Kentin Akciğerleri Ahmet Ataç’ın İmzası ile İmara Açılıverdi
Biraz benim yaşımda olanlar hatırlayacaklardır.
Hani bir zamanlar bir kamuoyundaki adıyla bilinen fabrikalar bölgesi vardı.
Eskişehir Cumhuriyet döneminde kurulan organize sanayi bölgesi…
DDY’ları, Tülomsaş, kiremit, tuğla ve un fabrikaları, enerji üretim tesisleri, makine fabrikası, bisküvi fabrikası, jant fabrikası, kerestehaneler bu bölgede toplanmıştı…
Bölge buram buram rant kokuyordu. Birçok RANT sever buraların imara açılması için yoğun bir politik baskılar yapıyordu.
Planlar yapılmıştı ama bu bölge pas geçilmişti.
Rahmetli Selami Vardar döneminde, bu bölgenin imara açılmaması için plan notu koymuştu.
“Ayrıntılı planı sonradan yapılacak rezerv alan” olarak adlandırılmıştı.
Kısacası şu; benden sonra gelecek olan yönetimler kıymetli olan bu yerlere sahip çıkarak, bu bölgeyi imara açarken, planlar yapılırken Eskişehir’in önceliklerini, gelecekteki kuşakları da dikkate alarak planlama yapsınlar diye hediye etmişti...
BÜYÜKERŞEN BU BÖLGENİN RANTA KURBAN EDİLMEMESİ İÇİN ÇIRPINIP DURMUŞTU.
Bu bölge için Sayın Büyükerşen 1992’li yıllarda şunları söylüyordu:
İmara açılmasın.
Burası “hayd” park olsun
Bir “regent” park olsun.
Hiçbir yetkisi, birikimi ve bilgisi olmayan Ahmet Ataç bile demeç verme hastalığına tutulmuş, hocasıyla benzer görüşleri savunuyordu.
Burası imara açılırsa “şehir zehirlenir” diyordu.
Demokratik kitle örgütleri, sivil toplum örgütleri, Soydaş döneminde yapılan planlara karşı çıkarak planları engellemişlerdi.
Şehir ayağa kalkmıştı.
Eski tüfekler DSP’li belediye meclis üyeleri ve demokrasi platformu öncüydü.
Bu bölge “haydpark” olsun diyenler hep birlikte büyük bir sivil direniş sergilediler.
Bunların içinde Murat Vural da yer alıyordu.
Sonraları, akademisyen Murat Vural bu direnişi belgesel kitap haline getirdi.
Adı da: “BİR KENTİN ÇIĞLIĞI”, Demokrasi Platformu yayınlarından.
19 Nisan 1999’da DSP üç belediyeyi de aldı.
Odunpazarı’nda İ, Haşim Ateş.
Tepebaşı’nda Ahmet Ataç.
Büyükşehir’de Yılmaz Büyükerşen seçilmişlerdi.
Artık Eskişehir emin ellerdeydi. Tepebaşı’nda yer alan kentin gözbebeği Fabrikalar Bölgesi kesinlikle betonlaşmayacaktı, imara açılmayacaktı.
Yeşilciler memnundu.
Atatürkçüler memnundu.
Çevreciler memnundu.
Basın memnundu.
Köşeden yazanlar memnundu.
Çünkü kazanmışlardı.
Bölge bir “regent park” olacaktı..
Hayallerimiz böyleydi. Öyle ya kamu oyu da arkalarındaydı.
AMA ÖYLE OLMADI… KENTİN AKCİĞERLERİ AHMET ATAÇ VE YILMAZ BÜYÜKERŞEN’İN İMZALARI İLE İMARA AÇILIVERDİ.
Kısa bir süre sonra 17 Ağustos’ta büyük bir deprem yaşamıştı Türkiye…
Özellikle Marmara bölgesi çok etkilenmişti.
Ülkemiz deprem gerçeği ile yüzleşmişti.
Eskişehir’de Tarhan Apartmanı yıkılmış 33 şehit verilmişti.
Büyükerşen de bu gerçekle yüzleşmişti.
Geçici olarak bütün inşaatlar durdurulmuştu.
İmar revizyon planları bu deprem gerçeği doğrultusunda yapılacaktı.
Ne kadar da ümitlenmiştim.
Artık Eskişehir parsel parsel rant simsarların kucağına atılmayacaktı.
Rantçılara göz açtırılmayacaktı.
Kabak, kavun, soğan, pırasa, mısır ekilen tarlalar imara açılmayacaktı.
MASAL DÜNYASINDA BİZLERE MASALLAR ANLATMIŞLAR
Aaaaaa bir baktık.
Bize masal anlatmışlar meğerse!..
Masal dünyasından…
Bakın, Murat Vural 29 haziran 2009 tarihli Sakarya gazetesindeki köşesinde ne yazmış:
“FABRİKALAR BÖLGESİ konusunda aldatıldığımızı ve yenildiğimizi kabul ediyorum…”
Atatürkçülüğünden asla şüphe etmediğimiz Murat Vural’dan bir daha ses soluk çıkmadı.
Aldatılmak size çağrışım yapıyor mu?
Aldatıldığını söyleyen Tayyip Erdoğan da var değil mi?
Hem de paralelciler tarafından.
Kentin “akciğerleri” denilen yerler imara açılıyordu artık.
Parsel parsel!
Plan değişiklerin altında, Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen’in ve Ahmet Ataç’ın belediye başkanı olarak imzaları var.
Arazi simsarları devreye girdi.
Araziler, bu yıllar içinde, sürekli el değiştirdiler.
Komisyoncular parça başı çalışarak havadan zengin oldular. Eskişehirli olmayan türedi zenginler ortaya çıktı. Basın ve TV yayımcılık dünyasına el attılar. Üç kuruşa satın aldıkları, zarfladıkları niteliksiz, birikimsiz köşeden yazar müsveddelerini propaganda amacıyla kullandılar.
Kurdukları ticari ilişkilerle zenginleştiler. Belediyelerden reklam, düğün salonları diğer hizmetlerini satın aldılar.
Karşılığında, belediyelerin yapılmamış işlerini propagandasını yaptılar.
****
İmar planları kaşla göz arasında değiştirildi. Şehrin göbeğine bombalar konuldu.. Sözde “çağdaşlık” adına, AVM’ler yapıldı.
Şehir, Eskişehir’dir denildi.
15 katlı yapılar şehri sarmaya başladı.
Şehri görmeye gelenler bile oldu.
Konaklama tesisleri yapıldı.
Yolları unutuldu, otoparkları unutuldu.
İnşaatlar hâlâ yükseliyor.
Tepebaşı har vurup harman savurunca deniz bitti… Şimdi, rant bitince eldeki değerli arsalar satılmaya başlandı.
Kısacası belediyelerdeki kötü yönetimler, iflasın eşiğine getirdi.
BİR ZAMANLAR HAKSIZLIĞA SES ÇIKARTANLAR NEDENSE ŞİMDİLERDE SUS PUS OLMUŞLAR…
Murat Vural, Sakarya’da haftada bir yazı yazan bir akademisyen. Yazısına devam ediyor:
“Önce şunu rica ediyorum: “Bir Kentin Çığlığı” isimli kitabı olur da bir yerlerde görürseniz, hemen yırtıp atın.
Zira, bir kentin merkezini rant alanından çıkartıp, Halkın soluk alıp verdiği bir yeşil alana dönüştürme mücadelesinin anlatıldığı kitapta, o dönemde karşı görüşler verip, bölge imara değil yeşile açılmalıdır diyenler, daha sonra bölgenin konutla dolmasına seyirci kalmışlardır.
Bu nedenle aman kitabı okumayın ve derhal imha edin.
“Bir Kentin Çığlığı” isimli kitabı yazdığımda 1996 yılıydı.
Kentte büyük heyecan ve direniş oluşmuştu.
Nasıl olduysa, Eskişehir çanağındaki son kalan bölgenin, büyük bir konutlaşmaya açıldığını bazı DSP’li meclis üyeleri fark etmiş ve bunun önüne geçmek için konuyu kentin gündemine taşımıştı.
Demokratik kitle örgütleri, üniversite, gazeteler, ben başta olmak üzere yerel basın, bu mücadelenin tarihi tanıklarıyız.
Tepebaşı Belediyesi’ne karşı topyekün bir “Yeşil Alan” savunması başlatmıştık.
Katılmayan tek örgüt gariptir ama, Mimarlar Odası’ydı.
Konutlaşmayı savunuyorlardı, iş yapacaklardı herhalde.
Bir de her zaman kazanan “konut tacirleri.”
Bursa-Ankara Çevreyolu, İsmet İnönü Caddesi ve Demiryolları arasında kalan, Eskişehir’in merkezinde, üzerinde un, kiremit gibi fabrikaların olduğu 621 bin metrekarelik alan, kentin yeşil alana ve akciğere sahip olması için son şansıydı.
Hem de Büyükerşen ve Ataç imzalı planlarda.
Eskişehir Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü de koruyordu sözde bu alanları.
Sadece, Esparkın olduğu yerde bacalar yer değiştirivermişti.
Şu köşeden bu köşeye…
Haydi, yallah hop hop.
Sadece iş bilenlere işleri havale edin… Yeter.
Uçtu uçtu kuş uçtu misali, mühendisler un fabrikası uçuvermişti.
Yerine, Aaaa Veee Meeeee! konuvermişti.
Sahibi de, alnından öpülmüştü Büyükerşen tarafından.
İşte geçtiğimiz mart ayında büyükşehirde bir madde kabul edilmişti.”KIZILYER’in imara açılması.
Tam 75 hektarlık alan…
Yani 750 bin metrekare…
Eskişehir’in en 1. Sınıf tarım arazisi
Adam diksen adam çıkar…
Meclisteydim.
Kabul edenler:
AKP’lisi, CHP’lisi Mecliste bütün eller havada.
Oy birliği ile kabul edilmiştir.
Bir de teşekkür var AKP’li meclis üyesinden.
Hani on dönüm bostan yan gel Osman.
Bir bakmışsın müteahhitler öpülüverir.
Sırada öpülecekler de var merak etmeyin.
Kemal Kılıçdaroğlu ne demiş İ. Melih Gökçek için:
“Ankara’yı parsel parsel satmışlar.Arkasından ekliyor.
“Ankara parsel parsel satılırken siz neredeydiniz” diye soruyor?
Acaba? Sayın Kılıçdaroğlu’nun Eskişehir’den haberi var mı?
Ne gezer!
Sadece sıralamada ilk 3’e kime koyayım düşüncesinde.
Çok sıkıştı mı sorar hocasına.
Nasıl olsa bir bilen değil mi?“Eskişehir parsel parsel arazi simsarlarına peşkeş çekilirken sayın Kılıçdaroğlu; siz nerelerdeydiniz?” diye sorarlar adama.
Bakın yazının sonunda Murat Vural ne diyor:
“Bir kentte ilk kez konutlaşmaya karşı yeşil alan mücadelesi yapılıyordu ve bu belgelenmesi gereken bir mücadeleydi.
Kente bir akciğer kazandırma, ranta teslim etmeme, çirkinleştirmeme mücadelesiydi bu.
Beton, konut ve rant sevenlere, diğer deyişle cebi para, gözü hırsla dolu olanlara karşı, Yeşil Sevenlerin, umutlarından başka hiçbir şeyi olmayan züğürtlerin mücadelesiydi bu.
Güzel bir park alanına sahip olmanın hayaliydi.”
Sonuç? Tabii ki yenildik. Nasıl kazanabilirdik ki?
Siz hiç çevre diyenlerin kazandığını gördünüz mü?
Her zaman olduğu gibi, ranttan, betondan yana olanlar kazandı, biz kaybettik.
Bakın 62 hektarlık arazi ne hale geldi.
Oraya o çirkin ve mimari açıdan beş para etmez konutları dikip, çocukları, gençleri, yaşlıları büyük bir parktan mahrum edenler şimdi mutludurlar.
Neyse, 2×2 metrelik çukurda doyarlar nasılsa!.
Ama asıl hüzün veren ne biliyor musunuz?
“Aynı tarafta olanların ihaneti”
Evet, aynı tarafta olanların ihaneti çok acıdır.
Acaba, Sayın Murat Vural, bu planların altında kimlerin imzaları olduğunu biliyor mu?
Biliyordur herhalde?
Neyse, o mücadelenin önderlerinden Murat Vural’ın en yakın arkadaşları, şimdilerde parsel parsel imza sahiplerinin bulunduğu makamlarda, el pençe divan “tabasbus” etmektedirler.
Acaba bunları da biliyor mu? Nereden bilecek… O yürek onlarda yok ki!
Tüm Atatürkçülere duyurulur!
GÜNÜN SÖZÜ
‘Hangi limanı hedefini bilmeyen gemiye, hiçbir rüzgâr yardımcı olmaz.’
Seneca