Ahmet Ataç’ta Kazım Kurt’un yolunda,cevap vermek yerine itibarsızlaştırmak
Sayıştay Müfettişlerinin raporları, Tepebaşı ve Odunpazarı Belediyelerinde büyük rahatsızlık yarattı. Sayıştay denetçileri, 2023 ve 2024 mali yılına ilişkin denetimlerde Odunpazarı ve Tepebaşı Belediyelerinin ihaleler yoluyla gerçekleştirdikleri harcamalarda ciddi usulsüzlükler tespit etti. Raporlarda yer verilen tespitlerin tamamı bilgi, belge ve denetime açık somut bulgulara dayanıyor. Buna rağmen, her iki belediye başkanı da usulsüzlüklere yanıt vermek yerine, raporları itibarsızlaştırma çabasına girdi.
Kazım Kurt’un ardından Ahmet Ataç da aynı yolu izliyor. Sayıştay raporlarında açıkça yer alan ve belgelerle ortaya konmuş tespitlere cevap vermek yerine, denetçileri hedef alarak kamuoyunun dikkatini dağıtmaya çalışıyorlar. Ancak bu yöntem, hem halkın aklıyla alay etmek hem de denetim mekanizmalarının itibarını zedelemek anlamına geliyor.

Oysa unutulmamalıdır: Sayıştay, Anayasa’nın 160. maddesi gereği, kamu kaynaklarının hukuka ve amaca uygun kullanımını denetlemekle görevli, bağımsız ve anayasal bir denetim organıdır. Sayıştay’ın bulguları karşısında yapılması gereken; açıklık, hesap verme sorumluluğu ve düzeltici eylemler iken, buradaki refleksin adeta “çamura yatma” şeklinde olması, kamu idaresi etiği açısından son derece sakıncalıdır.
Reklam adı altında milyonlar akıtılmış, fakat denetim dışı bırakılmış.
Odunpazarı Belediyesi’ne bağlı özel kalem harcamalarında ağırlama, tanıtım ve reklam giderlerinde ciddi usulsüzlükler tespit edilmiştir. Sayıştay raporuna göre, açık hava reklamları için milyonlarca lira harcanmış, ancak bu harcamaların nerede, ne kadar süreyle ve hangi reklam ünitesinde yapıldığına dair hiçbir kayıt tutulmamıştır. Reklamın amacı kamuoyunu bilgilendirmekse, neden hiçbir iz bırakılmadan, belgelenmeden yürütüldü?
İşin en çarpıcı örneği, akaryakıt istasyonu ihalesi. Baştan sona kamu ihale mevzuatına aykırı işlemlerle dolu bu ihalede, Kamu İhale Kanunu’nun 5. maddesinde belirtilen saydamlık, rekabet, eşit muamele ve kaynakların verimli kullanımı ilkelerinin ihlal edildiği açıkça görülüyor.
Tepebaş Belediyesi’nde de manzara farklı değil.
Sayıştay’ın tespitine göre, 7 yıldır ADARGA isimli firmanın açık hava reklam üniteleri ihalesinden usulsüz yollarla faydalandığı ve ciddi kazançlar elde ettiği belirlenmiş. Denetim neticesinde ihale iptal edilmiş. Bu durum, 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun 21 ve 22. maddelerinde belirtilen doğrudan temin sınırlarının aşıldığını, işin bölünerek ihalesiz yürütüldüğünü ve kamunun zarara uğratıldığını ortaya koyuyor.
Yine Tepebaşı Belediyesi’nde alınan 109 adet kaçak yapı yıkım kararından yalnızca 2’sinin uygulanması, “seçici uygulama” şüphesi doğuruyor. Bu, 3194 sayılı İmar Kanunu kapsamında idareye verilen yetkinin keyfi kullanıldığına işaret etmektedir.
Türkiye’de ortalama bir birey internette günde 7 saat 29 dakika geçiriyor. Buna rağmen, açık hava reklamlarına milyonlar akıtılıyor. Üstelik tüketici davranışları üzerine yapılan araştırmalar, bu reklamların karar alma süreçlerine etkisinin yalnızca %8 olduğunu gösteriyor. O halde, sokağa çıkma yasağının olduğu günlerde dahi Odunpazarı Belediyesi’nin billboardları neden reklamla dolduruluyor? Kamu kaynakları gerçekten halk için mi, yoksa belli firmalar için mi kullanılıyor?
Reklam harcamaları muhakkak sorgulanmalı: Örneğin sokağa çıkma yasaklarından dolayı insanların olmadığı sokaklar neden reklamlarla dolduruluyor.Sokak boşsa kime reklam yapılıyor?
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik yolsuzluk operasyonlarının merkezinde de reklam şirketleri yer almıştı. Çünkü açık hava reklamı, belgelendirmesi zor, denetimi sınırlı ve dolayısıyla “havadan para” anlamına gelen bir alan olarak görülüyor. Aynı yapının yerelde başka belediyelerde de karşımıza çıkması tesadüf olabilir mi?
Peki, Büyükşehir neden susuyor?
Kazım Kurt ve Ahmet Ataç, her eleştirinin karşısına “AK Parti yaptı” diyerek geçiyor. Oysa Büyükşehir Belediye Başkanı Ayşe Ünlüce’den böyle bir serzeniş duymuyoruz.
Neden? Çünkü Eskişehir Büyükşehir Belediyesi açık hava reklam alanlarını herhangi bir özel firmaya vermemiş. Gelir kaybı pahasına da olsa, kamu kontrolünü elinde tutmuş.
Şeffaflık istiyoruz.
Haber Ötesi olarak yıllardır bu harcamaların peşindeyiz. Ama iz sürmek imkânsız hale gelmiş durumda. Belgeler eksik, kayıtlar tutulmuyor, taş üstüne taş konmuyor. Ne zaman bir firma, bir şahıs sorgulansa; ya siyasi siper arkasına saklanıyorlar ya da muhatap bile alınmıyor.
İstanbul’daki yolsuzluk soruşturmalarında hep “villa” sevgisi ortaya çıkmıştı. Eskişehir’de de benzer iddialar dolaşıyor. Tepebaşı Belediyesi Özel Kalem Müdürü’nün villasına ilişkin haberler günlerce yazıldı. Odunpazarı Belediyesi’nde benzer iddialar yine gündeme geldi.
Mütevazı bir mahallede oturan sade bir vatandaş olarak merak ediyoruz: Villa sahibi olmak ve orada yaşamak nasıl bir his?