Sayılı Fırtınalar l
Vatanımızda estirilen üşütücü sert rüzgârın ekonomik bir fırtınaya dönüşmesi az ya da çok hepimizin canını yakarken batılı eşkıya sürüleri, içinde bulunduğumuz buhranı, ellerini ovuşturarak, mutluluk içinde gülümseyerek izliyor.
Türk devletini hangi siyasi görüş yönetirse yönetsin, şayet batılı eşkıyaların isteklerine boyun eğmiyorlarsa, gelecek yıllarda da bu tip saldırılar hep olacak… Batılı eşkıyaların Türk devletini güçsüz bırakmak adına yaptıkları yeni saldırı, geçmişte Tansu Çiller ve Bülent Ecevit’in başbakanlıkları dönemlerinde de yapılmıştı.
O dönemin hükümetleri çaresizlikten olsa gerek, çareyi beyinleri İngiltere ve Amerika için çalışan, kalpleri yine bu devletler için atan, Türk kılığına bürünmüş sözde ekonomistlerde bulmuştu.
Buhranın verdiği acıyla sanayici, tüccar ve esnaf kıvrım kıvrım kıvranmış, sabit gelirliler aşırı fiyat artışından dolayı ne yapacaklarını bilemez hale gelmiş, ithal ekonomistlerin sunduğu acı reçetenin adı daha fazla vergi, daha fazla trafik cezası vs. olmuş Türk insanı açlık ve yoksullukla sınanmıştı.
Türk toplumu batılı eşkıyaların hiç anlamadığı ve anlayamayacağı azla yetinme, yardımlaşma ve çalışkanlık üstün erdemleri sayesinde fırtınaları atlatmış, fırtınalardan dersler çıkarmasını öğrenmişti.
Batılı eşkıyalar Türk devletinin dışında kalan mazlum milletler üzerinde de fırtınalar estirirken, Türk devletinin yakın zamanda önerdiği ‘dolarla değil milli paralarımızla alışveriş yapalım’ çağrısı, yine batılı eşkıyaların müdahalesi ile sonuçsuz ve cılız bir çığlık olarak kalmıştı. Bu bağlamda dünyaya ucuz iş gücü pazarlayan Çin-Hindistan ve Vietnam gibi ülkeler batı yatırım sermayesini Türkiye’den kendi topraklarına çektikleri için işleri tıkırındaydı ve bundan dolayı milli paralarla alışverişe ihtiyaçları yoktu.
Tarihin hiçbir döneminde kendi istedikleri gibi ehlîleştiremedikleri Türk insanının üreten değil, tüketen bir toplum haline getirilmesi uzun sürmedi. Yeni küresel ekonomik planın ilk hamlesini yapmak için harekete geçtiler.
Türkiye’de bulunan değerli mülklerini sattılar, borsadan çekildiler, paralarını dolara çevirip çekip giderlerken Türk ekonomisinde yarattıkları tahribatı uzaktan izlemeye koyuldular. Bu kez karşılarında daha önceki yıllarda yaşanan buhranlardan tecrübe kazanmış bir Türk devleti vardı ve üç aşağı beş yukarı başına gelecekleri de biliyordu. Türk hükümetinin karşı atağa geçmesi uzun sürmedi. Oy kaybetme riskine rağmen batılı eşkıyaların istediğinin tam tersi bir ekonomik model uygulanmaya başlandı. Onların istediği merkez bankasının para piyasalarına dövizle müdahale ederek döviz birikimini sıfırlaması olurken merkez bankası enflasyonun artmasına aldırmayarak Türk Lirası verip döviz satın almaya başladı ve ekim ayında döviz birikimini yüzde iki artırdı.
Ekonomik literatürde ters velor (Zararı göze almak) olarak tanımlanan bu karar, batılı eşkıyaların heveslerini kursaklarında bırakırken, asgari ücreti üç yüz yirmi dolar olan Çin’i asgari ücreti iki yüz dolar olan Hindistan’ı ve asgari ücreti yüz seksen dolar olan Vietnam’ı endişeye sevk etti.
Türk devletinin belirleyeceği asgari ücretin iki yüz elli- üç yüz dolar arasında bir yerlere konumlanma korkusu özellikle Çin devletini, batı sermayesinin ülkesinden kaçarak Türkiye’ye geri dönme riski ile karşı karşıya getirirken Çinliler Türk lirasının değer kaybını önlemek için dolar verip Türk lirası toplamaya, buna karşılık Türk devleti de Türk lirasını dolarla değiştirmeye başladı. Bir anda hiçbir ekonomik model tarafından tanımlanamayan garip, garip olduğu kadarda ince zekâ ürünü yeni bir ekonomik model ortaya çıktı.
Türk insanının kıvrak zekâsı doları dolara dövdürüyordu.