Site Rengi

DOLAR 34,7784
EURO 36,7823
ALTIN 2.946,32
BIST 10.081,00
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Eskişehir 16°C
Hafif Yağmurlu
Eskişehir
16°C
Hafif Yağmurlu
Pts 16°C
Sal 11°C
Çar 8°C
Per 6°C

Dert mi Deva mı?

13.10.2020
A+
A-

Türkiye siyasetindeki boşluk herkesin malumu. Varlığını kendi başarısından çok, muhalefetin başarısızlığına borçlu olan iktidarı ayakta tutan da bu… Güçlü bir alternatif yaratmayı beceremeyen partiler ve liderler var oldukça, normal süresi çoktan bitmiş bir maçta, uzatma süreleri de maçın kendisi kadar olur doğal olarak. Bugün yaşadığımız hal de budur. Kamuoyu yoklamalarında iktidar bloğundan eksilen oyun boşa çıkması ve diğer partilere yansımaması, bu boşluğun hala doldurulamadığının açık bir göstergesi. Özellikle Ak Parti’nin içinden çıkan partilerde iddialar büyük, söylemler ağız dolusu. Ama sonuca yansıyan bir şey var mı, yok. Demek ki ortada ciddi bir güven sorunu var. Ama gerçek olan bir şey var ki, eğer siyaset kısa vadede yeni bir mucizeye tanık olmazsa önümüzdeki dönemin siyasetini şekillendirecek olan malzeme de bu. O halde farklı bir şeyler yapmak, vatandaşta umut ve güven tazeleyecek yeni bir yol bulmak, yeni bir siyaset yapma biçimi geliştirmek lazım. İşe öncelikle Türkiye’ye kaptan köşkünden bakıp ahkam kesme alışkanlığını ve bunu siyaset yapmak olduğu zannını sonlandırmakla başlamak belki de en iyi yol. Halkın arasına karışmak, onun derdiyle hemhal olmak, ne yaşadığını, ne çektiğini görerek, kendisine dokunarak, dertleşerek anlamaya çalışmak gerek artık. Kandırılmaktan bıkmış usanmış, omuzlarına basarak kendine ikbal edinmeyi amaç edinmiş siyasetçilerden yılmış bir milletin güvenini ancak onlardan biri olarak yaratacağınız samimiyetle kazanabilirsiniz. Bunu genel başkanlar da yapacak, teşkilatlar da yapacak. Özellikle muhalefet partisinde siyaset yapıyorsanız ve medya ambargoları ile sesiniz soluğunuz iktidar tarafından kesilmişse, vatandaşa ulaşmanın en kestirme, hatta neredeyse tek yolu olarak teşkilatlar yapacak bunu. Öyle kendini paralayıp il başkanlığı kartvizitini cebine koymakla, sonra ‘Ali kıran baş kesen’liği marifet saymakla bitmiyor bu işler. Vatandaşın umuda ve güvene muhtaç hale geldiği bir ortamda, elindeki nimetin farkına varamayan, daha dün bir bugün iki, kendi teşkilatında bile güven bunalımı yaratan kafalarla hiç olmuyor.

Lafı Deva Partisi’ne, daha doğrusu Deva Partisi il teşkilatına getireceğim. Teşkilatlanma sürecinde hem genel merkez hem de il bazında en üst düzey partililerle yaptığımız istişarelerde Eskişehir siyasetine ilişkin ne yapılması ve ne yapılmaması gerektiği yönündeki görüşlerimi açıkça yüzlerine söylediğim için bugün burada ifade etmekte de bir beis görmüyorum doğrusu.

Malum, Deva Partisi bir an önce seçimlere girme yeterliliğini elde etmek amacıyla hızlı bir şekilde teşkilatlanma çalışmalarına başladı. Teşkilatlarını bir an önce kurmayı, kongrelerini tamamlayarak açıklanan ilk listede seçimlere girme yeterliliği kazanan partiler arasında yer almayı hedefledi. Bu acele, bana kalırsa yapılan en stratejik hatalardan biriydi. Sorun acele etmekte değil, atadıkları kurucu il başkanlarının bekleneni verip veremeyeceği meselesiydi bana göre. Ve ben siyasal ortamın sağladığı avantajları heba etmemek adına il başkanlarının ve teşkilatların önemini, bu konjonktürde kervanın yolda düzülemeyeceğini, partinin vitrini olacak bu yapılarda çıkan arızaların büyük baş ağrısı yaratacağını ve parti kurumsal kimliğine büyük zarar vereceğini dilim döndüğünce anlattım. Sonuçta kahin değiliz, işimiz bu…
Başka yerler şu aşamada beni çok ilgilendirmiyor; buyrun bakın Eskişehir’e… Deva Partisi il teşkilatı kurulduğu günden bu yana ortada yok. İlk günden beri il başkanı başta olmak üzere kafa karışıklığı yaratan ve sorgulanan isimlerle gündemde kaldı hep.

Atamanın yapıldığı ilk günden beri, insanları geçmişiyle değil, geleceğe ne katacağı ile değerlendirelim; biraz zaman tanımak lazım görüşünü savundum durdum hep. Lakin dakika bir gol bir, Tepebaşı krizi patlak verdi. İsmail Haşim Ateş, kendi görevlendirdiği kurucu ilçe başkanı Ebru Emre’yi görevden almak istedi. Genel merkez’e kadar intikal eden kriz, Ebru Emre’nin direnmesi nedeniyle hala çözülebilmiş değil. Parti daha başını dışarı çıkarmadan kurumsal yapıda ortaya çıkan bu kriz doğal olarak kamuoyuna da yansıdı. Görünen o ki, Ebru Emre krizi sadece il başkanı için değil, yönetimde yer alan pek çok kişi için de büyük bir sorun. Kadın kolları yöneticisi olarak görev aldığı Ak Parti’de 16 yıldır yapamadıklarını Deva çatısı altında yapma gayretinde olduğunu, Ak Parti içinden kendine yakın isimleri yanına almak için çabaladığını ve partiye fayda yerine zarar getirdiğini düşünenlerin sayısı az değil.

Kongre sürecine bakıldığında ortaya çıkan manzara ise Deva açısından içler acısı. Mevcut hal nedir bilmem ama görüntü o ki; vatandaş nezdinde partiye henüz teveccüh oluşmamış, hala mesafeli duruyor. Bugün tabela partilerinin bile en kötü 40-50 kişi ile kongre yaptığı bir dönemde büyük bir iddia ile ortaya çıkan Deva Partisi’nde 5 kişi ile kongre yapmayı kimseye anlatamazsınız. Böyle bir ortamda hangi büyük iddiayı ortaya atacaksınız? Size kim inanacak, kim neden güvenecek? Her şey bir yana, kendi teşkilatınız sizin arkanızdan nasıl yürüyecek? Genel merkez böyle bir garabetten ne fayda umacak? Kendi yaptığı listenin umudunu ve güvenini köreltmiş bir yönetici kime neyi anlatacak? Bu tablo devam ederse Ali Babacan gezi programına Eskişehir’i dahil etmeyi aklından bile geçirmez. Eh, liderin gelmediği, teşkilatın kurulurken dağıldığı, ülkeyi ve şehri bir yana bırakıp kendi derdine düşmüş bir yapıyı kim ne kadar ciddiye alır; doğrusu derin derin düşünmek lazım. Bu durum biraz olsun partiye umut bağlamış, kerhen de olsa oy vermeyi aklından geçirenler varsa, onları da bir kez daha düşünmeye itecek bir hal yaratıyor açıkçası…

Manzara bu iken tüm teşkilatı da zan altında bırakıp kimsenin hakkını yemeyelim. Şüphesiz bu durumun farkında olan ve çözüm için çabalayanlar da vardır. Ki, tüm rahatsızlıklarına rağmen vazgeçmeyen ve çıkış yolu arayan bir kadronun olduğunu biliyorum. Ancak zarar görmüş bir markayı tamir etmek, yeni bir marka yaratmaktan zordur. O nedenle işleri kolay değil. Ama, tüm bu garabetin dışında kalıp stratejik aklı ön plana alan, kriz yönetme becerisine sahip ve gerçekten politika üretme yeteneğini haiz kadrolarla yeni bir yola girmek imkansız da değil.
İl başkanı İsmail Haşem Ateş’in bu konuda fikri nedir, zikri ne olur göreceğiz lakin Deva Partisi’nde bu krizi teşkilat kadar, genel merkezin de önemsediğini ve üzerinde durduğunu biliyoruz. Ancak genel merkez, kurucu il başkanı olarak görevlendirdiği birini şu aşamada görevden almayı ya da açıktan müdahale etmeyi çok uygun ve akılcı bulmuyor. İyi bir ekonomist olan Ali Babacan bu konuda da fayda-maliyet hesabını yapmıştır herhalde… Zira imam-cemaat örneğinde olduğu gibi merkez teşkilatları sorunlu olan bir yapının taşra teşkilatlarından da hayır gelmeyeceği ortada. Bu noktada Odunpazarı teşkilatının Gökmen Göksel başkanlığında yaşanan bu süreçte kendini korumaya aldığını ve çatışmalardan uzak kendi stratejisini oluşturma çabasında olduğunu söyleyerek hakkını da teslim edelim ki arada kaynamasın. Eskişehir’in genç, akılcı ve vizyoner siyasetçilere ihtiyacı olduğu bir dönemde Gökmen Göksel’in yapıcı ve kucaklayıcı bir projeksiyonla işine odaklandığını görmek sevindirici. Umarız bu garabet içinde çabaları karşılıksız kalmaz.

Velhasıl kelam, ülkeye deva olma iddiası ile yola çıkan bir partinin kendi derdine deva aradığı bir süreçle karşı karşıyayız Eskişehir’de… Lakin ilgililerin devayı bulmak için önce hastalığı kabullenmeleri gerekir. Hastalığı yok sayarak, bana bir şey olmaz mantığı ile başınıza buyruk hareket ederseniz devayı değil belayı bulursunuz.
Selametle…

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.