Giriş, gelişme. Yok sonuç için henüz erken.
Altmışlı yılların ortası ve yetmişli yılların başı.
Şimdi bu da aklına nereden geldi?
Şöyle ki; artık bizim yaştakiler için gelecek flu geçmiş ise ” vay be.Ne günler geçmiş!” denildiği için,eee yazacak çizecek konu bol arkadaş.
Herhalde bir de “çok konuşuyorsun!”lara bir yanıt olacak bu( burada gülme efekti giriyor devreye.Ama yazıda şarkı koyamadığımızdan naşi iki üç adet kapa parantez sanırım bu olaya cuk oturur gibime geliyor.
Torunlarım Öykü ve Ata’ nın oyuncaklarına bakınca, çocukluğumun kara lastik ve cızlavıd yemenileri geldi.
Onları kum ile doldurur ve ” rın rın rın” sesleri çıkartırdık.
Bunlar bizim nafa kamyonları oluyurdu.
Çünkü ilçede rahmetliler Teyyareci Halil amca, Nafiz amca ve Arif amcanın cipleri vardı.
Çip değil cip!
Gene rahmetliler Akbalık Mustafa amca, Şoför Ethemler, Ahmet Şenol ve Yavuz Akalın amcaların otobüsleri.
Bazısı uzun burunlu otobüs.
Nafa arabası dediyim sarı renkli koskoca kamyonlar.
Sonradan onların Karayolları arabası olduğunu öğrendik.
Nafıa Bayındırlık demekmiş.

Haaa oyuncak derken.
Torunların öyle oyuncakları var ki, inanın insanın oynamak istiyor canı.
Ehhh bazen de oynadık değil.
Ayrıca ne güzel torunlar sayesinde çocukluk yaşamak.
Tabii ki 07 yaş grubuna girdik ya da girmek üzereyiz.
Ethem başçavuşun oğlu Ercüment bana oyuncak verirdi.
Ama, bozulunca tâbii.
Kurmalı arabalar vardı tenekeden i zaman.
Olsun gene de oyuncak ya.
Bir de tenekeci dede vardı.
O da epeyce büyük, tenekeden kamyon yapardı.
Kibrit kabı, artist kağıtları ve gazoz kapakları resmen hazineydi.
Alt üst oynardık.
Çelik çomak,bir iki üç dört kazmaca.
Sonra çırçır çeşmesine.
Oradan boğaz çeşmesine.
Sulu oyunlar!
Ahırlarda yüzmece.
Hiç unutmam rahmetli babam sekiz dokuz yaşındayken ben bir tel gözlük almıştı.
Sonra Akköpru ‘ de yüzmeye.
Konuşurken Erfene karışmak derdik biz.
Bu arifane herkes evinden ne getirirse onu yer içerdik.
Sonra santral’ da toprak değirmende, tek söğüt de balığa.
Çöplükte sadece pazartesi günleri kağıt olurdu.
Çünkü o gün pazarı olduğu için kese kağıdı atılırdı yerlere.
Rahmetli dedem çöpçü.
Bense onları toplar ıslatır açar okurdum!
Dedem kovalardı.
Rahmetli Yücel ablanın Sineması.
Tahta sandalyeleri süpüren bedava izlerdi fimleri.
Eee her yer çekirdek kabuğu.
Nereden geldik konuya?
Haaa oyuncaklar.
Ama bize göre şanslı çocuklar.
Bilmiyorum belki de bana öyle geliyor.
Ya da bizim çocukluğumuz?
Ehhh yazıda bitti bitmek üzere derken müsaadenizle ben torunlar dışarda iken biraz daha şu oyuncakların yanına gideyim.
Gerçi bazen bozuluyorlar.
Ama çaktırmadan yenisini alıyorum ama farkediyorlar keratalar.
” Dede gene mi kırdın oyuncağı?”
Yok desem de ,
” İyi de bunun rengi yeşil!” Deyince afallıyorum.
Bir daha artık bukalemun alırım da en azından oyuncakta olsa renk değiştiriyor ya!
Eee benden öneri.
Bir iki gün kahveden izinli sayın kendinizi.
Torunlarınız evde olmadığı zamanı kollayın, koşun oyuncaklara.
Eee zaten hayatta bir oyun değil mi?
Giriş, gelişme.
Yok sonuç için henüz erken.
Selamlar herkese.
Oyuncaklara da.