Villa Değil Yalı Yalı
Eskişehir Büyükşehir Belediye meclisinin mart ayı birinci oturumu sanat ve kültür sarayında gerçekleştirildi. Gündem 15 madde olarak belediye meclis üyelerine gönderilmişti. Gündem maddelerine geçildi. Başkanlıkça gündeme ilave edilen maddeler de okundu. Söz alan Tepebaşı Belediye Meclis üyesi ve aynı zamanda büyükşehir belediye meclis üyeliği, Tepebaşı Belediye Başkan yardımcılığı ve imar komisyon başkanı olan Erdoğan Aydoğmuş söz almak istedi. Sizler de merak etmişsinizdir. Bu kadar çok sıfat ve unvanı yıllardan beri taşımak kolay değil elbette. Kendisi Büyükerşen tarafından verilen söz üzerine yazılı önerge ile 4 adet ilave maddesinin de gündeme eklenerek oylanmasını istedi.
Ancak neden Erdoğan Aydoğmuş tarafından gündeme alınması istendi ki? Bu işler Büyükşehir Belediye başkanı ile görüşülür ve onay alındıktan sonra gündeme ilave riyaset tarafından gündeme alınırdı… Önergeye de ihtiyaç duyulmazdı. Demek ki Tepebaşı ile Büyükşehir arasında bir iletişim kopukluğu var veya Büyükerşen’in onaylamadığı bir durum söz konusu. Konu belli ki Tepebaşı’nda imar ile bir durum söz konusu. Veya daha önce büyükşehir belediye meclisince kabul edilmeyen konu, tekrar Tepebaşı belediye başkanlık tarafından gündeme getirilmek isteniyor olabilir. Normalde, olmayınca bir önerge ile gündeme getirilmesinin nedeni başka ne olabilir ki?
GÜNDEM OLDUKÇA YOĞUN…
Hepsi birden toplam 24 gündem maddesi toptan oylanarak meclisçe kabul edildi.
Gündem oylandıktan sonra her zaman olduğu gibi AK Parti Grup Başkan Vekili Murat Özcan gündem dışına çıkma alışkanlığını sürdürerek bu geleneği bozmadı. Basında yer alan konuları gündeme getirerek bunun için söz istedi.
Çevre yolu üzerinde yapılan Kumlubel mahallesinde yer alan eski tamir-bakım onarım atölyelerinin yeni yapılmasının kaça mâl olduğunu, rakamlar ve değerlendirilmelerini, burasının ne olacağı konusunda ve ‘belediye envanterinde olmayıp emniyet envanterinde olan 96 araçla ilgili bilgi verir misiniz?” diye sordu.
Aşağı Söğütönü’nde Seyhan Büyükerşen’e ait arazi üzerine yapılan ve kamuoyunda ‘kaçak inşaat’ olarak değerlendirilen, basında kaçak villa olarak lanse edilen yapı ile ilgili soru önergesinin cevaplamasını istedi.
Nihat Çuhadar da eski Sakarya hastanesi ile ilgili ne dediği ile ilgili anlatmak istediği anlaşılamayan bir konuşma yaptı ama olsun. Anladığımız kadarı ile işletme ruhsatı ile ilgili sıkıntıların olduğu ve dışarıdan hizmet alımı ile ilgili bir konu. Bakanlıkla ilgili konunun AK Partililerden yardımcı olunması gerektiği konusunda bir şeyler söylemek istedi herhâlde. Belediye meclisini hiç ilgilendirmeyen bir konu… Laf olsun diye mi söz aldı veya bu konuyu gündeme getirmek mi istedi? Belki milletvekillerinin gündeme getirmesi gereken bir konu. Nihat Çuhadar kendisinin bildiği konuyu partili milletvekillerini ve il başkanlığını bu konuda bilgilendirse daha iyi olacak?
Kısacası, gündem içinde, gündem dışı konuşmalar… Meclis iç yönetmeliğine aykırı. Olsun! Kim takar yönetmeliği.. Gündemi bir kez delmekle nasıl olsa bir şey olmuyor..
Başkan gündemdeki ilave maddeler ile birlikte oylamış. Yönetmelik gereği gündeme geçildikten sonra, gündem dışı söz alınamaz, gündem dışı konuşmalar yapılamaz derdi ve gündeme direkt geçilirdi. Ama öyle olmadı. Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen “demokrat” kişiliği ile bu yola başvurmadı. Çünkü, kendisine çok büyük gollük paslar geliyordu AK Parti grup başkan vekili Murat Özcan tarafından. Deyim yerindeyse üç puanlık gollük paslar..
Bunu, Büyükerşen büyük fırsatla değerlendirmez mi? Değerlendirir elbette. Kim olsa değerlendirir. Bugüne kadar böyle pasları seven Hoca değerlendirmemiş miydi? Yoksa beş dönem nasıl o koltukta oturuyor sanıyorsunuz!
Savunma makamı Yılmaz Büyükerşen’indi. Öyle ya. Pandemi nedeniyle uzak kalmıştı meclisten… Meclis başkanlık makamı koltuğundan. En son vekaleten Erdoğan Aydoğmuş oturmuştu koltuğa… Yılmaz Büyükerşen hem meclis başkanı, hem de belediye başkanı kimliği ile oturuyordu artık…
İki unvan birden aynı koltukta…
Cicim demokrasi böyle bir şey… Hani güçlendirilmiş parlamenter sistemden bahsedenler bir şeyler anlamışlardır herhâlde… Siyasal anlamda hem yürütmenin, hem de karar organının başı.. Uzun bir aradan sonra pandemi kurallarına uygun olarak gerekli ihtimamı ve titizliği gösteren Büyükerşen, meclis başkanlık koltuğuna oturuyordu…
Kamuoyunda, ‘yahu hocamıza ne oldu’ sorusunun cevabını da böylelikle vermiş oluyordu.
Buradayım, yıkılmadım, ayaktayım!
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR BASININ DAHA ÇOK İLGİSİNİ ÇEKİYOR ANLAŞILAN
Gündem okunmuş, ilaveler ile birlikte kabul edilmiş meclis oturum başlamışken “hop” gündem dışına kayıveriyor…
Bunu yapan da AK PARTİ‘nin büyükşehir belediye meclisi grup başkan vekili Murat Özcan…
‘Al hocam! Sana güzel pasları ortalıyorum. Golünü at’ der gibi geldi bana! Hoca da bunu fırsat bilip her zaman olduğu gibi özellikle, “Çin” aşısı Sinovac’ın 2.etabını olduktan sonra, Murat Özcan’dan ortalanıp gelen pasları, on sekiz içinde, göğsünde yumuşatarak röveşata ile topu her zaman olduğu gibi 90’a takıyor.
Bu işten sıyrılan Mustafa Birsen. Ne de olsa, Meclisin en kıdemlilerinden… Başlangıcı 27 Mart 1994… Gerisini siz hesaplayın… Nedeni de şu… Artık, Büyükşehir Belediyesi AK Parti grubunun başkan vekili değil. Zihni Çalışkan bu kez Murat Özcan olsun, Birsen’in yanında tedrisat görsün, yetişsin diye değişiklik yapmıştı.
İşin esası, taa belediye meclis üyeliklerinin sıralamalarında başlıyor… Neyse bu uzun bir hikaye…
Bu görevi şimdilik Murat Özcan yürütüyor. Tabii deneyim küpü olan Birsen, kulaklarını dört açarak sadece dinlemede… Ara sıra canı çok isterse sözcülük yapıyor. Aslî görevi Murat Özcan yürütüyor. Grup başkan vekili olarak il başkanlığını temsil ediyor. Mustafa Birsen ise, Tepebaşı İlçe Başkanlığı’nı temsil ediyor Tepebaşı Belediye Meclisi Grup Başkan Vekili olarak…
HOCA AÇTI AĞZINI YUMDU GÖZÜNÜ..
Yılmaz hoca yine verdi veriştirdi… Kiralık, satılık, yandaş medya ve kalemlerden tutun da, yurt dışından gelip ne yaptığı belli olmayan kalemlere kadar, “hüzzam” makamında giydirdi de giydirdi.
Tabii, demokrasi anlayışını ve eski bir gazeteci kimliğini de hatırlatarak kimseyi mahkemeye vermeyeceğini de söyledi. Olur böyle vakalar dercesine…
Valla kime giydirdiğini anlar, anlamaz gibi oldum desem yalan olur, kısacası arafta kaldım.
Hoca, bazı AK Partili meclis üyelerinin meclise gelip takipçisi olmayan yazar takımına nasıl bilgi verildiğini biliyor. Biz biliyoruz. Eğer, sosyal medyadan veya internet medyasından bahsediyorsa o farklı. Aman hocam! Siz; Akşam Ticaret Yüksekokuluna yetkililerle röportaj yapmaya giden 22 yaşında bir delikanlısınız, o günlerde… Gazeteciliğin kitabını yaz desek, bunu yazabilecek kapasitede insanlar bir elin parmaklarını geçmez. Gerçi, pandemi nedeniyle çalışan gazeteciler pas geçilmiş olsa da, bu sosyal medyayı çok ciddiye almayın derim. O mecra yargısız infaz kurumu gibi çalışıyor.
Zaten birçoğu da gazetecilik yerine kaseticiliği tercih etmişler. Takmayın kafaya…
İDDİALARINI ÖNE SÜREN, İSPATLA MÜKELLEFTİR, İSPATLAMAYAN, ŞEREFSİZDİR.
Bu ve benzer sözleri Sayın Cumhurbaşkanımız zaman zaman söylemiştir. Genel bir evrensel “hukuk” prensibidir. Ve gazeteciliğin de temelidir. Gerçek gazeteci, eğitimli gazeteci, lejyoner olmayan, bağımlı olmayan gazeteci bunu bilir ve böyle yazar.
Araştırmacı gazeteci, araştırır, doğruluğunu çeşitli kanallardan “teyit” eder ondan sonra haberse yazar. Editöryal bağımsızlık vardır.
Her halde bu laftan anlayan vardır.
Çok uzun ve tafsilatlı bir şekilde gelişen olayları açıklayan Büyükerşen, belediye hastanesinin hikâyesinden tutun da, hastanenin ameliyathanelerine, yataklarına kadar özet geçtikten sonra, AK Partililer tarafından nasıl engellendiklerini anlattı. Bu bölgenin çöküntü alandan kurtarmak için geliştirdikleri projeleri ve detaylarına kadar anlattı. Bu detaylı açıklamalardan sonra, herhalde konunun detayını bilmeyen belediye meclis üyesi kalmamıştır diye düşünüyorum.
AK Partili ve CHP’ li bazı belediye meclis üyelerinin nasıl ağzı açık bir şekilde hocayı dinlediklerini gördüm..
Konuşmalarından pasajlar…
Büyükerşen: “Orası belediyedeki otobüs, kamyon, greyder, kepçe ve benzeri iş makinelerinin bakım ve onarım yapmak için yapılmış. Milli Emlak’tan alınmış ve parası verilmiş. Tapusu da var. Ancak biz kendimiz göreve geldiğimizde yatırımlarımızı kendimiz yapabilmek ve maliyeti düşürmek için Alpu yoluna kendi arazimize bakım onarım yeri kurduk. Diğer taraf bakımsız halde, çok uzun süre orada kaldı. Çatısında çökmeler başlamış,, demirler çürümeye başlamış. Korozyon olmuş. Bizim o mekânı kullanmamız lazım. Burasının bir ekonomik değeri var.
Bu bölge hızla gelişiyor. Beş, altı katlı binalar yapılmış. Ama aynı oranda sosyal gelişmişlik sıkıntısı da yaşıyor. Bölgeyi cazip hale getirmek lazım. Teknik üniversite hemen yanı başında. Orada öğrenciler var. Onların şehre inmeleri çok zor oluyor. Aynı zamanda sosyal olanaklardan yoksunlar… Vatandaşların bu bölgeden daha hizmet alabilmesi için bakım ve onarım ihalesine çıktık. 8 milyon civarında ihale edildi. Yeni yapılmış gibi oldu ve milli servetin yok olmasının önüne geçildi. Gelin görün ki gazetelerden okuyorum. Görüyorum ki, 2-3 büyük şirketle anlaşıp onların kullanımı için yapmışız. Ben bilmiyorum, siz biliyorsanız söyleyin. Yapıldıktan sonra teklif getirenler oldu. Ama onun kararını mecliste hep beraber vereceğiz zaten. Orası öyle duruyor. Eğer biriyle anlaşma yaptıysak, kimle yaptıysak ispatlasınlar. Belgeleriyle ispatlamaya mükellefler. Ben böyle bir şey yapan bir belediye başkanı değilim, arkadaşlarım da değil. Bunu iddia edenler ispatlasın, ispatlamayan şerefsizdir. Orası için 8 milyon TL. Harcadık ama milli serveti kurtardık diyor. Anlaşılan o ki yapılan aslında bir elden geçirmek. Yani bir nevi revizyon. Yeni gibi olmuş. Ciddi bir para harcanmış, emek verilmiş.
Mevcut yapıları bir proje doğrultusunda ekonomik olarak geri kazandırmak ve talebe uygun olarak çok fonksiyonlu içinde tiyatrosundan, cep sinemalarına kadar, alış veriş merkezi-dinlence ve eğlence mekanları içeren aslında bir kompleks. Bu durum daha önceleri anlatılmıştı. Hatta Geçtiğimiz dönemde AK Partili büyükşehir belediye meclisi üyelerini de çağırarak bilgilendirilmişlerdi. Yani kapalı kapılar arkasında yapılan bir iş değil. Hatta Polimeks’in sahiplerinden Cem Siyahi ve Hasan Tabanca bu konuda neler yapabiliriz türünden “fikir projesi” bile geliştirmişlerdi. Ancak; yapılan bu ön görüşmelerde, belediye tarafından istenen proje ve detayları, maliyetler ve talepler örtüşmediğinden vazgeçmişlerdi.
BÜYÜK DÜŞÜNMEK LAZIM…
OUTLET gibi düşünün.. İzmir –Marmaris-Bodrum yolundan geçerken Söke yolu üzerinde de böyle alışveriş merkezleri var. Kuşadası’nda var.. Tek katlı yatay mimari, ama estetik olarak projelendirilmiş.
Hem çevre yolu değerlendirilmiş hem de mezbelelik görüntüler ortadan kaldırılmış oluyor.
Hem çevre ye bir aktif bir katkı olacak, hem çöküntü alanı değerlendirilmiş olacak. Çünkü bu bölge, şehrin en düşük gelir guruplarının yer aldığı bölge.
Tunalı, Kumlubel, Şarhöyük, Fevzi Çakmak, Kuyubaşı, Esentepe, Sütlüce, Sakintepe ve bölgedeki eski köyleri ve ilçeleri de kapsayacak şekilde hizmet edecek. Buraya tramvay hattı çektik.. Karşıya, EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜNÜN olduğu yere köprülü geçişle İki eylül kampüsü yani teknik üniversiteyi bağlamak.. Öğrencilerin bu bölgede sosyalleşmesini de sağlayacaktır.”
HOCA VİZYONUNU ORTAYA KOYUYOR…
Böyle bir hizmete karşı çıkılması mümkün mü? Yaklaşık otuz yıldan beri söylenegelir ve her dönem seçimlerden önce belediye başkanlarının bölge ile fikri değerlendirmelerine benzer şeyler söyleyegelmiştir.
Peki, bu duruma karşı çıkanlar kimler, belli değil!
Çünkü AK Partililer de seçimler öncesi bu çöküntü alanın ortadan kaldırılıp kıymetli yerin bir ticaret ve sosyal merkez olarak değerlendirilmesini istiyorlardı.
Hatta, AK Parti’nin Tepebaşı Belediye Başkanı olan Hasan Tuç‘un bu bölge için “özel tasarım projesi”nde yer almıştı.
Peki; dedikoduyu çıkartan kimler, belli değil!
Peki, böyle bir alanın değerlendirilmesi gerekiyor mu, elbette değerlendirilmesi gerekiyor.
O zaman sorunun kaynağı nedir?
Efendim, mevcut arazinin tapu kayıtlarında şerh varmış ve bu aykırı olarak fonksiyon değişiklerinde gidilmiş. Yahu “şerh” alel acele konulmuş. Tapu bu işlemi nasıl yapmış bunu da hayret…
Harcanan para da, yaklaşık 8 milyon TL.
Çevre il müdürlüğü de mahkemeye vermiş ve davayı kazanmış. Unutulmaması gereken o zamanlar çevre il müdürlüğü yoktu. Konu “hazine” adına kayıtlı taşınmazı idi ve Sezai Aksoy zamanında bu yer tahsisli olarak araç bakım onarım atölyeleri olarak yapılmış. Planda da belediye hizmet alanı olarak belirtilerek verilmiş bir alan.
Sonraları bu taşınmazın bir bölümü Büyükşehir belediyesi tarafından satın alınmış Milli Emlak’tan… Zaman içinde bakım onarım tesisleri “ALPU” yoluna taşınarak mevcut alan, hem görüntü kirliliğinden kurtarılmış, aynı zamanda ekonomik bir değer kazandırılmış…
Ey AK Partililer! Şimdi, geçmiş tam olarak bilinmeden ve anlatılmadan konu basının gündemine manipüle edilerek getirilmesi emin olun Yılmaz Hoca’nın hanesine olumlu puan olarak yazıyor.
Engellemeler polemiğini arttırır. AK Parti’de, polemik yapma konusunda hüner sahibi belediye meclis üyesi olmadığı gibi, politikacıda yok.
Peki, neden Alpu yoluna taşınmış?
Hem Büyükşehir’in hem de ESKİ’nin makine, teçhizat, otobüs, kamyon, greyder ve diğer iş makinalarının tamir, bakım ve onarımlarının hep bir yerde olması, işletmecilik açısından hem de kolay hem de yedek parça tedariki, iş gücünün daha verimli kullanılması gerektiği olduğu için. Teknik elemanların, diğer teknik hizmetlerin daha rantabl olması için hepsi bir yerde toplanmış.
AK Parti’den CHP’ye dikey geçiş yaparak geçen aynı zamanda büyükşehir belediye meclis üyesi olan Mustafa Önder söz alarak bir hatırlatmada bulundu.
Geçtiğimiz dönemde, yani 2018 yılında büyükşehir belediyesi bütçe komisyonundaydım. Bu yerle ilgili “oy” birliği ile zaten karara almıştık diyerek hatırlatmada bulunmuştu.
Belki de, bu durum gözden kaçmış olabilir.
Hoca hatırlattığı, için Mustafa Önder’e teşekkür etti
HOCADAN, “ÇAMURLU İFTİRA” atıyorlar..
Gündemde sürekli temcit pilavı gibi haberleştirilen sosyal medyada çevirme topu gibi ortaya atılan bir 96 araç meselesi var..
Anladığım kadarıyla bu konuda AK Partililer tam bir içinde değiller. Belki hocada ilk defa öğrenecek.
GEÇMİŞE TEKİ HATALARIN FATURASINI BÜYÜKERŞEN’E SARMAK İSTENİYOR..
27 MART seçimlerinden sonra AYDIN ARAT Büyükşehir Belediye Başkanı olanca biraz şaşırmıştı. Erzincan’ dan Adnan Ercan Genel sekreterliğe getirildi. Aydın Arat’ın belediyecilikle uzaktan yakından ilgisi yoktu. O ekipte, Eskişehir ölçeğinde belediyecilikle ilgili bilgisi olan sadece Orhan Soydaş vardı.. Aslında DYP’ de Orhan Soydaş büyükşehir belediye başkanlığını istiyordu. Son dakika golünü parti içindeki klikler nedeniyle Yaşar Dedelek atıvermişti. Tansu Çiller’i ikna ederek, Şeker fabrikaları genel müdürlüğü yapan ve GİK üyesi olan Aydın Arat’ı bir gece ansızın ikna ederek Eskişehir büyük şehir belediye başkanı adayı gösterivermişti.
İ. Yaşar Dedelek genel başkan yardımcısı pozisyonundaydı. Amacı Orhan Soydaş’ın önünü kesmekti. Plan, başarı ile uygulandı.
Aydın Arat daha öncede milletvekili adayı olmuş, ancak seçilememiş pılısını, pırtısını toplayarak geri dönmüştü..27 mart seçim gecesinde de benzer bir şey ATIŞKAN otelinde yaşanıyordu ki, son anda Dedelek otele giderek, sen ne yapıyorsun Aydın Bey! Biz seçimi aldık müjdesini vermişti. O an Aydın Arat afallamış, birkaç dakika gözlerini sabit bir noktaya dikmiş nasıl yani diyebilmişti.
Peki !Bunu neden anlatıyorum..
DYP’ lilerin bir bölümü bilmez, AK Partililerin hiç biri de bilmez. Bilenler de sır gibi bunu saklarlar. Hani, Aydın ARAT ‘ın vefatının yıl dönümlerinde anıyorlar ya.
İşte, Aydın ARAT 27 Mart’ta şaibeli seçim sonrası oturduğu koltukta şaşkın bir vaziyetteydi. Bir gece kondu kanunu olan 3030 sayılı belediye kanunu vardı ve Eskişehir büyükşehir belediyesi kapsamına, Cindoruk’un önderliğinde alınıvermişti. Ancak, 3030 yasadan başka her şeye benziyordu..
Diğer taraftan Atatürk döneminde çıkartılan 1580 S.K da yürürlükteydi..
Bu kanun, çok daha kapsamlıydı. Fethi AYTAÇ bunu çok daha detaylı anlatmıştır kitaplarında.
3030’ da ki yasal boşluklar uygulama yönetmeliği ile kapatılmaya çalışılıyordu.
İşin ilginç tarafı, ODUNPAZARI ve TEPEBAŞI belediyeleri kurulmuş ama; İlçe statülerinde bile değildi. Hukuki Statüsü “alt kademe belde belediye başkanlığı olarak geçiyordu..
Hatta sayın hocamız bu kanunla bile çalıştı seçildiği ilk dönemlerde. Peki, neden bu kadar detayı verdim.. Şundan.. Aydın Arat’tan önceki Belediye başkanı Selami Vardar..
Ondan önce, Sezai AKSOY. İşte bu dönemde yapılıyor Araç bakım, onarım atölyeleri. İktidarda ANAP var ya. Arazinin tahsisi o zaman yapılıyor.. Başbakan özel kaleminde Hüseyin AKSOY. Bir dediği iki edilmiyor. Sadece bununla kalınmıyor, şimdiki büyükşehir binası da Sezai Aksoy döneminde yapılıyor.
Hatta, Sezai Aksoy döneminde bir greyder bile kayboluyor. Merak edenler arşivlere bir baksınlar. Belki de hatırlayanlar olabilir.
Selami Vardar döneminde Otobüs işletme düzeyinde. Şehir, inanılmaz bir biçimde ulaşım sıkıntısı çekiyor. Merkez nüfusu aşağı yukarı 475 bin civarlarında. Henüz ilçelerden merkeze bu kadar göç almamış. Yani ilçeler ve köyler bu kadar çok boşalmamış. Ulaşımda sıkıntılar çok büyük. Hatta bir ara, Selami Vardar döneminde şehirlerarası otobüsler bile çalıştırıldı sıkıntıları gidermek için.
Selami Vardar, otobüs işletmesini işletme düzeyinde faaliyete geçirmek için büyük gayret gösterdi. Lakin belediyenin envanterinde o kadar çok marka ve çeşitli otobüs, kamyonet, kepçe, buldozer, iş makinesi, greyder vardı ki. Ne yapacağını bilmiyordu. Çok iyi bir mali müşavir olmasına rağmen bu işler, onun uzmanlığının çok dışındaydı..
İşletmeyi arzu ettiği anlamda çağdaş bir işletme esaslı revizyon, bakım onarım atölyelerine çevirmesi olanaksızdı. Çünkü fabrika seviyesi bakım çok ciddi bir organizasyon gerekiyordu.
Hangarlarda, Leylandlar, BMC’ ler, Austinler, Enterler, Mercedesler vardı.. Birçoğunun, ne yedek parçası bulunuyordu, ne de tamir edecek usta vardı.. Tamir ve bakımları da peryodik olarak yapılamıyordu. Vites kutuları, diferansiyeller ortalıkta duruyordu.
Peki işler nasıl yürütülüyordu derseniz..
Piyasa işi.
Küçük sanayide ki ustalardan destek alınıyordu veya araçlar oraya gönderiliyordu. Hemen bir uyduruk tutanak tutulup sanayiye sallandırılıyordu. Sözde belediye işçilerin birçoğu atölyede bomboş oturuyorlardı.
Motor revizyon edilecek, gömlek çakılacak, pistonlar değişecek…Bu işlerden bir çok küçük sanayide çalışanlar nemalanlar olmadı da değil..
Bir kere, adam gibi bir mühendis kökenli işi çok iyi bilen işletme müdürü lazımdı..
Okullardan yetişmiş iyi motor, makine, elektrik, şase, tamir ustalarına ve teknisyenlerine ihtiyaç vardı.
İyi motor ve makine mühendislerine ihtiyaç vardı..
Bunların hiç biri yoktu belediyede. Neden? Çünkü politik istihdam merkezleri haline gelmişti belediyeler.. İşe göre adam değil, adama göre iş verildiği dönemler.. Önemli bir çoğu kendisinin de hataları olan Mihalıççık’ lı olsun da, bizden olsun anlayışı ile onları işe almış, sözde istihdam etmiş..
Hamilim yakınımdır veya partimizin delegesidir. Aldıktan üç gün sonra şeflik isteyen, baş şoförlük isteyen bile olmuştur. Sular idaresi ise dökülüyordu..
Bir çoğunun ne teknik eğitimi vardı, ne de anahtar tutmuşluğu.. Ne dingilden, ne şaseden, ne motordan anlıyorlardı. Kaynakçı olarak girenlerin birçoğu, elektrot nedir bile bilmiyorlardı. Hâlbuki ki o yıllarda iş ve işçi bulma kurumunda iş müracaatı için kayıt yaptırmış motor sanat enstitüsü, sanat enstitüsü torna, tesviye, makine bölümünden mezun toplam 325 kişi vardı sırada bekleyen.
Bakın kayıtlara bir tane bile alınamamıştır o dönemlerde.. Birçok partilinin yakını, ya zabıta ya da itfaiyeci bile yapılmıştır. Ah! Kardeşim neler gördük neler?
En vasat, düşük profilli işçi adı altında o dönemlerde istihdam edilmiştir.
Bakım onarım İşletmenin ihtiyacı olan teknisyen sayısı 167…O kadar kadromuz yok diye, birçoğu geri çevrilse de önemli sayıda Mihalıççık’ıyla iş başı yaptırılmıştır. Mihalıççıkların Selamı Vardar’ı sevmesinin nedeni bundadır. Lobiyi güçlendirmiştir.
Teknik eğitim alan, o günlerde adı sanat enstitüsü olan meslek lisesi mezunlarının politik kartvizitleri olmadığı için, iş müracaatlarını yapamamışlardır. Bunlar, o günkü yönetimler tarafından bilinmektedir ve iş bulma kayıtlarında, kartekslerinde mevcuttur.
Sonraları, bu teknik liselerden mezun olanların öneli bir bölümünün birçoğu, havacı astsubay, DDY’ larına, HİBM, YSE, DSİ lerine sınavda başarı göstererek girmişlerdir.
İşte, böyle kara bir düzen vardı belediyelerde. Birde, envanterde yer alan bu araçların yedek parçaları var. Belli oranlarda Stok bulundurmak zorundasınız.. Kimi hiç kullanılmamış parçalar özel ambalajların içinde gres yağın içinde bekliyor.. Özellikle rulmanlar.. Ama işin ehli olmadıklarından, hangi araçlarda kullanılabilir rulmanları olduğunu dahi bilmiyorlardı. Ne çalışma, ne iş planları vardı. İnanılmaz bir biçimde tam bir düzensizlik her tarafı sarmış. Neyi? Düzelteceksin. Kamuoyunda bir de, Selami Vardar dönemini öve öve bitiremezler. Şahsına, Allah var dürüstlüğüne hiçbir şey demem. Ancak, işin bu tarafı tam anlamıyla kaos..
SHP’ li belediyeler tarafından tercih edilen mesela Macaristan’dan ithal edilen (İKARUS) körüklü otobüs vakası vardır ki, tam bir fiyasko,1992 yılında gümrükten, gümrüksüz (Muafiyet kapsamında olduğundan) çekilen bazı otobüslerin trafik tescil işlemleri yapılmamış ve şehir içi ulaşımında plakasız bile çalıştırılmıştır.
İşletmenin başında da, Mustafa Mansız vardır. Politik nedenle bu göreve getirilmiş bir isim. Makine Mühendisi değil.. İşletme tam anlamıyla teknik ağırlıklı.. O da, bir dönem bilgisi kadarıyla ıslah çalışmalarında bulunmuş, denemiş ancak başaramamış. O da koy verip gitmiş ipin ucunu.
AYDIN Arat döneminde makine mühendisi olan İsmail Balta’yı işletme müdürlüğüne getirmiş ve işletme ile ilgili kendisinden değerlendirme istemiştir.
İşletme ile ilgili kendisin bir rapor sunulur. Rapor iç açıcı değildir. Çünkü işletme resmen batmıştır. Raporu hazırlayan ekibin başında Mali müşavir olan ve aynı zamanda ANAP büyükşehir belediye meclis üyeliği görevi bulunan Gürbüz DURUL’ vardır.. Kurulan değerlendirme komisyonu çalışmaların yapmış raporu hazırlamıştır..
Rapor değerlendirilmek üzere, başkanlık tarafından bütçe komisyonuna intikal eder ve komisyon başkanı da Gürbüz Durul’dur.
Belediye başkanı ve meclis, stratejik karar almak zorundadır. Neticede işletme Müdürlüğü kaldırılarak, yerine şube müdürlüğü seviyesinde işlerin yürütülmesi, belediyenin menfaatleri açısından uygun olacağı gerekçesiyle belediye Meclisi’nce alınan kararla işletme lağvedilmiştir..
Böylelikle, işletme düzeyinde ödenmesi zorunlu olan, KDV ve diğer vergi yükümlülüklerinden belediye kurtulmuş oluyordu..
Ancak, iş bundan sonrasında karışıyor.3030 ile birlikte kurulan yeni alt kademe beledilerin mal ayırımına gitmesi gerekiyor. Ortada, ne doğru dürüst bir bütçe var nede sandalye..
İşte, al gülüm ver gülüm hesabına gidiliyor.
Bazı iş makineleri, araçlar, otobüsler, büyükşehirde kalıyor bazıları odun pazarına gidiyor, bazıları tepebaşına bazıları ESKİ ’ye bazıları da Eskişehir spora..
İyide, bunlar verilirken aynı zamanda personel de gidiyor. Kimi Tepebaşı’na, kimi Odunpazarı’na..
Tam bir kaos.
Kimisi de, emeklilik nedeniyle ayrılırken kimisi de istifa ederek ayrılanlar oluyor..
Sizin anlayacağınız, kayıtları, bir anda karışıyor. Politik belediyecilikte benden sonra tufan anlayışı da sinmiş personelin zihnine.
“T” CETVELİ.
Bütçenin, “T” cetvelinde yer alan araçlar , dağıtım esnasında tam kayıtlara geçirilemiyor, kimisi tamire gönderilmiş, ama akıbeti belli değil, mal paylaşımı ve dağıtım esnasında, ilgili belediye ve bürokrasisi çok vasat olduğundan gereken mevzuata uygun işlemleri yapmamış bana ne der havasında o günlerde..
İş böyle.
Tabii bu işlerin savrukluğunu gidermek ve düzeltmek için mücadele veren, Makine mühendisi olan ve çok değerli birisi olan dürüstlüğü ile bilinen İsmail Balta’da uğraştı, uğraştı bunlarla en sonunda o da “balatayı” sıyırıveriyor.
Aydın ARAT’ ın ölümünden sonra Orhan SOYDAŞ Belediye meclisince Büyükşehir Belediye Başkanı olarak seçiliyor ve ilk işi olarak ARAT döneminde sürgün edilen, Mustafa Mansız’ı otobüs şube md lüğü görevine getirmek oluyor. Sonraları da önü açılıyor ve ulaştırma daire başkanlığına.
Arada ulaşımın “özelleştirilmesi” gerekçesiyle Halk otobüsçülerine sözleşme karşılığında hizmet verilmesinin de önü açılıyor..
Allahtan Büyükerşen döneminde bu uygulamadan vazgeçildi de insanlar sağlıklı ulaşım imkanlarına kavuştu..
Bir gün nasip olursa o günlerin perde arkasını da yazarım inşallah. Hoca bu işletmecilerin taleplerinden bıkmış, usanmıştı.. Kaç kez uygulama yönetmeliklerini değiştirildi.. Ama özel halk otobüsçülerin anlayışında bu yollar bizim der gibi yeniçeri gibi davranıyorlardı.. Ne düzen vardı, ne disiplin kalmıştı. Bunları çok çabuk unuttuk anlaşılan.
AK Parti bunları nereden bilecek?
Hani bunları neden yazdım. Kabak tadı verdi vallahi bu AK Partinin boş söylemleri de ondan..
Geçin kardeşim bunları siz..
Siz, şu transit çevre yollarını ve hızlı treni Bursa’ya mı, Mudanya ya mı, Gemlik’e mi bağlayacaksınız bunları bir yapında seçimleri kazanın..
Onun için Büyükerşen haklı.
Ne diyor; “Bu söylenen 96 araç bizden önceki belediye yönetimlerinde olan olaylar. Bizle ilgili bir olay yok. Bazı kişiler çamurlu iftiralar yaratıyor. Bizim envanterimizde yok ama emniyetin envanterinde varmış. 20 yıl önce hiç sormamış. Zorla yapılan bir iftiradır. Özellikle Büyükşehir Belediyesi’ndeki arkadaşları lekelemek isteyenlerin iftiralarıdır. Otobüs envanteri biz göreve geldiğimizden beri, alınan hurdaya çıkartılan, kal edilen tüm araçların envanteri vardır..
Böyle diyor. Daha da ilginci, 2004 yılından sonra büyükşehirde AK PARTİ kanadından önemli isimler mali müşavirler-bütçe uzmanları bütçe komisyonlarında uzun süre görev yapmışlardır. Ve “T” cetvellerinde taşıtlar ayrıntılı olarak yer almışlardır..
Ahmet Süzer, Ahmet Yapıcı gibi uzmanların gözünden kaçmaz. Keşke bu konularda onlardan bilgi alınsaydı. Böyle bir hataya düşülmezdi.
YALIYA VİLLA DEMİŞLER..
Yılmaz Hoca diller düşen kamuoyundaki kaçak inşaat ile detay bilgileri de verdi. Sorulan soruları cevapladı. İşin doğrusunu perde arkasını anlattı. Büyükerşen, “Yalan söylemişler villa değil 2 odalı 1 mutfaklı yalı” diyerek kafa kırdı.. “Eşim kendisi bir tarla almıştı çok önceleri. Tarlasının yanında ALİ isminde bir komşusu var. O da prefabrik bir çelik konstrüksiyon ev almış. Ancak kuramamış. Bizim bahçemizde durmasını istedi. Ben de çürüyeceğini düşünerek ondan satın aldım. 2-3 günde kuruluyor zaten. Yapılması için birini görevlendirdim. O da, merak etme her şeyi yaptım dedi. Asıl yapması gerekeni yapmamış. Tepebaşı Belediyesi’nden ruhsat almamış. Alsa, kaçak falan sayılmayacakmış. Ama, yanlış beyandan kaynaklı davalık oldu. Yani, yapı kayıt belgesi.. Savcı kaçak değil diyor. Yanlış beyandan veya usulsüzlükten dolayı hükmün ertelenmesine karar vermiş. Hata bende evet, takip etmemişim. Tepebaşı Belediyesi’ne gidip cezayı yatırdım, ruhsatı aldım. Bana biraz pahalıya patladı ama, yabancıya gitmedi. Bunu siyasi malzeme yapacaklarını biliyordum ama oldu. Bunu daha fazla çekiştiriyorlar. En büyük yanlışları da “yalıya, villa” demeleri. Eskişehirliler böyle bir şey olmayacağını, bundan pay çıkmayacağını gayet biliyor.
AK Partililere de dönerek bundan size ekmek çıkmaz! Diyor.
Hoca’nın farkı..
HOCA MASKE-MESAFEYİ KORUYOR..
Geldiği zaman “maskeli konuşması” bile farklı oluyor. Maskesiz olsa tozu dumana kattıracak vallahi..
Yine seçimleri kazanır mı diye merak etmeyin.
Tek bir şartı var. Kahverengi “Fötr” şapkasını masaya koyması halinde.. Garanti.
Baksanıza, villa ile yalıyı birbirinden ayıramayan nasıl olsa bir muhalefet var..
AK Parti Belediye başkanlığını alırsa, nazım planla, uygulama planlarını, mevzi planları, metroplanları birbirine karıştırırsa.
Öyle ya..
Aman Hocam!
Ara sırada olsa gelin Meclis’e! Uzaktan da olsa izlemek bile güzel.
Valla özlemiştik.
Hocam şunu iyi bilsin ki, Zaten bilir! Kalemini ne sizden yana, ne de sözde özgür geçinen basından yana kullanan gazeteci yazar, takımı var.
Bağımsız ve bağlantısız doğruları yazanlarda var. Daha da detayları da vardı ama, aması var işte..
Bunu da bilin..
Sokrates’ten bugüne…
Hey özgürlük…
Sürçü lisan ettik ise af ola.