Davutoğlu’nun “Sembolik” Hayalleri: Bir Siyasi Tiyatro Sahnesinden
Ahmet Davutoğlu… O meşhur “stratejik derinlik” mimarı, dış politika dehası, bir zamanlar Erdoğan’ın gölgesinde parlayan yıldız…
Hatırlıyor musunuz? 2014’te başbakanlık koltuğuna oturduğunda, “Yeni Türkiye” diye diye milleti hipnotize etmeye çalışmıştı.

Ama o derinlik, ne yazık ki, bir türlü sığ bir gölete bile dönüşmedi.
Dün geceki Tv de canlı yayında yine sahneye çıktı; bu sefer “Cumhurbaşkanlığı yardımcılığı” teklif ederlerse ne dersiniz sorusuna yine komik ama güldürmeyen bir performans sergiledi…
“Sembolik bir makamı kabul etmem” demiş…
Vay be, ne asalet!..
Sanki yıllardır o sembolik makamların peşinde koşmamış gibi….
Sonra da eklemiş: “Eğer bana ‘Devlet darda, ülke ekonomisi iflas noktasında. Gelin şu devleti restore edelim’ denirse tereddüt etmem.”
Restore etmek mi?..
Sayın Davutoğlu, siz daha kendi kariyerinizi restore edemediniz, nasıl edersiniz devleti?..
Bakın, bu adamın siyasi istikrarsızlığı o kadar kronik ki, meteoroloji bile kıskanır…
2009’da AK Parti’ye giriyor, Erdoğan’ın sadık yoldaşı oluyor.
2014’te Başbakan, 2016’da –bam!– istifa ettiriliyor.
Neden?
Hatırlatayım: Partiyi bölmekle suçlandı, “paralel yapı” tiyatrosunda başrol oynadı
Sonra ne mi yapıyor?
Hemen Gelecek Partisi’ni kuruyor, “Yeni bir sayfa” diye diye milletin aklını çelmeye çalışıyor…
Ama o sayfa, daha mürekkebi kurumadan, eski defterlere dönüyor.
2023 seçimlerinde ne demişti? “Erdoğan’a karşıyım, ama…”
Ama ne?…
Kılıçdaroğlu’na selam çakıp, son dakikada “kararsızım” moduna geçmek…
İstikrar mı?..
Davutoğlu’nda istikrar, bir yaz akşamı serinliğinde kaybolan rüzgar gibi: Gelir, eser, kaçar….
Bir gün “Batı’ya açılalım” diyor, ertesi gün “Doğu’ya yaslanalım.”
Stratejik derinlik derken, aslında “stratejik kararsızlık”ı kastediyormuş meğer.
Sadakatsizlik deseniz, Nobel’lik bir roman çıkar buradan…
Erdoğan’a sadıkken, “Efendim, her emriniz baş üstüne” modundaydı.
Ama koltuk sallanınca, birden “Beni kovdular, zalimler!” diye feryat…
Şimdi de “yardımcılık” teklifini güya reddederken, sanki yıllardır sadık bir siyasetçi imiş gibi konuşuyor.
Sadakat mi?
Davutoğlu’nun sadakati, bir politikacıya yazılmış boş çek: İstendiğinde imzalanır, gerekirse yırtılır…
Hatırlayın, 2016’da AK Parti’yi terk ederken gözyaşları döktü; şimdi ise “devleti kurtarırım” diye kapıyı aralama derdinde…
Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?
Bir yanda Gelecek Partisi’yle “bağımsızım” pozu, öte yanda “Erdoğan çağırırsa koşarım” itirafı…
Sadakat, sizin lügatınızda “fırsat” anlamına mı geliyor yoksa?…
Milletin oyuyla kurduğunuz partiyi bir kenara bırakıp, eski efendiye yalvarır gibi “restore” teklifi beklemek…
Bu mu sizin “stratejik” aklınız?
Peki, AK Parti’ye dönüş?
Ah, o tatlı hayaller! Davutoğlu, siz mi döneceksiniz AK Parti’ye, yoksa AK Parti mi sizi “sembolik” bir koltuğa layık görecek?
Gerçek şu: O kapı, sizin gibi “istikrarsız” tiplere değil, sadece “sadık” olanlara , efendi olanlara, milleti kullanma peşinde olmayanlara açık.
Dönüşünüzü reddetmek mi?
Hayır, AK Parti reddetse bile, siz yine bir “yeni sayfa” açarsınız – bu sefer belki “eski sayfa” diye.
Milletin aklıyla dalga geçmeyin; siz “devleti restore” edemezsiniz, çünkü kendi imzanızı bile tutarlı yazamıyorsunuz.
Git, bir çay ocağına otur, “stratejik çay” iç.
Belki orada istikrar bulursun.



