NETANYAHU’YU VETO EDEN TÜRKİYE’NİN KÜRESEL YANSIMALARI
Değerli okurlar,……. Dünya sahnesinde bir kez daha Türkiye’nin iradesi, diplomasinin pusulası oldu.
Mısır’ın Şarm El-Şeyh kentinde düzenlenen Gazze Barış Zirvesi’ne, İsrail’in soykırım makinesi Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun katılma hevesi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın hava trafiğinde yürüttüğü usta diplomasiyle veto yedi.

Uçak Kızıldeniz semalarında tur atarken Ankara-Kahire-Washington hattı alev aldı; Erdoğan’ın “Netanyahu gelirse ben dönerim “resti, sadece bir tehdit değil, ahlaki bir duvar ördü.
Sonuç?
Netanyahu evinde kaldı, zirve barışın rengini korudu.
Bu hamle, Türkiye’nin küresel arenadaki ağırlığını bir kez daha tescilledi.
Peki, bu veto sadece bir zirve krizi mi, yoksa domino taşlarını deviren bir deprem mi?
Gelin, yansımalarına birlikte bakalım.
Öncelikle, Ortadoğu’da dengeler değişti.
Arap dünyası, Erdoğan’ın duruşuna alkış tuttu.
Mısır Cumhurbaşkanı Sisi’nin davetiyle Netanyahu’nun masaya oturması, zaten yaralı Gazze’nin üzerine tuz basmak olurdu. Türkiye’nin vetosu, Suudi Arabistan’dan Ürdün’e, Katar’dan Birleşik Arap Emirlikleri’ne kadar uzanan bir ittifakı pekiştirdi.
Hatırlayın, zirvede 20’den fazla lider vardı; Erdoğan’ın diplomasisi, bu ittifakı “Netanyahu’suz barış” ekseninde birleştirdi. Arap basını, bunu “Erdoğan’ın Gazze zaferi” olarak manşetlere taşıdı. Filistinliler içinse bu, sadece sembolik değil; somut bir rahatlama.
Ateşkes müzakereleri hızlandı, insani yardım koridorları açıldı.
Netanyahu’nun yokluğu, İsrail’in tecritini derinleştirdi – koalisyonundaki aşırı sağcılar bile isyan bayrağı açtı, “Bu veto, Tel Aviv’i yalnızlaştırdı” diye veryansın ettiler.
Batı’ya dönelim şimdi.
ABD Başkanı Donald Trump’ın Netanyahu’yu davet planı, Erdoğan’ın uçağındaki o telefon trafiğiyle çöpe gitti.
The Guardian ve Euronews gibi mecralar, bunu “Erdoğan’ın hava diplomasisi zaferi” diye yazdı. Batı medyası ikiye bölündü: Bazıları “Türkiye, NATO müttefiki olarak İsrail’i köşeye sıkıştırdı” diye eleştirdi, ama asıl gerçek şu: Gazze soykırımı karşısında Batı’nın ikiyüzlülüğü ifşa oldu.
Hatırlayın, Uluslararası Ceza Mahkemesi Netanyahu için tutuklama emri çıkarmıştı; Mısır gibi bir ülke bile bu riski göze alamazdı.
Türkiye’nin vetosu, Avrupa Birliği’ni de sarstı.
AB’nin Filistin politikası zaten çökmüşken, Erdoğan’ın hamlesi “insan hakları ikiyüzlülüğünü” bir kez daha suratlarına çarptı.
Times of Israel bile kabul etti: “Erdoğan, Sisi’ye rest çekti ve kazandı.”
Bu, Türkiye’yi “barışın ahlaki lideri” konumuna yükseltti – Batı’nın “demokrasi dersi” veren elçileri, şimdi sus pus.
Küresel yansımalar mı? İşte burası asıl heyecan verici.
Önce NATO cephesi: Türkiye, Mart ayında İsrail’in ittifak tatbikatına katılımını veto etmişti; bu Şarm El-Şeyh hamlesi, o vetonun devamı niteliğinde. İsrail Dışişleri, “Türkiye veto hakkını siyasi şantaj için kullanıyor” diye veryansın etti, ama gerçek şu: NATO’nun “dayanıklılık tatbikatı” gibi etkinlikler, Gazze kan gölüyken İsrail’le ortaklık yapamaz.
Erdoğan’ın Temmuz’daki NATO zirvesinde “İsrail’le ortaklık sürdürülemez” demesi, bugün meyvesini verdi.
Bu veto, ittifak içinde Türkiye’nin kilit rolünü hatırlattı – ABD ve Avrupa, Türkiye’siz bir NATO’yu hayal bile edemez.
İkinci olarak, Afrika ve Asya’da yankılandı: Türkiye’nin Filistin duruşu, Somali’den Malezya’ya, Libya’dan Endonezya’ya kadar İslam dünyasını ayağa kaldırdı.
BM Güvenlik Konseyi’nde ABD’nin ateşkes vetolarına karşı Türkiye’nin sesi, daha gür çıkıyor.
Üstelik, bu hamle ekonomik dalgalar da yarattı: Türkiye-İsrail ticaretinde gerilim artarken, Türkiye’nin savunma sanayii ihracatı (SİHA’lar başta) Arap ve Afrika pazarlarında patlama yaptı.
Sonuç olarak, sevgili okurlar, Netanyahu’yu veto eden Türkiye, sadece bir zirveyi kurtarmadı; küresel vicdanın pusulasını yeniden çizdi.
Erdoğan’ın “soykırımcıya yer yok” duruşu, Batı’yı utandırdı, Doğu’yu birleştirdi, mazlumları umutlandırdı.
Bu, AK Parti’nin dış politikasının zaferi – milli iradenin, diplomasinin gücü.
Dünya dönüyor, ama Türkiye’nin ekseni sarsılmıyor.
Gazze için dua edelim, barış için çalışalım.