Başkan Kurt 100 Türk Büyüğü Arasında
Odunpazarı Belediye Başkanı Kazım Kurt bizim için bulunmaz bir nimet. Onun varlığıyla malzeme sıkıntısı çekmiyoruz. Mizah mı lazım, trajedi mi, kaos mu, ihanet mi… Hepsi mevcut.
Kendisini, insanlık tarihi içerisindeki “100 Türk Büyüğü” arasında konumlandırdığına inanıyoruz. Özgüveninin kaynağı da muhtemelen bu. Sağ olsun, her konuda konuşuyor; konuştukça da bize malzeme üretiyor.Sonunda öyle bir hız aldı ki, kendi kendisine muhalefet etmeye başladı.

Şimdi merakla bekliyoruz: Büyükşehir Meclis Üyesi Kazım Kurt mu galip çıkacak, yoksa Odunpazarı Belediye Başkanı Kazım Kurt mu?
Bu sayın başkanın ilk çelişkisi değil elbette.
Halkçı lider imajıyla, makam otomobili olarak Vosvos kullanan Uruguay Devlet Başkanı Jose Mujica’yı Eskişehir’de ağırladı. Reklamını yaptı, bol bol fotoğraf çektirdi. Ama o mütevazı devlet başkanı 1970 model Vosvos’uyla gezerken, “halkçı” Kazım Kurt ultra lüks Volvo S90 makam aracıyla tur atıyordu. Sorsanız, “Tasarruf tedbirlerinden dolayı hizmet veremiyoruz” der.
Hangi yumruğunu havaya kaldıracağını karıştırsa da kendisi en büyük solcudur. Hayatı faşizme karşı savaşla geçmiştir. İnanmayan, bir akşam masasına otursun, bizzat dinlesin.
Hele gecenin ilerleyen saatlerinde, içine su katıldığında rengi değişen ateş suyunun dibi görüldükçe, öyle hikâyeler anlatır ki… Ertesi gün çekeceğiniz baş ağrısı da cabası.
Ama işin ironisi şu: Anti-faşist Kazım Kurt, Franco’nun en büyük destekçilerinden Salvador Dali’nin resim sergisini açar.
“Ben TOKİ’nin Eskişehir’deki uygulamalarını beğenmiyorum” der. Ama kendisi TOKİ’nin yaptığı lüks villada oturur.
Çok ince, çok naziktir. Devrimcileri unutturmaz, onlara saygı gösterir… Mesela, Uğur Mumcu’nun bombalı saldırıya uğradığı otomobil için anıt yapar. Her yıl gider, üzgün ve kızgın bir ifadeyle Mumcu’yu anar. Ama anıtın beş metre ötesinde lahmacun ve kebap salonlarına izin verir.
Sanat ve düşünce adamıdır aynı zamanda. Bir dönem simsiyah kıyafetlerle sahneye çıkıp şiirler okurdu. (Doğrusu, o şiirleri hiç özlemedik.)
Şiirleriyle sizi büyülediğini sanırken, konuşmaya başladığında kulaklarınızı ve beyninizi matkapla deliyormuş hissine kapılırsınız.
Kendisini aslında Roma’nın büyük hatibi Marcus Cicero’yla kıyaslamak haksızlık olur. Çünkü Kazım Kurt daha büyüktür. Nankör olan biziz…
Kadın haklarının yılmaz savunucusudur. Biraz zorlarsanız “Feminizm akımını ben başlattım” bile diyebilir. Ama aynı başkanın özel kalem müdürü, bir kadını sokak ortasında döver; Kazım Kurt için bu da gayet normaldir.
Bir başkan yardımcısı ile şehrin en ücra köşesindeki bir restoranda, yine en köşedeki masada otururken kentin tanınmış müteahhitlerinden biri güpegündüz saldırıya uğruyor. Ne talihsizlik! Ama talihsizlik bununla da bitmiyor; başka bir başkan yardımcısı da bu saldırıyı azmettirmekten yargılanıyor. Kazım Kurt ise bütün bu “tesadüflerin” arasında gülümsemeyi asla ihmal etmiyor.
Onda hikâyeler hiç bitmez…
Biz Kazım Başkanımızı gerçekten çok seviyoruz…
Acı olan şu ki: Gülüyoruz, eğleniyoruz ama bu portre, maalesef kentin büyük bölümünün yöneticisi. Biz de bu kentte yaşıyoruz.
İroninin bittiği yerde gerçek başlıyor: Ve gerçekler korkutuyor…