Site Rengi

DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Eskişehir °C
Eskişehir
°C
°C
°C
°C
°C

Eskişehir’de Meydan Boş !!

09.09.2025
A+
A-

Belediye Meclislerinin tatil olduğu yaz döneminde Eskişehir’de değişen bir şey yok. Yaz tatili birçok yerde dinginlik getirir; bizde ise Belediyelerin alışılagelmiş yanlışları hiç ara vermeden devam eder. Haber Ötesi de bu ezeli yanlışı gösteren iki büyük olayı kamuoyu ile paylaştı. İlki, Odunpazarı Belediyesi’nin Atatürk Bulvarı üzerinde bulunan 238 odalı, 7 katlı, 4 yıldızlı otel satışı. Görünürde her şey usulünce ilerliyor. Meclis satış için Başkana yetki veriyor, 250 milyon lira üzerinden ihale açılıyor. Ancak 250 milyonun nasıl bulunduğuna dair ortada bir rapor yok; sadece kulislerde dolaşan söylentiler var.

Oysa akıl, mantık, vicdan ve matematik şunu söylüyor: 2 bin metrekarelik alanda yer alan 238 odalı, 7 katlı bir otelin değeri 250 milyondan çok daha fazla. Kamuoyunun ortak kanaati de bu yönde. Gayrimenkul uzmanları da aynı ölçekte bir otelin değerini 750 ila 850 milyon lira arasında gösteriyor. Yani yüz milyonlarca liralık bir kamu zararı söz konusu.Ama bakıyorsunuz, her şey usulünce yapılıyormuş gibi gösteriliyor. Kamu İhale Kanunu şeffaflık ve rekabeti şart koşar. Peki Odunpazarı Belediyesi bu otel ihalesinde şeffaflık ve rekabeti sağlayabiliyor mu? Kocaman bir hayır!

Çünkü bu otel, 2010 yılında yap-işlet-devret modeliyle yapılmış. Üst kullanım hakkı 1 Mart 2039 yılına kadar mevcut işletmecide. Yani belediyenin o tarihe kadar hiçbir tasarrufu yok. Mevcut işletmeci aynı zamanda kira da ödüyor ama o da ayda 35 bin lira. Komik derecede düşük. Neden mi? Çünkü kira, enflasyona yetişemeyen ÜFE oranlarına göre artıyor.

22 Temmuz’da yapılan ihalede, yine aynı işletmeci muhammen bedele çok yakın bir teklif vererek otelin sahibi oldu. Zaten teknik olarak tek alternatifti. Çünkü şartnameye koca bir baraj konmuş: “1 Mart 2039 yılına kadar 3. şahıs adına üst kullanım hakkı vardır, tüm hak ve yükümlülükler saklıdır.” Böyle bir şartla kim girebilirdi ki?

Sonuç: Rekabet yok edildi, şeffaflık ortadan kaldırıldı, kamu yanıltıldı.

Üstelik Cumhur İttifakı bileşenleri bu satışa “hayır” oyu verdiği halde, Başkan Kazım Kurt çıkıp “Meclis oy birliğiyle karar verdi” diyebildi. Bu yanlış beyanı “dil sürçmesi” diyerek açıklaması ise ayrı bir trajedi. Bu ülkede dil sürçmesi değil, gerçeğin pervasızca tersyüz edilmesi var. Başkan Kurt’un bu satışa tüm partileri ortak etme gayreti, boş meydanda söylenmiş yersiz bir nutuktan ibaret.

Gelelim ikinci konuya: İmar rantı. CHP’li politikacılar Batı demokrasilerinden, batılı siyasetçilerin tavırlarından örnek vermeye bayılır. Ama tek bir şartla: Kendileri hariç!

Batı’da bir Belediye başkanının kaçak villa yaptırdığı ortaya çıksa siyasi hayatı biter. Türkiye’de ise hiçbir şey olmaz. Yıllar önce Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen’in eşi üzerine yaptırdığı kaçak villa yine bizim tarafımızdan ortaya çıkarılmıştı. Muhterem eşi hapis cezası aldı. Sayın hocamız ise meseleyi “Danışmanlarım yapmış, haberim olmadı” diyerek geçiştirdi.

Şunu iyi bilelim: Eğer aynı şey bir AK Parti veya MHP’li belediye başkanının başına gelseydi, ortalık kıyamet yerine dönerdi. Ama o zaman malum kesim ve BRAVDA misali basın süt dökmüş kedi gibi susmuştu.

Bugün aynı oyunun yeni perdesi sahnede. Yılmaz Hoca’nın lüks gecekondusunun bulunduğu verimli tarım arazileri imara açılıyor. Alpu’da, Sarıcakaya’da, Keskin’de eylem üzerine eylem yapan Kent Konseyleri bu defa dut yemiş bülbül gibi susuyor. Yani demokratlık, menfaatine göre ötüyor.

 

Meydan boş… Hem de bomboş. Yılmaz Hoca da, Kazım Kurt da az bile yapıyor. Bir Nebi Hatipoğlu var dedik, belli ki ona da nazar değdirdik.

Koca memlekette siyasetçinin yapacağı iş kalmadıysa, geriye kalan yatırımcı kamu müdürlerinin sosyal medya paylaşımları, Gazze’ye ağıt, Reis Bey’e retweet… Gerisi falan filan… Vatandaşın derdi, sırtındaki yük mü? O kimin umurunda.

Geçmişte Milletvekillerini eleştirdiğimiz için dava edilmiştik. Hiçbir şey değişmiyor. O yüzden aklıma o meşhur ağa ile marabanın fıkrası geliyor.

Ağa ile marabası, at arabasında kasabaya gidiyor. At yola pisliyor. Ağa da bir hinlik düşünüp marabasına takılıyor: “Mamo, şu b.ku yersen, bu at da araba da senin.” Maraba düşünüyor, aklına yatıyor. Utana sıkıla, tiksinerek yiyor. Ağa bir an keyifleniyor ama yolda ikisinin de yüzü asık. Biri bir anlık keyif için arabasını kaybettiğine yanıyor, öteki onurunu çiğnettiğine.

 

Dönüş yolunda aynı yere geldiklerinde ağa bu kez “Mamo, bir halt ettim, gel düzeltelim, karşılığını söyle, arabayı geri alayım” diyor. Maraba bu kez ağzındaki pislik tadını unutamıyor ve “Ağam, kalan b.ku yersen ödeşiriz” diyor. Ağa düşünüyor, kabul ediyor, kalan kısmı mideye indiriyor. Sonuç: Her ikisi de mutsuz. Köye girerken maraba dönüp ağaya soruyor: “Ağam, araba giderken de senindi, dönerken de senin. Peki biz bu b.ku niye yedik?”

İşte tam da burada soruyorum: Biz milletvekillerini niye eleştirdik?

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.