“Hakikaten,kim bu?”
“İyi de,kim bu arkadaş?”
“Hakikaten,kim bu?”

“Yok yazıyo yok çiziyo?”
Yani bendeniz,bendeniz.
Artık yaşlanınca yeni nesil pek tanımıyor.
Eskilerde ben dahil, artık al zaymır ver zaymır olayı!
Bak ey yazar okuyucu bunu saymır!
Bence bi daha duygusallığa vurma.
Hani çocukken derdik ya” enner durna,ebe beni vurma!”
…..
Bu köşe yazısını bu kez ben değil, çok değerli sanatçı arkadaşım grafiker Ali Tekin Çam’ a bıraktım.
Çünkü bu soruya ben yanıt versem, “kendine yontuyor uyanık” denilebilirdi.
O nedenle bu kez sayfa onun.
Onun ,beni özetleyen bu yazısı, gerçekten de objektif bi yaklaşımla yazılmış bence.
Buyur değeri arkadaşım.
……
“MEĞER HAYAT BİR ÖYKÜ’YMÜŞ”
Adam, psikoloğa gider ve “Kendimi çok mutsuz hissediyorum” der.
Psikolog, “Kasabaya yeni bir palyaço gelmiş. İnsanlar gülmekten yerlere yatıyor. Bence mutlaka gidip izlemelisiniz.” der.
Adam, başı önde yanıt verir:
“O palyaço benim…”
Fıkra tam böyle miydi bilmiyorum?. Ama bu fıkraya ne zaman bir yerlerde rastlasam aklıma hep, acılarını mizahın arkasına gizleme çabasındaki koca yürekli arkadaşım Yaşar Arda, (yiğit lakabıyla anılırmış) Kolsuz Yaşar gelir.
1979 yılında Seyitgazi’de görmüştüm ilk kez, Akademi öğrencisi olduğumu öğrendiğinde bir koşu evine gidip karikatürlerini getirmişti. Hayallerini, açmak istediği sergileri anlatmıştı büyük bir heyecanla. Bu ayaküstü tanışmanın üzerinden bir hayli zaman geçti. Sergilerini açıp açmadığını zaman zaman merak ettiğim o neşeli kişilikle, bir gün tekrar karşılaştık. Yine güleryüzlü, yine hiperaktifti…. Ama hayatın onu nasıl örselediğini fark edebilmek için biraz yakından bakmak gerekiyordu.
O’nun için ise; hayata tutunmakla, mizaha tutunmak aynı anlama geliyordu.
Yaşar Arda; 1958 Seyitgazi doğumlu. İlk, orta ve lise öğrenimini Seyitgazi’de görmüş. Liseyi bitirdikten sonra Eskişehir Defterdarlığı’na girmiş ve orada 25 yıl çalıştıktan sonra 2005 yılında emekli olmuştur.
Akbaba Dergisi ile başlayan mizah ve karikatür sevgisi Gırgır ile sürdü. İlk karikatürü Eskişehir Sonolay gazetesinde çıktı. Gırgır dergisinde beş, on kez çiçeği burnundaydı.
Çizer arkadaşlarıyla günlük haftalık mizah sayfaları düzenledi. Sakarya gazetesi adeta bir okuldu. (Furkan Tangüner, Atilla Yakşi, Sertaç Ürer, rahmetli Sevil Özgür, rahmetli İsmail Turan ile).
Artık, aklı fikri hep esprideydi. Çizgi film rüyalar görürdü.
İlk sergisini; rahmetli Beytullah Heper ve rahmetli Atila Özer ile 1981’de açtı.
Rahmetli Naci Gelendost’un Olay dergisinde çizdi. Belçika’da yayınlanan Jeton mizah dergisine mizahi yazı ve karikatürler yolladı. Karadeniz gazetesi Taka mizah sayfasında ve Kıbrıs’da yayımlanan Akrep dergisinde çizgileri yayınlandı. Genelde yerel basında yazdı çizdi.
1991 yılında KESK’e bağlı Tüm Maliye-Sen’de ve sonrası adı BES olan memur sendikasında üye ve basın yayın sekreteri olarak görev yaptı. ÇGD’den bu görevinden dolayı ödül aldı.
1992 de, Eskişehir’de yayımlanan Gına ve Fırça dergilerinde çizdi.
Bu arada da; Yaşar Arda’ın Mizah anlayışıyla, hayatın mizah anlayışı pek örtüşmedi ve yaşamında terslikler baş göstermeye başladı.
1985 yılında karaciğer rahatsızlığından ölümün eşiğinden döndü.
1996 yılında aynı yıl iki trafik kazası geçirdi. İlkinde eli kırıldı, ikincisinde kolu. 8 ay süren ameliyatlar sonunda Prof. Dr Sinan Seber ve Doç. Dr. İzge Günal sayesinde kolu kesilmekten kurtarıldı.
Kolay değil; bir yazar çizerin en çok kullandığı, yazdığı çizdiği kolunu yitirmesi. Kol kesilmedi, ancak 5-6 ameliyat sonrası biraz kısalarak kurtarıldı. Çünkü sağ kol omuzdan parçalanarak kırılmıştı. Yaşar Arda; yılllar sonra Odunpazarı’nda Sinan Seber‘in portre karikatürünü çizerken. “Siz olmasaydınız, şimdi portenizi çizemezdim!’’ diyor.
Sonrasında Eskişehir’in duayen gazetecilerinden Önder Baloğlu onun kolunun kesildiğini duyuyor. 1996 dan sonra Yaşar Arda’nın kendi sayfasında yayınladığı yazılarının altına Kolsuz Yaşar mahlasını koyuyor. O günden sonra da lakabı, Kolsuz Yaşar olarak sürüyor.
1997 yılında belinden ameliyat oluyor. 1998 de babası, 1999 da annesi rahmetli oluyor. Annesinin ölümünden 15 gün sonra da acıların en büyüğü ile yüzleşiyor. 16 yaşındaki oğlu Halil İbrahim’i bir deniz kazasında yitiriyor. İçine sindiremediği elim olay sonrasında, sosyal medyadaki varlığını oğlunun adıyla sürdürüyor.
“Mizah, karikatür olmasaydı ben de şu an olmazdım” diyerek yazmayı çizmeyi hiç bırakmıyor.
Bu travmanın hafifletilmesinde eşi ve biricik varlığı kızı Burcu’nun büyük bir sabırla verdikleri desteğin rolü çok büyük. Kızı da daha sonra başarılı/ödüllü bir gazeteci oluyor.
1999 da kitabı “Bir Taş Attım Havaya”, Aziziye Vakfı Yayınları”ndan çıkıyor.
2006 da Seyitgazi Haber gazetesini çıkarıyor. 6 sayı 3 ay. Sonra; İlçeler gazetesi Gözlem’de; 4 yıla yakın, muhabirlik, yazar çizerlik yapıyor.
Bir çok karma sergiye katılıyor. 2 Eylül ve Sonhaber gazetelerinde mizah sayfasını yine arkadaşlarıyla hazırlıyor.
Yenigün gazetesinde; “BİR UFACIK AKILDIM KAFAMA GÖRE TAKILDIM” ile “HarikaTÜR” Kültür ve Sanat sayfalarını hazırlıyor. Muhabirlik yapıyor.
En son; Porsuk gazetesinde “Kolsuz Yaşar Burada, Yumruk Havada’’ köşeşinde yazıp, çiziyor.
Halen; İha-Eskişehir sokak haberleri muhabiridir.
8 yıldan bu yana, diğer çizerler arkadaşlarıyla birlikte Tepebaşı Belediyesi Atila Özer Karikatürlü Ev’de gönüllü olarak karikatür kursu vermektedirler.
Onu artık yaşama bağlayan kızı ve 2018 doğumlu torunu Öykü’dür.
Öyle ki; ’’Meğer hayat bir ÖYKÜ’ymüş. Gerisi hikaye!’’ dedirtecek kadar.
Ehh tabii ,şimdi de bir de iki yaşındaki torunu Ata var tabii.
…
Hakikaten ben neymişim be abi?
Dönüp geriye baktığımda” ya arkadaş bunları ben yaşadım mı gerçekten?” Diyorum.
Çok şükür hayatımda ki bu olumsuzluklar bitti gibi.
Eeee hayat bu işte.
Acısıyla, tatlısıyla.
Kimbilir?
O değilde mizah gerçekten de acıdan damıtılıyor gibi geliyor bana.
Bu ara çehreye verdiğimiz rahatsızlıktan dolayı özür dileriz.