Bencil Dev ve Yorgun Cüceler
Mandalina kokulu sınıflar, yatılı okullar kadar yorgunuz…
Yolda ıslak, evde yanık naylon çoraplar gibi, ele giyince kum arabası, ayağa giyince kar urbası lastikler gibi yorgunuz… Kışın kar, yazın güneş geçiren tavan arası kadar yüklü, dışarısı beyazlarken karanlığı azalan kömürlük gibi isliyiz de… Lodos yemiş baca gibi takatsiz, canavar gölgeleri kusan soba kadar vehimliyiz artık… Gramofon gibi sessiz, lambalı radyo gibi de yalnızız üstelik… Eşyanın hakikatinden uzaklaştıkça insanların sahteliği vuruyor yüzümüze. Güvendiklerimizin, beslediklerimizin ve değer verdiklerimizin gönlümüzü oymasını hazmedemiyoruz çünkü. Başkaları bizi incitiyor, biz de kendimizi… Pişmanlıklar elimizi kolumuzu bağlıyor o zaman. “Keşke”ler kement, “Olsaydı”lar pranga… Başkalarına verdiğimiz akıl kendimize işlemiyor, bildiğimizi okuyoruz, en başa dönüyoruz… Ayrı savaşlardan aynı yaralarla dönüyoruz… Yaralarımız yoruyor bizi…
Bencillik kılıcını kuşananlar için yorgun cüce bir hizmetçiye dönüşüyoruz. Yapıyoruz, yoruluyoruz ama memnun edemiyoruz. Heyecanımız sönüyor önce… İyiliğe şevkimiz sonra ki en kötüsü… Bizi kusurdan yaratıyor narsist sahibimiz; bakışımız noksan, gülüşümüz gedik… Cücenin kusurlarıyla kendi mükemmelliğini ilan edecek, kendinden kendine bir köprü inşa edecek… İlkin hizmetçi olarak kendimizi düzeltmeye çalışacağız. Her seferinde biraz daha iyi, biraz da… Değişir belki, düzelir diyerek… Lakin sonu yok isteklerin, sınırı yok beklentilerin… Yapmaktan yoruluyoruz ki o zaman karşı çıkıyoruz. Ayna olup egoist sahibin hatalarını yansıtıyoruz. Öfke ve yalandır bencil devi besleyen, ateşini körükleyen. Bütün aynalar kırık, bütün yansımalar yalan şimdi… Onun dev aynasından başkası yok işte… Korkuyoruz bu kabalıktan, yamyamlıktan. Artık dişinin kovuğundayız. Ümidimiz yok ki gücümüz olsun. Yine yerine getiriyoruz isteklerini; aşksız ve şevksiz… Sadece yapmış olmak için, daha az kızsın, sesi kulaklarımızda daha az çınlasın diye… Tükeniyoruz, iyilik ülkesinden taburcu oluyoruz hastalıklarla… Sabrımızı, ümidimizi, gayretimizi yitiriyoruz… Denemediğimiz bir şey kalıyor sadece. Kötülük ülkesinin sınırında tek okumuz var; cesaret… Korkumuzdan büyük olamaz bencil dev veya korkumuzla büyüttüğümüz yılgınlığımızdan, ezilmişliğimizden… Sabır ve gayret kürekleriyle aşacağımız bir deniz değil artık burası… Birçok cüceler aynı sıkıntılarla her gün yavaş yavaş ölürken bizim tek hamlemiz devi mağlup edecek. Ne geriye bakıyoruz, ne de ileriye… Sadece okumuza, sadece hedefe odaklanıyoruz ve devi yerle bir ediyoruz…
Korkumuz bizi öyle yormuş öyle küçültmüş ki ilkin cüce olmadığımızı fark ediyoruz. Aylarca kar altında kalan tomurcuklar gibi silkiniyoruz, güneşe yüzümüzü dönüyoruz… Aşkla, heyecanla tazeleniyoruz… Koştukça dinleniyor, dinçleşiyoruz…