Her Şeyden ve Herkesten Ağır Yük
‘İlk babamı kaybettim’ dedi.
İlk önce çok anlamadım, her gelen sarıldı, biraz ağladı.
‘Başın sağolsun’ dedi. Ama başım kopmuştu sanki.
‘Başım gittiği için buradasınız’ diyemedim..
Ağırlaşmış hissettim kendimi.
Babam sırtındaki dünyayı giderken bana bıraktı ve sırtlanmışım ama taşıyamıyormuşum gibi.
Bakıyordum ama görmüyordum.
Ölüm bile veda değil, bir dünya telaşesi olmuş. Hatta bir gönül bağından ziyade, el gün sahnesi.
Oysa ben hiçbirini görmüyorum gelenlerin.
Gözüm de gitti başımla birlikte. Acı taze iken, toprağın altına gömülen sadece fiili olarak nefesi kesilen olmuyor. Ertesi sabah eksik olduğumla yüzleştim.
Baş köşe boş, bir sandalye boş, bir tabak eksik…
Acıkmıyorum, susamıyorum, yürümüyorum kendimi sürüyorum.
Bana doğru gelen herkes bir dudağını büküp ağlayarak geliyor, arkasını döndüğü anda da hemen normale dönüyor. O an acıma dokundu ve geri döndü diyorum ben.
Oysa ben sarıldım bana biçilmiş bu imtihana.
Sımsıkı.
Babamdan sonra annemle tekrar tanıştım. Çünkü babamlı annem başka biri, babamsız annem bambaşka.
Babamsız annemin siması bile değişmişti,
Bakışı başka, sesi başka, seslenişi başka.
Hiçbir duygu gerçek hissiyatı veremiyordu çünkü, en baskın duygu acıydı.
Her gün hasta uyandı o günden sonra,
Bir gün başı ağrıdı, bir gün karnı, her gün kalbi..
Evet her gün kalbi ağrıdı.
İki yıl sonra iyileşti, çünkü kalbini de alıp o da gitti.
Hani o babamın sırtıma sarıp gittiği dünya var ya,
değilmiş…
O dünya değil annemmiş. Emanet duygusuyla sırtımdaki. Sanki vakti geldi ve aldı emanetini..
Şimdi kendim her şeyden, herkesten ağır ve kendime yüktüm.
Kendi kendimin altında kaldım. Artık boş olan çok yer var evde. Koltuklar ,sandalyeler, her yer.
Ve artık benim de, bakışım başka, sesim başka, seslenişim başka.
Hepsinin dili yalnızca.
(Anne ve babasını kaybetmiş bir dostumda gördüğüm resim)