Site Rengi

DOLAR 32,4375
EURO 34,7411
ALTIN 2.439,70
BIST 9.915,62
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Eskişehir 20°C
Az Bulutlu
Eskişehir
20°C
Az Bulutlu
Pts 22°C
Sal 16°C
Çar 20°C
Per 19°C

Prof. Dr. Nedim Ünal: ‘O Dönemde Belediye Başkanının Yaptığını İlk Defa Açıklıyorum’

15.08.2019
A+
A-

Haber Ötesi ve Mavi Radyo ortak canlı yayın konuğumuz Türk Ocağı Başkanı Prof. Dr. Nedim Ünal oldu.

Prof. Dr. Nedim Ünal konuşmasına “Türkiye iyi olursa bizler de iyiyiz, Türkiye huzursuz olursa bizler de huzursuzuz. Türk Milleti var olursa biz varız” Diyerek başladı. Daha sonra kendisini tanıtarak devam etti: “1952 Elbistan doğumluyum. Üniversiteyi Ankara’da bitirdim. Ankara Tıp ve Anatomi bölümüne asistan olarak görevlendirildim. Daha sonra 1980 de Eskişehir’e geldim. O günden bu tarafa, O günkü adı ile Anadolu, sonra değiştirilmiş adı ile Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesinde Anatomi anabilim dalı öğretim üyesi olarak çalışıyoruz. Evliyim. 4 çocuklu, iki torunlu bir adamım.

Türk Ocağı kurulumu ve teşkilatlanması…

20. yüzyılın başlarında Türkiye çok büyük sıkıntıdaydı. Birinci Balkan faciası yaşanmış. O coğrafya da yaşayan insanların birçoğu katledilmiş, Geriye kalanların birazı da Anadolu’ya hicret etmek durumunda kalmış. Ne zaman 1877/78. Sonra 1911’ler de aynı topraklarda, o zaman ki Rusların tahriki ile çok büyük kalkışmalar başlamış. O zamana kadar milleti ile bütünleşmiş Osmanlı ile birlikte yaşamış olan o coğrafyada ki insanlar kimler: Sırplar, Hırvatlar, Makedonlar, Bulgarlar devlete karşı isyana kalkışmışlar. Ruslar bunların arakasında destekti. Osmanlı’da yorulmuştu ve bütün dünya siyaseti /politikası, Osmanlı devletini bölmenin, parçalamanın derdindeydi.

Şu anda Anadolu’da yapılmaya çalışılan kirli etnik kalkışmanın tecrübesi bu coğrafyalarda yaşandı. Daha sonra Ortodoks Papazların öncülüğünde masum halkı katlettiler, çocukları öldürdüler, hamile kadınlara işkence yaptılar. 1911/12 yıllarına gelindiğinde 2. Balkan Harbi başladı. Halk fırkalara bölündü. Osmanlı Subayları siyasi bölünmeler neticesinde 1 milyonu aşan ordumuza rağmen 23 gün içerisinde oradan çekilmek, hatta bir kurşun atmadan Selanik’i Yunanlılara teslim etmek zorunda kaldılar. O zaman ki subay mekteplerinde okuyan gençler dediler ki: bu devletin, milletin hali ne olacak ? Biz 550 sene Vatan yaptığımız bu topraklarda Dünya’nın en büyük üç devleti arasında olan Devlet-i Aliyye’nin temelleri gidiyor, yıkılıyor. “Bize düşen vazife ne?” diye, o çocuklar Karaca Ahmet mezarlığında mezar taşlarının arasında bir seher vakti, toplandılar. “Osmanlı Cihan Devletinin hali ne olacak?” diye düşünen gençler Ezan vakti tefekkürlerinin neticesinde bir mektup kaleme aldılar. Bana göre Türk Edebiyatı’nın en muhteşem mektubu budur. Gençler bu mektupları tüm bilim ve fikir adamlarına gönderdiler. Bu mektupta özellikle şu deniyordu: Buyurunuz ey büyüklerimiz, bizim fedakarlıklarımızla, kanlarımızla, canlarımızla bir siyaset kurunuz. Bu cemiyet kesinlikle siyasetle uğraşmasın.” Kısa zaman içinde ordunun içindeki siyasi yapılanmaların neye mal olduğunu gördüler. “Siyaset üstü olsun ziraat, ticaret, sanayi, ilimde, milleti kalkındırsın ve geliştirsin. Bunun için Türk gençliği olarak biz her türlü fedakarlığa hazırız”. Dediler. Özetle mektup buydu. Bu mektubu alan tüm büyükler bir araya gelip o gencin önerisi ile “Türk ocakları” cemiyetini kurdular. Mehmet Emin Beyin Erzurum’a vali olarak atanmasından sonra 1912’nin Mart ayının 25 inde Türk Ocakları resmen kuruldu. Öyle bir şeydi ki millet yılgın, yarından ümitsiz, ne yapacağını bilmiyor durumda iken kendilerine sahip çıkacak kendilerini derleyip toparlayacak bir ümit kaynağı, bir ümit ışığı arıyorlardı. Türk Ocakları milletin bu beklentilerine cevap verecek şekilde doğdu ve Türk milleti tarafından destek gördü. Türk Ocakları Anadolu’nun hemen her yerinde şubeler açtı.

Atatürk’ün milli mücadele döneminde ilk uğradığı yer Türk Ocakları. Türk Ocaklarında bulunan gençlerle sohbet ediyor. Oradan kendi partisi olan Cumhuriyet Fırkasına geçiyor ve orada nasihat ediyor. Türk Ocakları gibi olun. Türk ocakları kapatıldı ve daha sonra 1949’da yeniden açıldı, tüm Türkiye’de Türk ocakları. Ama eskisi gibi aktif olamadı. Sonra 1986 da Türk Ocakları yeniden aktif hale getirildi. Türk Ocağı ilk kuruluşundan bugüne 106. yaşında.

Türk Ocağı faaliyetleri

Türk ocakları milletin gören gözü, işiten kulağı oldu. Türk Ocakları yanmış, yıkılmış bitmiş bir Türkiye’de önce burada gelişmiş kaliteli, entelektüel nesiller yetiştirmek derdinde. Türkiye’nin beka meselesi kaliteli bir nesil yetiştirme derdinde. Türk Ocakları bulunduğu şehrin gözü kulağı olacak. Milletine sahip çıkacak.

Türk Ocakları yapmış olduğu yayınlarla, çalıştaylarla, konferanslarla milletin kültür ve eğitim seviyesini yükselterek destekleyecek. 1988’den bu yana Ramazan Ayından bu yana Ramazan Konferansları yapıyoruz. Geçenlerde sayın Cumhurbaşkanı herkesi uyardı, din adına konuşan din adamlarının güncellenmesi gerektiğini söyledi ve feryat etti. İyi yetişmiş İslam’ı en iyi şekilde bilen bilim adamlarını bu şehre getirdik. Onun dışında seri konferanslar yapıyoruz. Adına “konak sohbetleri” dedik. Şehrimizin bilinen gelişmiş otellerinden birinde ailelerle birlikte Divan Otelde aylık toplantılar yapıyoruz. Daha çok entelektüel içerikli toplantılar. Örneğin: Afrin, Ortadoğu, Ömer Faruk Hoca ile Kudüs meselesini konuşacağız. Üç gün sonra Cuma akşamında tüm halkımız davetlidir. Bu arada Türk Ocağını arayıp isimlerini yazdırıp gelebilirler. İletişim için: 221 41 41 numaralı hattan randevu alıp gelebilirler.

Burada ilk defa söylüyorum.

Geçmiş dönemdeki belediye başkanı Ocak binasını bize vermedi. 5 /6 sene önce Odunpazarı’nda bu bina meczup bir şekildeydi. Odunpazarı Belediyesi ile görüştük. Vali beyle de görüştük. O zamanki vali sayın Koçdemir’di. 29 yıllığına bu binayı restore ettirdik. O zaman ki belediye başkanı bu binayı bize vermemeyi kafasına koymuş. Bu binayı bir gün önce bize vereceğini söyleyen belediye başkanı, bir gün sonra bu binayı ihaleye sundu. Kiralayanlar belediye ile anlaşmalıydı. Daha sonra ihaleden vazgeçtiler bina kaldı. Daha sonra Türk Dünyası Kültür başkenti kendi restore ettiği binayı maalesef belediyeye büyük paralar ödeyerek kiraladılar. Türk Dünyası Vakfı bu binaya taşındı. Fakat o bina onlara uygun değildi. Onlar yeni bina yaptırıp oraya geçtiler. Gençlik spor müdürlüğüne verdiler. Sonra bakıldı ki yok olmayacak, amacı için yapılan asıl sahiplerine Türk Ocaklarına kiralamak zorunda kaldılar. Şimdi biz 20 yıllığına o binada bulunacağız.

Afrin’e giden o kahraman evladımız, “Kızılelma’ya gidiyorum…”

Ailenize ne demek istiyorsunuz?

– “beklemesinler”…

Bu çocuğumuz şehit oldu. Bu ruh Çanakkale ruhu, bu ruh Sakarya’ da ki ruh. Bu ruh olmasa Afrin’de olmaz. Bu ruh olmasa hiçbir şey olmaz. En son Eskişehirli şehit çocuğumuzun bıraktığı vasiyet, o ne muhteşem bir vasiyetti. İnsan eti kemiği iliklerine kadar titriyor. Bu millet hiç beklenmediği anda ayağa kalkar ve daha önce meydana getirdiği gibi zafer sahibi olur. O çocukların hepsinin alnından öpüyorum.

Belediye fonda para toparlayıp, toplanan para ile otopark üretmek mecburiyetinde. Bu ürettiği otoparkları kendisi işletemez. Bu otoparkları insanlara tesis etmek zorunda. Mahkemeye vereceğiz. Mahkemeye veren kazanır. Bazen isyan ediyorsunuz, belediye meclis üyeleri ne yapıyor. 5 şeritli yolda insanlar 2 şerit kullanıyor. Peki bu sorunlara kim çözüm getirecek. Tabii ki belediye getirecek. Türkiye’nin en pahalı şehir suyunu kullanıyoruz ve bu su içilme kalitesinde değil. İçme suyu diye kalabak suyu alıyoruz. Her evin ödediği para büyükşehirlerden daha fazla. Bu konuyu ayrıca konuşmak lazım. Canım sıkılıyor, ruhum daralıyor. Şehrin meselelerine sahip çıkıyoruz. Şehrin sorunları bizim sorunlarımız. Ama bu şehrin sorunlarını konuşmamız yetmiyor. Şehrin siyasileri, meclis üyeleri bu meselelere sahip çıkmaları gerekir”. Diyerek sözlerini tamamladı.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.