık. Hem de ne çocukça bir sebepten…

Ben salıncaktan iniyorken, kardeşim binecek, dedim.

Çocuksu inatlaşma ya o da hemencecik:

– Hayır, benim kardeşim binecek, dedi. Daha soluk almadan iki tane de tokat çaktı yüzüme, nerden geldiğimi bilemedim. Bir de tekme atmak vardı o yıllarda… 🤣🤣

Pis çilli, seni sarı çepiş, sen beni nasıl döversin, diye hem ağlıyordum hem de beni daha fazla dövemeyeceği ve kaçması kolay mesafeden ona doğru bağırıyordum.

O gece içimi çeke çeke ağlayarak sabahlamıştım.

İçim yanıyordu, çocuk yüreğim ilk hayal kırıklığını yaşıyordu çünkü. Tam bir hafta nasıl afra-tafralıyım, nasıl üzgünüm bir bilseniz…

Ama bir hafta sonra yine parkta salıncakta oturuyorum fakat sallanmıyorum…

Sadece oturuyorum.

Biri sessizce geldi arkamdan, hızlıca beni sallamaya başladı, terliğimin biri de çıkıverdi ayağımdan..

Şaşırdım, korktum; kim bu derken bir de baktım ki Nezire…

‘Yirmiye kadar sayıyorum’ dedi. ‘Sonra ben binicem, sen beni sallayacaksın.’

Sevindim, bu sefer de sanki mutluluktan ağlayacaktım.

7 dediğinde atladım salıncaktan, ‘hadi şimdi sen bin, sallayayım, dedim.

Güya ona latife yapıcam ben de..

Çilli, tombis yanaklarındaki tebessümle salıncağa yerleşip oturdu hemencecik. Ben de salladım.

O gün aramızda küslük bitmişti. Ayrılırken Asalet, dedi. ‘Biliyor musun, bu gün benim doğum günüm. Ama kutlamayız herhalde. Babam henüz maaşını alamadı.’

Sarıldım, öptüm, doğum günün kutlu olsun, dedim.

Ertesi gün sabahı uyanırken annemin telefon konuşmasına açtım gözlerimi…

Hem şaşkın hem de üzgün ve nasıl da içli içli ağlıyor. Ağlama sesinin yüksekliği beni endişelendirmişti.  Yerimden fırlayıp yanına gittim koşar adımlarla.

-Ne oldu anne? dedim.

Aman yok bir şey çocuğum, deyip sildi yüzünü..

-Hadi sen ekmek al da gel, kahvaltı yapalım, dedi..

Bakkala girdiğimde bakkal Cengiz Amca önce oturduğu yerden kalkıp sarıldı bana, daha ne olduğunu anlamayadan:

‘Noluyor be?’ dememe gerek kalmadı ki, komşumuzun oğlu Fatih:

-Nezire Abla ölmüş, dedi.. Şaşkınlıktan gözlerim fal taşı gibi açılmış, kaskatı buz kesilen ellerim ve titreyen bacaklarımla bakkaldan ekmek almadan yıldırım hızıyla çıkmıştım.

Koşa koşa gittim eve…

Annem, benim kapıyı telaşeli çalmamdan anlamış olmalı ki açar açmaz ağlayarak sarılıp göğsüne bastırdı.

Üzülme o bir melek, cennete göçtü artık annecim, dedi.

Ama dün akşam onun doğum günüydü, ben ona terini silmesi için mendil verecektim bugün, dedim hüzün ve hüsranla…

Banyo yapmak için girdiğinde şofbenden zehirlenmiş meğer. İşte o gün benim için tamamlanmamış cümle gibiydi.

Yıllar oldu hâlâ elime bir bez mendil geçse, ruhuna dualar okur hediye ederim Nezire’nin…

Ve bugün kırk yaşında hala salıncağa bindiğimde arkama bakarım.

Gelir, sallar mı diye…

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.