Site Rengi

DOLAR 32,4375
EURO 34,7411
ALTIN 2.439,70
BIST 9.915,62
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Eskişehir 20°C
Az Bulutlu
Eskişehir
20°C
Az Bulutlu
Pts 22°C
Sal 17°C
Çar 20°C
Per 19°C

Erdağ, TRT Haber’in Konuğuydu

15.08.2019
A+
A-

Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İktisâd İdâri Billimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ramazan Erdağ, geçtiğimiz pazar akşamı TRT Haber özel yayınının konuğu oldu. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Afrin’e yönelik 17 gün önce başlattığı Zeytin Dalı Harekâtı’nın değerlendirildiği programda Erdağ, önemli açıklamalarda ve tespitlerde bulundu.

Erdağ, kendisine yöneltilen; bunca tehcire sebeb olan ve çocukları savaştıran PKK-PYD-YPG terör örgütünün uluslararası destek görmesinin nasıl yorumlamak lâzım sorusuna; "1. Körfez Harekâtı’ndan sonra Irak’ın kuzeyinin Türkiye için ciddî bir güvenlik tehdidi hâline gelmiş olduğunu belirterek; “Türkiye’nin Suriye’deki olaylar ortaya çıkmaya başladıktan sonra, Suriye’nin kuzeyinin güvenlikli bölge oluşturulması ve bu bölgenin her türlü terör unsurundan temizlenmesine yönelik argümanların arka planında Türkiye’nin aslında Irak benzeri, kuzey Suriye sorunu yaşamak istememesi yatıyordu. Ancak Türkiye’nin tüm taleplerine rağmen, bu istekler gerçekleşmedi ve Türkiye bu anlamda Kuzey Irak’tan sonra Kuzey Suriye gibi PKK’nın güçleneceği yeni bir alanı oluşturmuş oldu. PKK, günümüzde Suriye’deki yansıyan YPG, PYD, DSG versiyonlarıyla, adını ne şekilde kısaltırsak kısaltalım aynı amaca hizmet eden bir terör unsurunu ifade ediyor ve Suriye’deki olaylar kontrolden çıkıp kuzey bölge ciddî anlamda güvenlik riskine dönüştükten sonra özellikle DEAŞ’ın Irak-Suriye sınırında fiîli olarak ortadan kaldırılması PKK’ya ciddî bir alan açmış oldu. PKK’nın YPG, PYD gibi farklı isimlerle, DSG gibi yeni versiyonlarla sahaya sürülmesinin temel amaçlarından bir tanesi uluslararası aktörlerin bu vekâalet savaşlarında kendilerine bir araç, tâbir-i câizse bir maşa olarak kullanabilmeleri için bir oluşum oluşturdu. Yani biz PYD, YPG dediğimiz yapının içinde açıkça PKK’yı görüyoruz. ABD’nin ve birçok Avrupa ülkesinin terör listesinde yer alan bir örgütün, doğrudan Amerika ya da bir diğer ülkeler tarafından desteklenmesinin belki ilk ânda rahatsızlıklar nedeniyle isim değişiklikleri ile PKK sahada kullanılmış oluyor. Tabii ki bunun ulusal ilişkiler boyutunda vekâlet savaşları yönünde ciddi bir gayr-i ahlâkî boyutu var. Realizm’in ya da Realist Uluslararası İlişkiler teorisi ki; ulusalarası ilişkilere en hâkim olan devlet aktörünü baz alan bir yapıyı ifade ediyor. Dolayısıyla yakın dönemde devlet dışı aktörlerin, özellikle terör örgütlerinin sahada kullanılmış olması uluslararası ilişkilerin doğasına da aykırı olduğunu söyleyebiliriz.” şeklinde cevap verdi.

“Türkiye Siyasi İrade İle Savunma Sanayisini Geliştirdi”

Daha sonra moderatörün, milli ve yerli silahlarla operasyonun yürütüldüğünü ifâde ederek, bu silahların, bi’l-hassâ SİHAların -silahı insansız hava aracı- operasyona katkısını sorması üzerine Erdağ şöyle yanıt verdi:

"Milli silahlar meselesinde, Türkiye soğuk savaş başladığından itibaren bu meseleye ciddi bir şekilde eğilmeye başladı. Mâlmunuz Türkiye Batı Bloğu’nda kendisine yer tuttuktan sonra hem Truman Doktrini, hem Marshall yardım planlarıyla askerî anlamda hem hibe yoluyla, hem kredilerle silah sistemlerini telâkkî etmeye başlamıştır. Ama Kıbrıs Harekâtı’nda bu silahların kullanılma noktasında kısıtlama ortaya çıktıktan sonra, Türkiye’nin savunma sanayiini millîleştirmeye ciddî bir ihtiyâcı olduğunu anlamış oldu. Bu tecrübe geçmişe dayanıyor diyebiliriz. Türkiye’nin Savunma Sanayi İcraâ Komitesi’nin, sayın Cumhurbaşkanımızın ve sayın başbakanımızın siyâsi kararlılıklarıyla birlikte almış oldukları tedârik kararları, yatırım bütçelerinin yönlendirilmiş olması önemli. Burada ciddî bir siyâsi irâde söz konusu. Türkiye siyâsi bir irâdeyle hem kamu sektörünün, hem özel sektörün savunma sanayi konusunda geliştirmiş, teşvik etmiş oldu. Hibryd Savaşlar önemli. Çünkü  sahada biz görüyoruz ki; hem konvansiyonel dediğimiz tank, top vb silahlar kullanılıyor; hem de Türkiye’nin son derece üstün bir şekilde ürettiği SİHALAR ki bunlar sivil kayıpların önlenmesi ve operasyonların sürâtli bir şekilde istenen hedeflere ulaşması ciddî katkı sağlıyor. Benim burada dikkat çekmek istediğim bir diğer husus ise Türiye savunma sanayisinde kendine yeterli bir duruma geldiği gibi, aynı zamanda ihrâcatçı bir ülke konumuna da yükselmiş oldu ve şu anda sahada gururla gördüğümüz kullanılan silahların birçoğunun artık diğer ülkelere de ihracatının söz konusu olduğunu görüyoruz. Bu anlamda, Türkiye’nin iki alanda da tecrübe kazanması söz konusu… Bölgede Türkiye’nin sesi yükseliyor, bu önemli ama burada Türkiye’den başka sesi yükselmesi gereken aktörlere de ciddî bir mesaj var. Burada sayın başbakanımızın az önce canlı yayında da ifâde ettiği gibi bu bölgede, sahada olması gereken büyük, orta ya da lokal düzeydeki güçlerin stratejik tercih yapmaları gerekiyor. Eğer ki siz Suriye’nin kuzeyini sitikrârlı hâle getirmek istiyorsanız, bölgeyi tam anlamıyla terörden arındırmış hâle getirmek istiyorsanız önünüzde somut iki tâne örnek var. Bir tanesi Fırat Kalkanı Harekâtı, bir diğeri de Zeytin Dalı Harekâtı…

Daha sonra diğer konukların adalet vurgulu sözlerine binâen Erdağ da: “Adâlet vurgusu önemli. Türkiye’nin özellikle Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekâtları’nda aslında ortaya koymaya çalıştığı da bu. Yani bölgeye, kalıcı barış ve istikrârı getirmiş olmak ama tabii ki bunu adalet vurgusuyla yerine getirmiş olacak. Çünkü Türkiye’nin harekâtı planlama aşamasına baktığımız zaman, aslında bütün argümanlarını bu kalıcı barış ve istikrârın tesis edilmesi yönünde kullandığını görüyoruz ve Türkiye sadece sahada askerî gücüyle değil, adâleti ve insâni yönüyle sahada kullanılacak KIZILAY, AFAD gibi insani yardım koridorunu da bu anlamda açacak ciddi argümanları da büyük bir ustalıkla kullanıyor ama siyasi söylem bu iki harekâtta da karşılığını bulmuş oluyor."

ÖSO, Zeytin Dalı Harekâtı’nın Neresinde?

Erdağ, ÖSO tartışmalarına ilişkin de:
"Şunu sormamız gerekiyor: ÖSO, bu harekâtın neresinde? Yani Türkiye’deki iç kamuoyunda ÖSO’nun ilişkin tartışmalarda, sanki Türk Silahlı Kuvvetleri’nden rol çalıyormuş gibi, Türk Silahlı Kuvvetleri’nden daha çok ön plana çıkıyormuş gibi bir tartışmanın yürütüldüğünü görüyoruz Ancak harekâtın doğasına baktığımız zaman harekât üç aşamadan oluşuyor. Yani stratejik seviyede, siyasi bir kararlılık var. Sayın cumhurbaşkanımız; defaâtle Afrin Bölgesi’nin terörden temizlenmesi gerektiğini, eğer bu temizliğin yapılmadığı takdirde, Türkiye’nin meşru müdafaâ hakkını kullanacağını defaâtle ifâde etti ve bu karşılık bulmayınca askerî harekât kararı alındı. Bu siyasi irâdeyi ve kararlılığı ifâde ediyor. Bu irade ortaya çıktıktan sonra harekâtın operatif seviyesi ortaya çıktı. Genelkurmay Başkanlığına burada bir görev verilmiş oldu. Genelkurmay Başkanlığı da almış olduğu siyasi direktif, siyasi hedefler doğrultusunda bu harekâtı planladı, bu harekâtta ciddi, müşterek bir hareket planlaması yapıldığını görüyoruz. Özellikle Fethullahçı Terör Örgütü’nün 15 Temmuz Darbe Girişimi’nden sonra, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin harekât yeteneğine ilişkin tereddütle ilgili tartışmalar yapılırken; tam aksime Türkiye’nin müşterek harekât kabiliyetinin arttığını görüyoruz. Peki müşterek harekât ne demek? Bu çok önemli. Türkiye’nin “hybrid savaşlar” dediğimiz sürecin içerisinde müşterek harekât var. Yani hava kuvvetleri bir yanda, SİHALAR bir yandan, sahada özek kuvvetler bir yandan ve en son üçüncü aşamada taktik seviyesinde de Özgür Suriye Ordusu da sahada. Bu bahsettiğimiz harekâtın bir unsuru olarak sahada yer almış oluyor. Dolayısıyla bu üç aşamalı plan içerisinde, üçüncü aşamada fiilen sahadaki harekâtın icrâ edilmesinden sorumlular ve Türkiye’nin siyasi kararlılığı, Genelkurmay Başkanlığı’nın operatif seviyedeki harekât planlamasıyla ilgili, kamuoyunda tartışıldığı yönüyle de hiç de siyasi, askerî anlamda öne çıktığını ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin başarısını gölgelediğini asla söyleyemeyiz. Ancak Türk Silahlı Kuvvetleri’nin sahadaki taktiksel başarısını artıracak, katkı sağlayacak ki sahayı da biliyor olmalarının üstünlüğüyle sahada katkı sağladığını söyleyebiliriz." diye konuştu.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.