‘Belediye Başkanı Ve Belediye Meclis Üyesi Olmak İsteyenlerin Başvuruları 5 Kasım’da’
AK Parti'den belediye başkanı ve belediye meclis üyesi olmak isteyen aday adaylarının başvurularının 5 Kasım Pazartesi günü alınmaya başlayacağını bildiren AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, "Belediye başkan adaylıkları müracaatlarının son günü 12 Kasım, belediye ve il genel meclisi müracatının son günü 3 Aralık Pazartesi günüdür." dedi.
Mevcut belediye başkanlarından müracaat almayacaklarını dile getiren Çelik, mevcut başkaların devam edip etmeyeceğine Genel Merkez tarafından karar verileceğini kaydetti.
Çelik, 8-15 Şubat 2019'da Genel Merkez'de İnceleme ve Onaylama Komisyonunun çalışmalarını yapacağını belirterek, MKYK'nin aldığı karara göre, bütün seçim çevrelerinde adayların tespiti ve sıralamasında "merkez yoklaması" usulünün uygulayacağını söyledi.
"Partimiz, Avrupa Muhafazakarlar ve Reformcular Birliği'nden çıkma kararı aldı"
AK Parti'nin, "Avrupa Muhafazakarlar ve Reformcular Birliği"nde yer aldığına değinen Çelik, Avrupa'daki sağ, merkez sağ ve demokrat partileri bünyesinde toplama amacıyla yola çıkan Birliğin, son yıllarda Avrupa'daki siyasi haritanın değişmesiyle aşırı sağ yoğunluğunun giderek arttığını ve demokratik niteliğini kaybetmeye başladığını belirtti.
Çelik, AK Parti olarak da bu Birlikten çıkmaya karar verdiklerini açıklayarak, "Bundan sonra Avrupa Parlamentosu içerisinde çeşitli demokrat, özgürlükçü gruplarla insan hakları, hukuk gibi konulara evrensel ilkelerle bakan gruplarla çalışmalarımız, çeşitli konulardaki temaslarımız sürecek ama Avrupa Muhafazakarlar ve Reformcular Birliği, demokratik bir refleksle kurulmasına rağmen son zamanlarda maalesef Avrupa'da yükselen aşırı sağ tarafından tutulmuştur." değerlendirmesinde bulundu.
Birliğin tamamen ırkçılık seslerinin yükseldiği, Türkiye ve İslam düşmanlığının yapıldığı bir platform haline geldiğine işaret eden Çelik, "Birkaç kere aşırı sağcılar, ırkçılar bu tip partilerin temsilcileri AK Parti'nin oradan ihracını oyladılar, bu tabi reddedildi ama netice itibarıyla onlar giderek güçlerini arttırıyorlar, giderek kuvvetleniyorlar. Böyle bir platformda bulunmamızın herhangi bir değerinin olmadığı sonucuna vardık ve buradan da çıktık." dedi.
Çelik, Avrupa Parlamentosundaki ve Avrupa'daki partilerle çalışmaları önemsediklerini vurgulayarak, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Özellikle Avrupa açısından baktığınızda Avrupa'daki aşırı sağın, Avrupa'nın DEAŞ'ı olduğunu formüle etmiştik ve aynı şekilde devam etmektedir. Avrupa büyük bir tehditle karşı karşıyadır. Yıllarca Avrupa'ya gelecek tehditlerle ilgili yapılan analizlerde, bu tehditlerin Avrupa'nın dışından geleceği düşünüldü, başka ülkeler işaret edildi ama geldiğimiz noktada görüyoruz ki Avrupa'yı tehdit eden, bugün Avrupa Birliği'ni birlik yapan değerleri tehdit eden esas unsurlar Avrupa'nın içinden kaynaklanmaktadır."
Bir tespitlerinin daha haklı çıktığına değinen Çelik, merkez sağ ve merkez sol demokrat partilerin, bu aşırı sağcılarla mücadele etmek için net bir tutum almak yerine özellikle "Türkiye ve İslam düşmanlığı" konularında daha çekimser bir tutum aldıkça bunların daha da güçlendiğini vurguladı.
Aşırı sağcı, ırkçı, aşırı İslam düşmanlığı akımlara karşı mücadele için ilkesel bir tutum sürdürülmesi gerektiğini belirten Çelik, bu ilkeler çerçevesinde de ortak platformlarda iş birliği yapılmasının önemine işaret etti.
"Bundan sonrasındaki normalleşme için önemli bir aşamadır"
Gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını da yanıtlayan Çelik, ABD'nin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve Adalet Bakanı Abdulhamit Gül'e yönelik yaptırımların da kaldırılması kararına ilişkin bir soru üzerine şöyle konuştu:
"Bu karar yanlış bir karardı. Onların bu yanlış kararı almasına karşı egemen bir devlet olarak biz de misillemede bulunduk. Türkiye'deki yargı süreçlerine saygılı olmalarını bekliyorduk. Bunun yerine bu şekilde bir yasayı işleterek bu kararı aldılar. Müttefiklik ilişkisine yakışmayan, Türkiye-ABD arasındaki tarihsel ilişkinin derinliğine ve bugün bulunduğu seviyeye yakışmayan bir karardı. Sonuç olarak bu kaldırıldı, bu birimlerimiz, kurumlarımız arasında epeydir konuşuluyordu. En son Cumhurbaşkanımızla, Başkan Trump arasındaki görüşmede tekrar ele alınmıştır, bu karar bağlanmıştır.
Eş zamanlı olarak bugün Türkiye saatiyle 16.30 civarında karşılıklı olarak bu kararlar kaldırılmıştır. Bundan sonrasındaki normalleşme için önemli bir aşamadır. Biz Türkiye tarafı olarak şunu defalarca vurguluyoruz; bu kararlara gelinen süreçteki duyduğumuz, işittiğimiz dayatmaların, üslupların hiçbir şekilde Türkiye'ye karşı kullanılmaması gerektiğini, Türkiye'nin bunu asla kabul etmeyeceğini, egemen bir devlet olarak Türkiye'nin yargı süreçlerine saygı duyulması gerektiğini, evet her şeyin konuşulabileceğini, her şeyin diyalogla halledilebileceğini, diplomasi kanallarının her konuda açık olduğunu, özellikle de kriz konularında açık olduğunu, çünkü en çok kriz için bu kanallar kullanılacaktır diye ifade ediyoruz."
"Müttefik ilişkisine yakışan bir yaklaşım"
Bunun yerine Türkiye'nin yargı süreçlerine talimat veren, egemenlik haklarını ihlal etmeye dönük birtakım üsluplar kullanıldığında, bunun Türkiye açısından kabul edilmesinin mümkün olmadığının net şekilde ortaya konduğunu vurgulayan Çelik, şunları kaydetti:
"Bundan sonrasında bu dile, üsluba, müttefik ilişkisine yakışan bir yaklaşımla dikkat edilmesi gerektiğini söylüyoruz. Bu karşılıklı yaptırım kararları bu çerçevede geride bırakılmıştır. En son Sayın Cumhurbaşkanımız ile Başkan Trump arasında geçen telefon görüşmesinde, bunun eş zamanlı olarak kaldırılmasına karar verilmiştir."
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun "Bitmeyen bir havalimanı açıldı neden?", "Sayın Erdoğan bizim inandığımız şekilde yeterince sahip çıkmıyor cumhuriyete" ifadelerini hatırlatılarak değerlendirmesinin sorulması üzerine Çelik, "Gerçeklikle, maddi hayatla gerçek hayatla ilişkisi kopmuş açıklamalar bunlar." diye konuştu.
İstanbul Havaalanı'nın dünyadaki örneklerine göre daha kısa sürede yapıldığına dikkati çeken Çelik, havaalanının, literatüre girecek bir hızda, başarıyla tamamlandığını söyledi.
Türkiye'nin bu kadar büyük bir havalimanını, kısa bir sürede gerçekleştirmesiyle bir rekora imza attığını ifade eden Çelik, "Sayın Kılıçdaroğlu'nun söylediği şeyin gerçek hayatla ilgisi yok. Gerçeklikle ilişkisi kopmuş açıklamalar bunlar. Yorum farkının ötesinde gerçek değil." diye konuştu.
Çelik, burada "vahim bir siyasi tablo" gördüklerini belirterek, CHP'de hiçbir şeyin değişmediğini söyledi. Çelik, "Bu parti siyasal genetiği itibarıyla değişimle savaşmak, değişime karşı mücadele etmek üzere kendisine bir misyon belirlemiş. Ne siyasetle, ne halkın taleplerinin yerine gelmesiyle ne iktidar olmakla bir ilişkisi yok." değerlendirmesini yaptı.
"Jüristokrasiyi, yargısal aktivizmi savunuyor"
Kılıçdaroğlu'nun, Danıştayın andımız kararını savunan değerlendirmelerde bulunduğuna da işaret eden Çelik, CHP Genel Başkanının, jüristokrasinin savunucusu durumuna geldiğini söyledi.
Çelik, siyasal alanı var eden şeyin "sivil siyaset" olduğunu, bunun karşısındaki her türlü vesayetin kuvvetler ayrılığı ilkesi çerçevesinde reddedilmesi gerektiğini vurgulayarak, şöyle devam etti:
"Jüristokrasi, yani bir yargı kararıyla hükümetin takdir hakkının, yetkisinin ortadan kaldırılması, hatta daha da ileri giderek, hükümete ait takdir ve yetkinin bir yargı kararıyla ikame edilmeye çalışılması karşısında, herkesin alarm durumunda olması gerekir. Her siyasetçinin, siyasetin gücüne ve saygınlığına, siyasi partiler düzenine, demokrasiye inanan herkesin bunun karşısında bir alarm durumuna geçmesi lazım. Bunun yerine jüristokrasiyi, yargısal aktivizmi savunuyor. Yani o karar ortaya çıktığı zaman benzer kararlarla Türkiye'ye neler yapıldığını biliyoruz. O kararın usulü yanlış bir kere."
Çelik, geçmişte özelleştirme yapılacağı zaman bu tip kararlarla geciktirilip, Türkiye'nin milyarlarca dolar zarara uğratıldığını hatırlatarak, "Eğer o kararın gerekçesinde bahsedildiği gibi uygulamalar yapılacaksa o zaman siyasete ne gerek var, seçim yapmaya ne gerek var. Demokrasi yerine jüristokrasiyi ikame etmiş olursunuz bu şekilde. Eğer siyasi partiler halka vadettikleri politikaları uygulayamayacaklarsa, bu politikaları yerine getirmek konusunda hukuki denetim dışında, yerindelik denetimiyle karşı karşıya kalacaklarsa farklı siyasi partilere de seçim yapmaya da gerek yok." diye konuştu.
Çelik, demokrasinin jüristokrasiye dönüştüğü bir durumun, bütün bir ülke için son derece vahim sonuçlar doğuracağını bildirdi.
"İstiklal Marşı bizim söz bayrağımızdır"
Kılıçdaroğlunun, "İstiklal Marşı'nda ırkçı ifadelerin yer aldığını ve Erdoğan'ın İstiklal Marşı'nı hiç okumadığını" söylediğini belirten Çelik, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın gençliği ve hayatı boyunca İstiklal Marşı'na verdiği önemi, bunu sık sık pek çok yerde ezberden okuduğunu, Mehmet Akif Ersoy ve onun diğer eserleriyle yakınlığını anlattı.
"İstiklal Marşı bütünüyle okunduğu zaman hiçbir şekilde ırkçı bir yaklaşıma sahip değildir." diyen Çelik, "İstiklal Marşı, yazarından, milletimizin her bir kesimine kadar, milletimizi oluşturan bütün etnik kökenli farklı unsurları tek bir millet çatısı altında toplayan ve milletin ortak duygusunu, ortak hissiyatını ifade eden bir metindir." ifadelerini kullandı.
İstiklal Marşı ile milletin duygudaşlığı ve kaderdaşlığının satırlara döküldüğünün görüldüğünü aktaran Çelik, şunları söyledi:
"İstiklal Marşı, bizim söz bayrağımızdır, yegane andımızdır ve her zaman için de bu büyük milletin birliğinin, beraberliğinin, duygudaşlığının, kaderdaşlığının en büyük imzasıdır. Bunun bu şekilde değerlendirilmesi gerekirken onun gidip de hiçbir şekilde milletin ortak kararıyla hayata geçmemiş olan ve son derece sorunlu ifadeler barındıran andımız kararı üzerinden İstiklal Marşı'nı yargılamaya çalışması, Allah kimseye nasip etmesin böyle bir şeyi, Kılıçdaroğlu'na nasip oldu maalesef. Bu son derece reddettiğimiz, yanlış bulduğumuz bir durumdur."
"Bir tablo dünyanın gözü önüne koyuldu"
AK Parti Sözcüsü Çelik, Kılıçdaroğlu'nun, Cemal Kaşıkçı cinayetinin aydınlatılması konusunda Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Türkiye'yi suçlayan ifadeler kullandığını da belirterek, "Olayın başından itibaren kronolojisini, devlet kurumlarının nasıl çalıştığını bilmeyen birisinin argümanlarıyla karşı karşıyayız. Bu cinayetin gerçekleştiğine dair delillerin toplanması, merhumun kaybolma haberinin alınmasından sonra kurumlarımızın harekete geçmesiyle birlikte bu süreç başladı." diye konuştu.
Sürece ilişkin hatırlatmada bulunan Çelik, "Pek çok yalan, emniyet, istihbarat birimlerimizin ortaya koyduğu kapasiteyle ortaya çıkarıldıktan sonra bütün dünyanın da takdir ettiği gibi Cumhurbaşkanımızın iradesi, Türkiye'nin adli, emniyet ve istihbarat kapasitesi sayesinde bugünlere kadar gelinen bütün bu vahşi eylemin faillerinin kim olduğuna, bu eylemin nasıl gerçekleştiğine dair delillerin ortaya çıktığı bir tablo dünyanın gözü önüne koyuldu." açıklamasında bulundu.
Çelik, devlet olarak istihbarat teşkilatının ve adli mercilerin elindeki bilgilerin devletler arası münasebetler çerçevesinde, diğer istihbarat ve adli mercilerle paylaşıldığını anlattı.
"Bütün siyasi hayatına mal olabilecek bir argüman"
Kılıçdaroğlu'nun, "Erdoğan'ın bu cinayeti bildiğine" ilişkin sözlerini hatırlatan Çelik, şu ifadeleri kullandı:
"Bu bir örtbas etme faaliyetidir. Niçin, biz dış kaynaklı operasyonlarda sık sık bununla karşılaşırız. Dış kaynaklı operasyonlarda kullanılan yöntemlerden bir tanesi şudur; birtakım olaylarla ilgili gerçekler açığa çıkmaya başladığı zaman odaksaptırma şeklinde bir yöntem uygulanır. O da şu; gerçeği açığa çıkartanın argümanına karşı bir şey söylemek yerine, gerçeği açığa çıkartana saldırmak şeklinde ya da onu itibarsızlaştırmaya çalışmak şeklinde."
Delillerle ve gelinen safhayla mücadele edemeyince Türkiye, Kaşıkçı'nın kişiliği, hatta nişanlısıyla uğraşanlar olduğuna, bunlara saldırı gerçekleştirmeye çalışan tutumlar ortaya konduğuna işaret eden Çelik, "Bunlar tutmayınca doğrudan Cumhurbaşkanımıza saldırmaya kalktılar." dedi.
Çelik, dünyanın, Türkiye'nin yaptığı işi takdir etmesi sayesinde, tüm bu odakların çabalarının boşa çıktığına dikkati çekerek sözlerini şöyle sürdürdü:
"Kılıçdaroğlu'nun yapmaya çalıştığı o birtakım dış odaklar tarafından olayın en başında ortaya koyulan odak saptırma operasyonunun içerideki yeniden bunu gündeme getiren sözcüsü olmasıdır. Diyor ki 'Sayın Erdoğan, bunu biliyordu ve bile bile göz yumdu.' Üstelik bir siyasetçinin ahlaken asla ağzından çıkmaması gereken, etik kuralları çerçevesinde bakıldığında bütün siyasi hayatına mal olabilecek, ömrü boyunca utanç tablosu olaraktaşıyacağı bir argümanda bulundu."
"Dünya, büyük bir gıptayla ama aynı zamanda şaşkınlıkla izlemektedir"
Türkiye'nin ikinci partisinin başındaki bir şahsın, kendi ülkesinin cumhurbaşkanına karşı böyle bir yaklaşım içinde olmasının utanç verici olduğunu belirten Çelik, Türkiye'nin de CHP'nin tabanının da bunu hak etmediğini söyledi.
Kılıçdaroğlu'nun, bu cinayetin canlı yayında izlendiğini sandığını dile getiren Çelik, "Devlet kurumlarının, istihbarat kurumlarının nasıl çalıştığını, delillerin nasıl toplandığını bilmeyen, hayatında hiçbir kurumu başarıyla yönetmemiş, devlette hiçbir kurumu başarıyla yönetmemiş, bu işlerden hiç anlamayan birisinin yaklaşımı bu." değerlendirmesinde bulundu.
Çelik, Emniyet ve Milli İstihbarat Teşkilatlarının geriye doğru delilleri tarayarak bir puzzle çözer gibi bu parçaları başarıyla çözdüğünü vurgulayarak, şöyle konuştu:
"Dünyada herkes bugün Milli İstihbarat Başkanlığının, emniyet teşkilatımızın, emniyet istihbaratımızın, birimlerimizin bu geldiği kapasiteyi, bulunduğu başarı grafiğini büyük bir gıptayla ama aynı zamanda şaşkınlıkla izlemektedir. Çünkü sadece bu kapasitenin belli ülkelerde olduğu düşünülüyordu. Türkiye'de bunun olmadığı düşünülüyordu. Ama bu kurumsal kapasite karşısında bütün muhataplar, hayranlıklarını ve teşekkürlerini ifade etmişlerdir."
"Belli bir süre geciktirmeleri söz konusu oldu"
Çelik, muhataplarının tümünün, Türkiye'nin ne kadar doğru bir iş yaptığını, hiçbir şeyi gizlemediğini, hiçbir şeyin üstünü örtmediğini, hakikatin ortaya çıkması için çaba gösterdiğini gördüklerini belirtti.
"Suudi Konsolosluğunun aranmasına izin verilmesine rağmen buna neden başlanmadığına" yönelik soruları hatırlatan Çelik, şunları kaydetti:
"O davetten sonra derhal makamlarımız, birimlerimiz ellerindeki teknik çalışma imkanlarıyla bunu yapmak istediler. Birincisi izin verildikten sonra buradaki yetkililerin o konuya izin verme konusunda, belli bir süre geciktirmeleri söz konusu oldu. İkincisi de bir Reuters muhabirinin oraya girip de sadece dolaplara bakması gibi bir arama yapılmayacak. Burada elimizdeki bütün teknik imkanlarla yapılacak. Bunların konuşulması, bunlar konusunda mutabakata varılması, Suud yetkililerinin 'Burada biz de bulunacağız' demesi gibi sebeplerle bu gecikmiştir."
"Elimizde imkan vardı da bilerek geciktirdik" gibi yakışıksız bir suçlamanın, Kılıçdaroğlu'nun ağzından duyulduğunu ifade eden Çelik, "Dünya, bunun nasıl olduğunu, bu girişimlerin, bu baskının nasıl sürdürüldüğünü biliyor." dedi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, Cemal Kaşıkçı cinayetini soruşturan Türk yetkililere, dünyadan iki farklı olayı örnek verdiğini belirten Çelik, "Viyana Sözleşmesi'nin cevaz verdiği hususlar var, cevaz vermediği hususlar var. Birisinin birisine karşı işlediği suç anında tespit edilebiliyorsa Viyana Sözleşmesi oraya egemen ülkenin müdahalesine cevaz veriyor. Ama Kaşıkçı olayında böyle bir şey söz konusu değil. Olayın duyulduğu andan itibaren geçen süre içerisinde, delillerin toplanması ve birleştirilmesi çeşitli unsurların bir araya getirilmesi ile bu tablo tamamlanabiliyor." diye konuştu.
"Bu kadar siyasi tutarsızlık, siyasi basiretsizlik, siyasi cehalet olmaz"
Çelik, Kılıçdaroğlu'nun soruşturmayı yürüten kurumların çalışma prensibini bilmediğini söyleyerek, şu ifadeleri kullandı:
"Zannediyor ki sanki bütün bu olup biteni canlı yayında izlediler, bunu gördükten sonra gidip niye tutuklamadınız diye bir şey söylüyor. Bu kadar siyasi tutarsızlık, bu kadar siyasi basiretsizlik, bu kadar siyasi cehalet olmaz. Kılıçdaroğlu'nun açıklamaları, dünyada Türkiye'yi bu konuda eleştiren en ileri ülkeden bile daha geri bir pozisyonda. Eleştiride en ileriye giden, Türkiye'yi suçlamak için özel gayret sarf eden ülkelerden bile daha kötü bir pozisyondadır."
Kemal Kılıçdaroğlu'nun, Kaşıkçı cinayetinin faillerinin Türkiye'den çıkışını eleştirmesine değinen Çelik, hukuk kuralları itibarıyla somut suç delilleri olmadan bu kişilerin gidişinin engellenemeyeceğinin altını çizdi.
Çelik, soruşturma süresi boyunca, Türkiye'nin performansını herkesin tebrik ettiğini vurgulayarak, "Bir tek Kılıçdaroğlu maalesef Cumhurbaşkanımıza karşı, Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı böylesine kara bir propaganda faaliyetinin içerisinde duruyor. Hasımlarımızın, Türkiye düşmanlarının yapmadığı bir tutum içerisine giriyor. Bunu açık ve net bir şekilde kınıyoruz." diye konuştu.
Kılıçdaroğlu hakkında suç duyurusu
Kılıçdaroğlu hakkında, Kaşıkçı cinayetine ilişkin Erdoğan'a iftiralarından dolayı suç duyurusunda bulunacaklarını bildiren Çelik, "Dün, kendisi açtı bu kapıyı. 'Ben, suç duyurusunda bulunacağım' dedi. Biz de bu iftiraya karşı hukuki girişimimizi başlatıyoruz. Zaten bunu izleyen vatandaşlarımızın, o saatten itibaren parti genel merkezimize, bize ilettikleri mesajlar da bizi buna mecbur kılmaktadır. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı, Türkiye için büyük bir meseleye dönüşmüştür." değerlendirmesinde bulundu.
Kılıçdaroğlu'nun, konuştuğu hiçbir konuda doğru bir maddi bilgiye sahip olmadığını ifade eden Çelik, "Yanlış bilgilerin üzerine çok keskin tutumlar yerleştiriyor ve en son gelinen noktada isminde cumhuriyet, halk olan bir partinin genel başkanı, Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanının güçlü bir şekilde aydınlatmaya çalıştığı bir siyasi cinayeti de odak karartmaya çalışıyor. Faillere yönelecekken, faillere emir verenlere yönelecekken Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanını, adli mercilerimizi, emniyet mercilerimizi suçlayan ve üstelik onlara dava açacağını söyleyen bir konuma düşüyor." şeklinde konuştu.
"Sorumluluğu örtecek şekilde iftira atıyor"
Hukuki olarak buna gereken cevabın verileceğinin altını çizen Çelik, Kılıçdaroğlu'nun, başka bir devletin yetkililerinin sorumluluğunu örtecek şekilde iftira attığını söyledi.
Kılıçdaroğlu'nun, faillere emir verenlerin sorumluluğunu karartacak şekilde kara propaganda yaptığını ifade eden Çelik, buna karşı hukuki girişimin başlatılacağını bildirdi.
Çelik, Kılıçdaroğlu'nun 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı resepsiyonunun İstanbul Havalimanı'nda verilmesini eleştirerek, devlet geleneklerini hatırlatmasına ilişkin de "Kendileri devlet geleneklerinden kopalı çok oldu. Cumhurbaşkanımız, Meclise girdiği zaman devlet geleneklerimize göre partiler, milletvekilleri onu nasıl karşılar, CHP bu konuda nasıl bir tutum alıyor. Sadece bunun değerlendirilmesi bile devlet geleneğiyle şimdi CHP'nin yan yana gelmeyeceğini açık ve net bir şekilde gösteriyor." ifadelerini kullandı.
"Cumhur İttifakı devam ediyor"
Cumhur İttifakı'nın devam ettiğini ve karşılıklı olarak partilerin bu konuda gösterdiği özenin açık olduğunu vurgulayan Çelik, şunları kaydetti:
"Türkiye'nin büyük siyasi meselelerinde, Cumhur İttifakı'nı oluşturan ruha, ittifakla ilgili milletimizin toplumsal talebine saygı göstererek bu ittifakın devam etmesinden büyük bir memnuniyet duyuyoruz. Gelinen noktada, sadece yerel seçimlerle ilgili bir formül bulunamamıştır. Herhangi bir siyasi meselede ortak bir tutum üretememek, Cumhur İttifakı'nın sona ermesi anlamına gelmiyor. Bu tek tek siyasi meselelerin çok üstünde bir yerdir. Biz AK Parti olarak bu ittifaka vermiş olduğumuz önemi, bu ittifaka dönük olarak milletimizin talebini büyük bir saygıyla ve olumlu bir şekilde karşıladığımızı ifade ediyoruz. Bu ittifakı sarsmaya dönük yerel seçimlerde birtakım faaliyetler ortaya çıktığı zaman Cumhur İttifakı'nın doğası çerçevesinde, karşılıklı olarak bu ittifakın ortaya koyduğu hassasiyet, kendiliğinden işleyecektir."
Çelik, bir soru üzerine belediye başkanı aday adaylarının başvuru ücretlerinin yazılı açıklanacağını bildirdi.