Zaman
Sitenin bahçesinde, orta yaşlarda bir komşunun torununun elini tutup dolaştığını gördüğümde, yaklaşık otuz-otuz iki yıl kadar gerilere gittim bir anda.
Ne zaman büyüdü, bizim elini tutup gezdirdiğimiz çocuklarımız. Daha dün site bahçesindeki yeşil alana zarar vermesin, yeni dikilen çamları, ağaçları kırmasın diye uyardığımız çocuklarımız evlenip çoluk çocuğa kavuşmuş,
şimdi ise çocuklarımızın, çocukları dolaşıyor sitenin bahçesinde. Ne zaman geçti bu kadar süre, dünya telaşı içinde hiç mi farkına varamadık.

Dikilen çamlar, sedirler, mavi ladinler ise sitenin dördüncü katını zorlamakta, son katlara yetişme azminde.
Zaman öyle sanal bir kavram ki bazen bir yılın bir asır gibi, bazen göz açıp kapayıncaya kadar geçtiğini de görüyorsunuz. Hastane odalarında şifa bekleyen hastaların bir gecesinin, bir asır gibi geçtiğini söyleyiverir, gecen nasıl geçti diye sorduğunuzda. İşte böyle sanal bir kavramdır zaman. Geçer gider, öyle ya da böyle.
Zamanın ardından yetişen var mıdır gören ya da duyanınız var mı?
Yetişmek mümkün olmadığına ve hak vaki olup her canlının ölümü tadacağına göre, adam gibi, insan gibi yaşayıp, ardından iz bırakabilmek değil mi önemli olan.
At yetiştiricileri arasında önemli bir deyiş vardır;” at ölür meydan kalır, yiğit ölür şan kalır.”
Eğer insan gibi, adam gibi yaşanmamışsa, yaşarken de bir iz bırakılmamışsa, tıpkı atın öldüğü gibi sadece meydan kalmaz mı ölüp gidenin ardından. Burada adam gibi sözünü cinsiyet ayırımcılığı olarak algılamamak lazım,
olması gerektiği gibi yaşayan, çevresine, topluma faydalı bir insan olarak, kendi için değil de toplum için yaşayan, iz bırakan kişiler için kullanılır genelde bu sıfat.
Ne mutlu ki günlük kısır çekişmelerden, dedikodudan uzak, insanlığın faydasına bir iz bırakıp gidenlere…