Dönülmez Akşamın Ufkundayız
AK Parti’de Fetöcü yok. Ama partiden kopan herkes Fetöcü. AK Parti’de yetim hakkına göz dikecek hırsız ve dolandırıcı yok. Ama partiden ayrılan herkes hırsız ve dolandırıcı. AK Parti vatanseverlerden kurulu bir parti ama 15 yıl partide hizmet edip, ayrılan herkes vatan haini. Peki bu durumdan bizim ne anlamamız lazım şimdi? Partide Fetöcü, hırsız, dolandırıcı ve vatan hainleri vardı ve kamufle mi edildi yoksa? Öyle ya; bu adamlar bir günde Fetöcü, hırsız, dolandırıcı ve vatan haini olmadılar herhalde. Ya da onlar öyle değil de sırf gemiden atladı diye ‘çamur at, izi kalsın’ bab’ından siz mi yaftalıyorsunuz adamları? Her iki durumda da hesabı sizden sorarlar kardeşim. Bunlar eğer dediğiniz gibiyse neden içinizde barındırdınız, bunca yıl semirmelerine izin verdiniz? Yok değillerse ne diye adamlara kara çalıyorsunuz? Yoksa korkuyor musunuz? Hani tavadaki tereyağ misali parti eriyip gidiyor ya… Alttaki ateş harlandıkça tavadan sıçrayıp dışarı taşan zerreler sizi yakar korkunuz mu var?
N’eylersin ki korkunun ecele faydası yok.
Ateş çemberinin ortasında kalmış akrep gibi kendi kendinizi sokarak, kendi zehrinizle kendi sonunuzu hazırlıyorsunuz.
Lakin perşembenin gelişi çarşambadan belliydi.
Anayasa referandumu öncesinde kaleme aldığım yazılarda bu saçma sapan sistemin Türkiye için bir felaket olacağını defalarca dile getirmiştim. Ve hatta demiştim ki: bu sistemin Türkiye için yaratacağı felaketi umursamıyorsanız bile en azından bir dönem sonra kendi siyasi ikbaliniz için en büyük tehdit olacağını bilin. Evet, tek adamlık ne Türkiye’ye ne de AK Parti’ye hayır getirmedi.
Geldiğimiz noktada Türkiye hem felaketi gördü, hem de iktidar kendi bacağına sıktığını anlamış oldu. Önce yavaş yavaş seçmenler, sonra da gidişatın hayra olmadığını gören teşkilat ve partinin ağır topları gemiyi terk etmeye başladı. Milletin önemli bir kısmı da bazı gerçekleri artık görmeye başladı. Sahip oldukları nimetlerden son nefeslerine kadar yararlanmak isteyen yandaşlar ve ne menem bir varlık olduğunun, nerede yaşadığının ve neyle karşı karşıya olduğunun hala farkına varamayan bir avuç şakşakçı ve goygoycudan başka elde pek bir şey kalmadı. Millet artık derde derman yeni bir parti ve lider arıyor. Elde kalan goygoycularsa, bir yerlerde yazılmış, yalama medyanın elinde parlatılmış, menfaati imanından önde giden siyasetçiler tarafından pazarlanmış bir kahramanlık destanının renkli hülyaları ile meşguller ve partiyi makineye bağlı yaşatmaktan başka bir fonksiyonları kalmadı artık.
Eh, gerçeğin er geç ortaya çıkmak gibi bir alışkanlığı var. Onlar da er ya da geç anlayacaklar tabii. Karşılıklı atışmalarla birlikte bütün kirli çamaşırlar ortaya döküldükçe takke düşecek, kel görünecek.
Neyse millet olarak bizi doğrudan ilgilendirse de bu AK Parti’nin meselesi. Biz ülkemiz açısından önümüze bakalım.
Gerçek olan şu ki, sistem artık tamamen kilitlendi.
İstikrasız ve oynak politikalar nedeniyle dünyada sürekli itibar kaybeden, yalnızlaşan, içe kapanan, güvensizliğin tavan yaptığı, ülke içinde siyasal, sosyal ve ekonomik tüm dengelerin alt üst olduğu, hukuk, adalet, bürokrasi, eğitim ve ahlak sisteminin tamamen çöktüğü, dini değerlerin yozlaştığı, insanların birbirine, devletine ve tarihine yabancılaştığı bir ülke haline geldik. İnsan kaynaklarımız dahil tüm varlıklarımızı tükettik. Sanayi ve tarımsal üretimi sıfırladık. İşsizlik, geçim sıkıntısı ve toplumsal bunalımlar had safhaya yükseldi. İşin en acı yanı, bu tablo karşısında gençlerimiz ülkelerine ve devletine olan güvenini yitirdi ve artık geleceğini başka ülkelerde kurma hevesine kapıldı.
Bu tabloyu hala AK Parti’nin başarısızlığına değil de dış güçlerin oyunlarına ve Suriye operasyonuna bağlayanlar var. Halbuki, ülkeyi Suriye’de bir savaşın eşiğine getiren de, yaşadığımız ekonomik ve sosyal çöküntüye sebep olan da, böylece dış güçlerin değirmenine su taşıyan da mevcut iktidarın ta kendisiydi. Devlet sistemindeki yapısal çöküntüler, liyakatsiz görevlendirmeler, bürokrasi yapısının ve kurumsal hafızanın çökertilmesi, dış politikadaki vizyon eksikliği, ilişkilerdeki git-geller, hukuk ve adalet sistemin siyasallaşması, kaynak kullanımındaki savurganlık, toplumsal yabancılaştırma ve düşmanlaştırma politikaları ne dış güçlerin ne de Suriye meselesinin işi değildi herhalde…
Geldiğimiz noktanın savunulacak bir yanı yok. Şurası açık ve net ki, yanlışı savunmaya devam ettikçe kaybeden Türkiye olacak. Çocuklarımızın geleceğinden çalacağız. Kimsenin böyle bir hakkı yok ve sanırım artık kimsenin böyle bir niyeti de yok.
Mevcut iktidar kendisine hak etmediği kadar verilen krediyi dibine dek kullandı. Defalarca yanlıştan dönme şansı yakaladıysa da elinin tersiyle itti. Kendi düşen ağlamaz diyeceğim ama, bu süreçte ülkenin ve milletin anası ağladı ona yanarım.
Şimdi artık AK Parti’den kaçan gözler başka bir arayışta.
Özellikle Davutoğlu ve Babacan bekleniyor. Her ikisi de şimdilik müstakil birer siyasi hareketin temellerini atıyor. Ülkenin temel sorunlarına yaklaşım konusunda ortak yanları var elbette ama, gerek parti tüzel kişiliğinin oluşumu gerekse çözümlere yönelik politikalarda farklılıkları var. Her ikisinin de ülkenin ve her yönüyle AK Parti’nin 18 yıllık geçmişine son derece hakim olması kendi ellerini ne kadar güçlendirir bilemem ama iktidarın elini fevkalade zayıflatacağı kesin. Recep Tayyip Erdoğan da bunun farkında. Mevcut muhalefetten ziyade, iç çürümenin ve içten yaşanan kopmaların partiyi bitireceğini biliyor ve buna karşı tedbir arayışında. Millet ittifakı durumu kurtarmıyor artık. Zira hem kendi partisinde hem de MHP’de erime var. Kurulacak yeni partilerle birlikte muhalefet cephesi genişliyor. Muhalefet partilerinin hepsi bir cephede toplanmasa ve iki ayrı ittifak cephesi oluşsa bile her halükarda sonuç AK Parti için hezimet oluyor. Bu noktada ittifakların önlenmesi ve her partinin kendi logosu ile seçime girmeye zorlanması bir seçenek olarak ortada duruyor. Ancak bu durumda bile sayın Erdoğan’ın meclis çoğunluğunu elde edebilmesi ve yeniden cumhurbaşkanı seçilebilmesi çok zor. Seçim açısından bakılırsa her puan artık aslanın ağzında.
Bu noktada genç ve son derece birikimli lideriyle Demokrat Parti’yi de kimse yabana atmasın derim. Zira orada da son derece ciddi bir hareketlenme var. Bir taraftan partinin eski seçmenleri akın akın gelirken diğer yandan partide gençlerin önünü açan ve aktif siyasete katılımını sağlayan politikalar hayata geçiriliyor. İl kongrelerini ve genişletilmiş temsilciler meclisi toplantılarına bir göz atarsınız ne demek istediğimi anlarsınız. Özellikle Türk siyasetinde her türlü manevranın yapılabileceğini hesaba katarsanız, hızlı bir toparlanma yaşayan Demokrat Parti’nin kimse ne olduğunu anlamadan kilit bir rol üstlenebileceğini de aklınızın bir köşesine yazın.
Zamanın ruhunu doğru okumak lazım. Bu süreçte öngörüler ve hamleler günden güne değişebilir. Biz ülkedeki siyasi hareketleri ve olası karşı hamleleri dikkatle izliyoruz. Her an her şey değişebilir.
Değişmeyecek tek şey var.
Dönülmez akşamın ufkundayız.