Kıraathane Kültüründen Aylakhane Cahilliğine
Şu hayatta en nefret ettiğim mekanlardır ismi “kıraathane” cismi “aylakhane” ler
Nasıl bir tembellik zeminidir insan inanamıyor.
“Kıraat” okumak anlamına gelir.
Yani insanlar artık emekli de olsa ilim öğrenir, irfan öğrenir, sohbet eder ama mutlaka dolu kalkar oralardan.
Bu gün her sokakta en az iki tane olan bu çukurlar sadece “boşluk” bana göre.
Önünden geçmeye utanıyor insan.
Ne amacına hizmet ediyor ki Allah aşkına.
En güzel tanımları, terimleri bile hakaret ve aşağılama ifadeleri gibi kullanan bizler, bizde neyi muhafaza ediyoruz.
Salatalık gibi muazzam bir nimeti halk diliyle “hıyar” diyerek hakaret cümlesi haline getiriyoruz.
Eski Osmanlı’da çocukları, hanımları, İslami olarak, sosyolojik olarak, dini ve bir çok ilmi dersler veren hanımlara denirdi “karî”
Şimdi hanımları burunlamak için bile …..karı diyoruz.
Yetişkinler boş olursa nesil nasıl dolu olsun.
Bir insanın kendini sadece dini olarak yetiştirmesi yetmez ki.
Sosyolojik olarak, ahlaki olarak da çok iyi yetiştirilmemiz lazım.
Yaşlılar için kahvehaneler tıka basa doluyken gençler için birahanelerin boş olmasını beklemeyin.
Bu devirde malesef tekel bayii kadar mahalle fırını bile kazanmıyor
Çünkü biz ayıkken bile sarhoş gibiyiz
Rabbimize teslimiyet yok ama oturmamış gelişigüzel geçip giden zamana teslim olmuşuz
İki kelimeyi bir araya getiremeyen insanlar peydah olup umulmadık yerlere oturup kendini deri sandalyelere ve iki metre masalara bantlamış.
Yetmemiş bir de liyakattan bahseder olmuş.
Hülâsa dostum, amaç ne idi, ne oldu veya ne olması lazım diye bir Allah’ın kuluna sor kimse bilmiyor
Ama bilmeyen herkes bilenlerden daha çok konuşuyor.
Aylak mektepleri kıraathane lerden daha çok çalışırsa, tekel bayii fırından çok çalışırsa, bir de yetmezmiş gibi güya imanlılar, hafızlar hafızlığı sadece taşıyıp layıkı ile yaşamazsa, camiden çıkan dilinde küfür ile konuşursa, o haram bu haram diyenler en büyük haramın içinde ise, yani Müslümanlık artık sadece kimliklerimizde yazan ufacık bir ibareyse vay halimize.
Merhamet diye cümleye başlayıp, milli görüşcüyüz diye devam edip, bırakın merhameti milliyeti insanlıktan nasibini almamışlar mikrofonu eline almış ise,
Üç beş bin verip eline sertifika alıp, şunun uzmanı oldum diyen üç günlük yüzeysel ilim koklatması ile havaya girenler de alım olursa vay halimize.
Sorarım şimdi size,
Ne kaldı elimizde?