Eskişehir’in 790 Yıllık Tarihi; Balbal Taşlı Mezarlar
Eskişehir'in en eski köyleri arasında bulunan ve birçok tarihi olaya tanıklık eden Muttalip'te Balbal Taşlı Mezarlar dikkat çekiyor.
790 yıllık geçmişe sahip Muttalip Köyü'nde bulunan Balbal Taşlı Mezarlıklar, köyün gerçek tarihini ortaya koyar nitelikte. Toplamda 3 adet eski mezarlığa sahip olan köyde dikkat çeken tarihi mezarlıklardan biri, Kutb-ul Âzam Hacı Hafız Hoca Hilmi Okur’un mezarının olduğu köyün sol arka tarafında kalıyor.
İlk büyük mezarlık Sarıcakaya yolunda sol tarafta ve içinde de köyün kurucusu Muttalip Efendinin türbesinin de olduğu mezarlık. İkincisi ise köye girerken sağlık ocağının oradaki sol taraftaki mezarlık. Muttalip Köyü'ne girdiğiniz anda başlayan bu tarihsel kokudan yararlanmakta fayda var.
Balbal Ne Demek?
Tam bir uzlaşma olmadığından, balbalın, eski Türk toplumlarında ölen kişinin anılması için bazı kurganların çevresine dikilen taş olduğunu söyleyerek genel bir tanımını yapabiliriz. Balballar üzerine ilk araştırma yapanlardan biri olan Radloff da balbalı “bir ölü için anıt olarak dikilen taştan bir tasvir” olarak niteler.
Kuzey Karadeniz kıyıları ile Doğu Avrupa bozkırlarından Çin sınırlarına kadar bütün Orta Asya ve çevresine yayılmış olan balbalların sayısı on binleri bulur. Özellikle Güney Rusya bozkırları, Kazakistan, Kırgızistan, Altay Bölgesi, Tuva Özerk Cumhuriyeti, Moğolistan ve Doğu Türkistan (Xinjiang Uygur Özerk Bölgesi) balbalların en bol bulunduğu bölgelerdir. Öteden beri gezginlerin ilgisini çeken bu balballar, sanki Türk topluluklarının yayıldığı alanın sınır taşlarıdır.
Eski Türkler mezara kurgan adı verirdi. Kurganlar, ölülerin ruhları rahatsız olmasın diye yüksek dağ ve tepelerin doruklarında, kalabalıktan uzak ıssız yerlere yapılırdı. İlk başlarda, ölen kişiyle birlikte ona ait kişisel eşyalar ve ölünün ruhunu temsil eden ahşaptan insan heykelleri de cesetle birlikte bu kurgana gömülürdü. Zaman içinde bu uygulamaya değişime uğrayarak heykeller kurganın içi yerine üzerine konulmaya ve başlandı. Böylece balbalı ilk kullanan Türkler olan İskitlerle birlikte bu gelenek diğer Türk devletlerine de geçti. Ahşabın yerini daha dayanıklı olan taşlar aldı, yalnızca öleni betimleyen heykellerin yanına öldürdükleri düşmanları betimleyen heykeller de eklendi.