Sanat Yaşamın Parçasıdır
SANAT YAŞAMIN PARÇASIDIR.
YARADAN evreni yaratırken sanatını icra etmiştir.
Baktığınızda görürsünüz bunları.
Gecesini, gündüzünü, buzunu, sıcağını, denizini,gölünü, ormanını, çayırını, çimenini, çiçeğini,zakkumunu, yıldızını, gezegenlerini.
Saymakla bitmez bu sanatın görselleri.
Görmek isteyene!
İnsanlık için sanat, harfler kelimelere, kelimelercümlelere dönüştüğünde başlar.
Elbette, bunun böyle olmadığını düşünenler de vardır. İçirik zenginliğinden yoksun, kuru, cılız cümlelerinin içinden zorlamalarla anlam devşirmeye çalışırken, suların içinde kalmış, çürümüş, kurumuş ağaçlar gibi bataklığın içinde kala kalmışlardır.
İstelerse de kurtulamazlar bataklıktan. Üzerlerinde her türlü sivrisinekler vızıldayarakasalak bir yaşam alanı bulmuşlardır.
İnsanların, arılara, kelebeklere ihtiyacı vardır.
Hohenheim diyor ki, “Her şey birbiriyle ilişkilidir. Gök ve yer, hava ve su. Her şey ancak bir şeydir, ne iki ne üç, ancak bir. Birlikte olmadıkları yerde, yalnızca tamamlanmamış bir eser vardır.”
Ne kadar anlamlı bir söz değil mi?
Yaşamın Diyalektiği de böyledir.
Her şey birbirleriyle ilintilidir ve tesadüf değildir.
Her şeyi yaratan bir yaratıcı vardır…
Varlıkların tek sahibi yüce YARADAN’ dır.
****
Bu ilişkileri kurabilme becerisi ise bilgiden başlar, sevgiyle devam eder, akıl ile güzelleşir, hayatın içine taşındığı zaman tamamlanır.
İşte buna, yaşamın felsefesi de deniliyor.
İlk çağ düşünürlerinden bu güne tartışılagelmiştir.
“Yaşıyorum o halde varım”.
Varlık meselesi aynı zamanda var olmaktır.
Neden varız?
POLİTİKADA HER YOL MÜBAH ANLAYIŞI BİZLERİ PAÇOZLAŞMAYA GÖTÜRÜR.
Politikada, hep ‘falsolu vuruş’ un etik olup olmadığını tartışılmıştır. 2018 seçimleri böyledir.
Makyavelizm’in bizlere bulaştırdığı bir hastalık.
“Kazanmak için her yol mubah”!.
Mesela, YSK son dakika kararları ile Fasolukararlar vermiştir. Sözde en üst düzeyde hâkimler var ya YSK da.
Politikada seçmenler ‘Tribündeki seyirciler”gibidirler.
Bir siyasi analiz yorumunu, ya da köşe yazısınıokuduğunuz zaman başlığından üslûbuna yazarın imzasını görmesiniz bile, kimin?yazdığını anlarsınız.
Ben mesela, Mehmet Akif’i, Tevfik Fikret’i,Sebahattin Ali’yi, Çetin ALTAN’ ı, Burhan Felek’i, Uğur Mumcu’ yu, İlhan Selçuk’u, Abdi İpekçi’yi,Cemil Meriç’i, Sezai Karakoçu, Rauf Tamer’i,Ahmet Kabaklı’ yı, Abdurrahman Dilipak’ı, Alev Alatlı’yı, Banu Avar’ı, Melih Cevdet Anday’ı, Adalet Ağaoğlu’nu, Ahmet Taner Kışlalı’ yı, ve birçok düşünürün yazılarını hemen anlardım.
Beynimde kodlamışım.
Mesele yazılanları anlayabilmek..
Bunun için derin düşüncenin denizlerinde biraz sörf yapmanız gerekiyor. Öyle internetten çırpılan kısa yorumları yerine “öze” inmek gerek..
KİM YALAN SÖYLÜYOR?
Siyasette, gözlemliyorsunuzdur. Gözlerinizin içine baka baka yalan atıyorlar. “Yalan,doğrunun önünde koşuyor” artık, onun için sosyal medyada yeni bir düzenleme getiriliyor. Sözde, Almanya örnek alınacakmış.
Bayılıyorum bu laflara.
Hem millîyim, yerliyim, mukaddesatçıyımdiyeceksin sonra, Almanya’dan yasa ithal edeceksiniz.
Nerede kaldı bizim milliğimiz?
Geçiniz bunları.
Varsayalım, muhalefet sözcüleri, yazarları yalan söylüyor, iftira ediyor.
İktidarın sözcüleri ve yazarları gazeteleri “yalan”söylemiyor mu? Masum mu? Toplumu aldatıyorlarsa bunları kim, nasıl belirleyecek?
Aldatma propagandalarını yapanlar herhalde bunları bilmiyorduk diyemezler..
Muhalefete cezalar yağarken, iktidarın sözcülerine kim ceza verecek?
Bu yasa muhalif sesleri susturma anlamını taşımayacak mı?
O zaman nerede kaldı fikir özgürlüğü?
Öyle yasalar “bumerang” gibidir, gelir bir gün sizi vurur.
O zaman “demokrasi” deme hakkınızda olmaz.
Güzel bir söz vardır. Keser döner sap döner bir gün olur hesap döner..
YAZMAK, İŞTE BÜTÜN MESELE BU.
SOSYAL medyada herkes yazıyormuş. Herkes yorumcu olmuş.
Maşallah.
Bazıları, Herkes yazı yazıyor diye hayıflanmış…
Yahu yazsınlar.
Yazmak medeniyettir.
Klavyenin başına geçip düşüncelerini paylaşmak demokrasiye katkı verir.
Yazmalarında bir sıkıntı yok.
Yazsınlar.
Saygı ve hayranlıkla izlediğimiz bir politik köşe yazarı, yazılarını anlamlandıran, estetik bir sanata dönüştüren, beyefendiliği, nezaketi, ölçülü davranıp kırıcı olmamayı ince bir armoniiçinde harmanlıyorsa, işte o zaman karanlıklar aydınlık olur.
Bizim gerçek manda mütefekkirlere ihtiyacımız var..
Sağda, solda, dinci, geçinen birçok yobaz corona virüsü gibi dolaşmıyor mu?
Dolaşıyor.
Bırakın insanlar özgürce yazsınlar.
Korkmayın fikirlerden.
Korkarsanız, işid, el –nusra, taliban, fetö, metö, thkpc, pkk,darebeciler çıkar..
TÜRKİYE AYDINLIKTIR.
Biz, aydınlık Türkiye’sini savunuyoruz. . Orta çağın Yozlaşmış, yozlaştırılmış, yobazlaştırılmış bir toplumun geleceği, karanlık demektir.
****
Çetin Altan, köşe yazılarını sanata ve edebiyata çeviren bir geleneğin son temsilcisiydi.
Görüneni, insan zihnindeki farklı izdüşümleri büyük bir ustalıkla, estetik bir düşünceyi sade bir anlatın dili ile okuyucuya aktaran, düşünce denizlerinde adeta nöronlara sörf yaptıran,üzerinden tanımlayan gerçek kaleminde özdeşleşmişti adeta. Çevre-insan ilişkilerinin, toplumsal çatışma ve uyuşmazlıkların bireyin dünyasına yansımalarını gerçekçi bir tutumla işlemiş olmasıdır.
Bir bilgenin kaleminden çıkan bilgi hazinesiydio yazılar.
Yalnızca yazılarının derlendiği kitapların isimlerine bakmak bile yeter. Çetin ALTAN, aynı zamanda İstanbul’da bugün artık kaybolan birçok değerin de temsilcisi olan bir “entelektüel” kalemdi.
Şimdi bu ayarda kaç tane yazar var..
YAZMAK BİR SANATTIR.
Yazar, gazetede yazmaya başlayınca aslında sanatçıdan farksızdır. Okurlarla yaşar.Hayalden ve derinlikten yoksun, sosyolojiye, şiire, sanata, ekonomiye yıldızlar kadar uzak olanlar okuyanı da fakirleştiriyor, kısırlaştırıyor, yazdıkları politik köşe yazılarında.
Her şey birbiriyle görünmeyen bağlar ile bağlıdır.
Diyalektik.
Neden, sonuç ilişkisini kurabilmek. Tez, antitez.Analitik bir mantık gerektirir ki senteze ulaşabilsin.
Demokrasilerde, ‘ben yaptım oldu‘ mantığı yoktur. Detaylı bir şekilde doğru dürüst düşünmeden bir iş yapmak, “paçoz”düşüncelerin toplumu musilaj” gibi sarması demektir.
Böyle toplumlar gitgide kısırlaşırlar ve hiç bir şeyüretemezler.
Ne sanatta, ne edebiyatta, ne kültürde, ne sporda.
Her şeyin birbiriyle bağlı olduğu bu dünyada,politik köşe yazılarını farklı pencerelerden bakış açısıyla, bir olay yeri inceleme titizliği ile yazmak!
Bütün mesele bu.
Ancak bu şekilde değer üretirsiniz.
Var olmak bize ait bir şey değil ki!
ALLAH bu sayılı nefesi bizlere boşunavermemiş.
Neydi o kaybettiğimiz, neydi?
Biliyor musunuz?
Yitirdiğimiz şeyler değerlerimizdi!
Hayâmızdı, ahlakımızdı, edebimizdi, adabımızdı.
Şimdikiler, Maşallah! Süslüman olmuşlar.
Boş ver abi dalgana bak anlayışı her tarafımızı sarmış.
En çok bu kesimin birbirleri ile “yüzleşmeleri”lazım.
Hem de, muhafazakârlık, mütedeyyin,mukaddesatçılık Müslümanlık adına!