Zil Çalmalı
Çocuklar okulu, sınıflar öğrencileri özledi.
Okul bahçesi İstiklal Marşı’nı; saatler kurulmayı özledi.
Ve artık tüm öğretmenler ve öğrenciler bilgisayardan adeta nefret etti.
İsminin ‘canlı’ olduğu ama kimsenin kimseyi hissetmediği cansız derslerde aylardır helak oldular.
Ögretmelerimizin anne, baba ve öğretmen kimlikleri birbirine girdi.
Aynı evin içinde salon derslik olurken derste ağlayan çocuğu ile de ilgilenmek zorunda olurken ne yapacağını bilemez hâle geldiler.
Hele ki bir evde birden fazla öğrenci varsa, bilgisayar, telefon, tablet sayısı da az ise her biri kapanın elinde kalıyor.
Sistem attı, ağ koptu; hele bu ara elektrikler bol bol gitti. Bilgisayarı açtı televizyon başına gitti. Yoklamada varım dedi ama çoktan uykuya geçti.
Hatırlarsanız en son 10 günlük tatildi ama şimdilerde o tatilin 300. günlerini yaşıyoruz galiba.
Beden sağlığını koruduk elhamdülillah ama bir sürü çocuğun ruh sağlığı yerle yeksan oldu.
Saat sınırlaması ile dışarıya çıkacak olanların da o saate ders kondu.
En sevilmeyen öğretmen bile burunlarında tüter iken kantin sırası rüyalara girer oldu.
Öyle bıktı ki artık öğretmenler de beden eğitimi öğretmeni bile bilgisayar başında voleybol öğretir oldu.
Gaybden ses gelir gibi hissediyorum bazen…
Zil mi çaldı?
Çalmalı!
Saçlar başlar taranmalı, saat kurulmalı, pijamalar ters çıkarılıp atılmalı ama artık okula gidilmeli!
Bayrak bile özledi çocukları…
Defterleri, kitapları, çantaları…
Okul kokusunu özledik…
Çocuk seslerini…
‘Nerede kaldın çocuğum’ demeyi..
‘Derste konuşma’ demeyi…
‘Zil çaldı nerdesinizzzz’ diyen nöbetçi öğretmenleri…
Çalmalı o zil artık!
Öğretmen öğrencisine, öğrenci öğretmenlerine, okuluna, sınıfına, arkadaşlarına kavuşmalı..
Sahi vuslata ne kadar kaldı?