Site Rengi

DOLAR 34,7784
EURO 36,7823
ALTIN 2.946,32
BIST 10.081,00
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Eskişehir 16°C
Hafif Yağmurlu
Eskişehir
16°C
Hafif Yağmurlu
Pts 16°C
Sal 11°C
Çar 8°C
Per 6°C

Corona Önce Babacan’ı Vurdu

26.03.2020
A+
A-

Corona krizi başlamadan daha bir iki gün önce nabız siyasette atıyordu. Suriye meselesi, Rusya krizi, ekonomik bunalım derken iktidar fena halde köşeye sıkışmıştı. Hal böyleyken halkın bir kısmı, hatta muhalefet partileri bile merakla Babacan’ın kuracağı partiyi ve programı bekliyordu. Kimileri aradığım umuda ışık olacak mı, kimileriyse benden oy devşirir mi merakındaydı. Her ne kadar kurucular kurulundaki isimler pek çok kişiyi tatmin etmese de Babacan’ın ortaya koyacağı siyaset anlayışı ve parti programı merak uyandırıyordu. Bu beklenti arasında Babacan 132 sayfalık parti programını açıkladı. Şunu bir dipnot olarak araya sıkıştırmış olayım. Partinin ismi, kısaltması ve logosu ince ince düşünülmüş. Demokrasi ve Atılım şu an gerçekten Türkiye’de yaşayan büyük çoğunluğun beklentisi, hatta özlemi. Kısaltması olan DEVA, herbiri kendince pek çok dertten muzdarip insanların arayışı. Logosundaki damla ve yaprak ise, yeniden doğuş için bir can suyu şeklinde bilinç altına bir gönderme. Bu buluşu fevkalade başarılı bulduğumu ifade edeyim.

Neyse, meselenin özüne dönelim.
Tıpkı Davutoğlu’nda olduğu gibi Babacan için de mevcut sistem ve yarattığı sorunların ortağı olduğu yönünde eleştiriler vardı. Ancak yine de Davutoğlu’ndan farklı olarak, Babacan’ın bakanlık yaptığı dönemdeki başarılarının, klasik siyasetçi tiplemesinden uzak, kavga ve gürültüden uzak duran, sadece işine odaklanan, siyasetçiden çok teknokrat bir görüntü vermesinin ve uluslararası arenada itibar ve kabul gören bir siyasetçi olmasının kendisi açısından avantaj olabileceğini düşünmek yanlış olmaz.

Babacan tarafından okunan parti programına baktığımızda herkes için ideal sayılabilecek ve gerçekleştiğinde beklentileri en üst düzeyde karşılayabilecek vaatler sıralanmış. Detayına inmeden kısa başlıklarla programın can alıcı yerlerine bir bakalım. Bana göre en kritik ifadelerden biri, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin Türkiye için doğru bir tercih olmadığı, ağırlıklı olarak temsili yetkilere sahip, tarafsızlığıyla bütünleştirici bir Cumhurbaşkanı tanımı ve güçlü bir parlamenter sisteme geçilmesi gerektiğini ifade eden paragraf. Bir diğeri, OHAL’in sona erdirlimesi ve tüm kararnamelerin sonuçlarıyla birlikte ortadan kaldırılacak olması. FETÖ, DEAŞ, PKK ile mücadeledeki kararlılık, temel hak ve özgürlüklerin evrensel normlara çıkartılması, şeffalık ve hesap verebilirlik, kamu yönetiminde liyakatin esas alınması, denetimin artırılması ve israftan kaçınılması gibi başlıklar da herkesce kabul edilebilir ve beklenen eylemler. Ancak AKP dahil hangi parti programını açarsanız, benzer başlıkları bulabilirsiniz. Deyim yerindeyse bunlar siyasetin beylik lafları.

Parti programı önemli midir, tabii ki önemlidir. Ancak bence bundan sonraki süreçte asıl belirleyici, parti programından çok Babacan’ın vitrine çıkaracağı adamlar, kuracağı teşkilatlar ve siyaset yapma biçimi olacaktır. Ülke insanının yeni bir umut arayışında olduğu ve kendisinin de bu yönde rüzgar yakalama ihtimali yüksek olan bir süreçte Corona krizinin patlak vermesi kendisi adına bir yandan büyük talihsizliktir; çünkü, tam kendisinin rağbet göreceği bir zamanda gündem şiddetli bir şekilde değişmiş, kendisi bir anda gündemden düşmüştür. Bu anlamda Corona önce Babacan’ı vurdu desek yanlış olmaz. Sistem ve Türkiye adına söyleyeceği pekçok şey boğazında kaldı adeta. Corona virüsünün neredeyse dünyanın dönüşünü sekteye uğrattığı bir dönemde siyaset kimsenin umurunda değildi doğal olarak. Bu noktada Babacan’a da sosyal medya üzerinden “evde kal” mesajları göndermek dışında pek bir şey kalmadı. Corona virüsü ile ilgili ekonomik tedbirler paketi ise pek ses getirmedi. Böyle bir ortamda, AREA araştırma şirketi tarafından gerçekleştirilen ve elimizdeki son anket olan çalışmanın verilerine göre, Ali Babacan tarafından kurulan DEVA Partisi’nin başarılı olacağına inananların oranı yüzde 15. Yüzde 44.5 i başarısız olacağına dair görüş beyan ederken henüz kendisinde bir kanaat oluşmadığını söyleyenler ise yüzde 40.5… Babacan’a oy veririm diyenler yüzde 4.4 oy vermem diyenler yüzde 60.7 kararsız olanlar ise yüzde 34.9 oranında… Şu aşamada Babacan lehine görüş ifade edenlerin oranı her ne kadar düşük görünüyorsa da henüz bir kanaat geliştirmeyenlerin oranının yüksek oluşu dikkat edilmesi gereken bir nokta.

Şimdilerde ülkemizdeki siyasi manzara şu. Mevcut iktidar zaten başa çıkmakta zorlandığı bir çok krizle baş edemez iken en büyüğünden bir başkasına daha maruz kaldı. Düne kadar beka meselesi olarak saydığımız bütün konular gündemin gerisine düştü ve ana gündem maddemiz doğal olarak Corona virüsü haline geldi. Sağlık Bakanımız’ın ilk açıklamasından bu yana virüsle yatıyor, virüsle kalkıyoruz. En büyük beka meselemiz olarak gördüğümüz Suriye savaşı, Rusya krizi, ekonomik darboğaz, geçim derdi vesaire unutuldu; unutulmadıysa da rafa kaldırıldı. Oysa bu virüs dünyanın sonu değil. Dünya hala dönmeye devam ediyor ve edecek. Üstelik bu virüsün özellikle dünya ekonomisi üzerinde yaratacağı tahribat ve bunun Türkiye’ye yansımalarıyla birlikte sorunlar daha da ağırlaşacak.

Ekonomilerde yaşanan sarsılmaların siyasal dengeleri de alt üst edeceğini göz ardı etmemek lazım. Yani Türkiye bir taraftan bu virüs illeti ile baş etmeye çalışırken diğer yandan en az virüs kadar önemli meseleleri de göz ardı edemez. Zira, Corona virüsü ortaya çıktı diye Suriye’deki durum değişmedi. ABD, Rusya, İsrail, İran gibi ülkeler küresel ve bölgesel politikalarını rafa kaldırmadı. Ekonomimiz yeni bir hayat damarı bulmadı. Böyle küresel kriz dönemleri, bizim gibi ülkelerin çok daha uyanık ve dikkatli olmalarını gerektirir. Dünya üzerinde dikkatlerin başka yönlere kaydığı dönemleri fırsata çevirmek için bin türlü şeytanlığı hesap eden bir aklın varlığını gözden kaçırmamak gerekir. Önümüzdeki dönemde dünyada biyolojik ve siber savaşların yaşanacağı gerçeği ortadayken bizim bir yandan virüsle mücadele edip, diğer yandan ülke olarak siyasal, toplumsal ve ekonomik hastalıklarımızla mücadeleyi de en üst seviyede sürdürmemiz gerekiyor. İşte bu noktada ülkenin geleceğini belirleyecek olan en önemli faktör, ülkemizdeki mevcut siyasal yapının keskin öngörülerle, ileriye yönelik iç ve dış projeksiyonlar temelinde hazırlanacak stratejilerle ortaya koyacağı performans olacaktır. Bu aşamada mevcut muhalefet partileri kadar, Türkiye’nin son 20 yıllık siyasetine en hakim isimlerden biri olan, Tayyip Erdoğan’la çok uzun süre çalışmış, kendisini ve siyaset yapma biçimini en yakından bilen biri olarak Ali Babacan’ın önünde kendisine alan açabilecek taktik ve stratejileri geliştirebileceği bir süreç var. Özellikle Babacan, eylemsiz muhalefetin sınıfta kaldığı, vatandaşın mevcutlardan umudunu kestiği bir ortamda kırılganlıkları ortadan kaldıracak, topluma beklentiler çerçevesinde yeni bir ufuk açacak, sorunların tespitine ve çözümüne yönelik politikalarla millete güçlü bir alternatif ve umut sunacak imkana sahip bence.

Babacan’ın, 2002-2015 arasında 13 yıl boyunca bakanlık yapan tecrübeli bir siyasetçi olduğunu, görev yaptığı süre boyunca yurt içinde olduğu kadar yurtdışında da AKP hükümetinin en önemli yüzlerinden biri haline geldiğini, özellikle AB yetkilileriyle yakın ilişkiler geliştirdiğini; IMF, Dünya Bankası toplantılarında Türkiye’yi temsil ettiğini; Davos toplantılarında hep ön planda olduğunu, Amerikan Time dergisi tarafından 2012 yılında “Dünyanın En Etkili 100 İnsanı” listesinde kendisine yer verildiğini, kendisinin ve ekibinin yapısal reformları hayata geçirmeye hevesli bir takım olarak görülmesi itibariyle yabancı yatırımcıların da beğenisini topladığını düşünürsek dezavantajlarına karşılık avantajlar hanesinin de kabarık olduğunu görürüz.
Peki bunlar yeter mi? Elbette yetmez.

Her şeyden önce Babacan’ın aktif, akılcı ve agresif bir politika ortaya koyması gerekiyor. Agresiflikten kastım kavga gürültü değil elbette. Onlardan yeterince var. İfade etmeye çalıştığım şey parti programında geniş olarak yer verdiği özgürlükler, adalet, eşitlik, toplumsal bütünlük, denetlenebilir kamu yönetimi, şeffaflık, eğitim, ekonomi gibi başlıklarda kararlı ve dişe diş bir siyaset ortaya koyması. Zira karnından konuşan siyasetçiye tok bu millet artık. Diğer yandan, baştan beri kuracağı partinin bir lider partisi değil, bir kadro hareketi olduğunun altını çizen Babacan’ın hem genel merkez vitrinine koyacağı parti yöneticilerini, hem de özellikle teşkilat kadrolarını çok sağlam isimlerden seçmesi gerekiyor. Görüntünün kesinlikle ve kesinlikle AKP artığı bir izlenim vermemesi lazım; ki, Babacan’ın da bu konuda titiz olduğu biliniyor. Ancak herkesçe bilinen bir diğer husus daha var ki, o da Erdoğan’ın ne Babacan’ı ne de onun partisinde yer alacak isimleri rahat bırakmayacağı. İşte bu da Babacan’ın kadro oluşturmasında en büyük handikap olarak karşısında duruyor. Nitekim Kurucular Kurulu açıklanmadan önce listede yer alacağı konuşulan özellikle iş dünyasından pek çok önemli isim ortalarda yok. En büyüğünden en küçüğüne herkesin iktidar karşısında korku ve endişe yaşadığı bir süreçte arzu edilen seviyede teşkilat kurmak kolay değil. Nitekim aynı sorunu Babacan’dan çok önce partisini kuran Davutoğlu da yaşıyor.
Hal böyle olunca iki lider de iki arada bir derede kalıyor. Yıpranmamış eski isimleri bulup ikna etmek mi, yeni isimler bulup onları kamuoyuna kabul ettirmek mi?.. İkisi de birbirinden zor.

Davutoğlu’nun Eskişehir kamuoyunca bilinen bazı isimlere aracı koyarak teşkilat kurma noktasında destek istediğini ancak henüz sonuç alamadığını biliyorum. Diğer yandan DEVA Partisi için Eskişehir’de kimler öne çıkabilir derseniz, inanın aklıma gelen bir tek isim yok. Böyle bir dönemde Erdoğan’a karşı aktif muhalefet yapmayı ve sırf bu nedenden elindekileri kaybetmeyi ya da kardan zarar etmeyi göze alabilecek kim ya da kimler olabilir, ben bilmiyorum. Zaten ülke olarak bizi bu noktaya sürükleyen de inisiyatif alması gerekenlerin bu korku ve endişesi değil mi? Babacan ve Davutoğlu bu sorunu nasıl aşacaklar bilemiyorum doğrusu.

Muhtemeldir ki bu açmaz ilerleyen zamanlarda her iki liderin de mevcutlardan farklı bir siyasal anlayışı ortaya koyması ve millete kabul ettirmesi ile aşılabilecektir. Hali hazırda parti ve liderlerin genel merkezlerine kapandığı, yazılı açıklamalarla, orda burda gereksiz birçok yerde konuşmalar yaparak, haftada bir gurup toplantılarında sağa sola salya saçarak siyaset yaptığı bir dönemde lider ve kadro olarak vatandaşın arasına karışan, onların dertleriyle hemhal olan, pislik girdabının anaforuna kapılmadan, kavga yerine çözüm ortaya koyan seviyeli bir siyaset anlayışı hala pirim yapar ve hem partiye hem de teşkilatlara ilgiyi artırır diye düşünüyorum. Yani demem o ki, Babacan önce kendisi ve genel merkez düzeyinde çok iyi bir siyaset ortaya koyacak, toplumsal algıyı çok iyi yönetecek; sonra da bu yapıyı yerelde besleyecek teşkilat yapısını tesis edecek. Seçimlerin 2023’de yapılacağı öngörüsüyle bunun için önünde yeterli zaman var gibi görünse de bana göre hiç öyle değil. Zira ben corona öncesi zaten pek parlak olmayan sürecin, corona sonrası hem toplum, hem de iktidar tarafından artık taşınamaz bir hal alacağını düşünüyorum. Corona sürecinde vatandaşı rahatlatmaya dönük bir önlem paketini bile kaldıracak bir kaynak olmadığını hepimiz gördük, biliyoruz. Şimdi can derdine düşen millet yarın bu tehdit zayıfladığında, zaten süregelen krizlerle birlikte başına ne geldiğini görecek ve çarşı o zaman karışacak. Yani bence seçimler asla 2023’e kalmayacak. O nedenle hem Babacan, hem de Davutoğlu için kronometre hızla ilerliyor. Hangisi ne zaman ne yapabilecek göreceğiz.

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
YORUMLAR
  1. Yusuf Kaan Osmanoğlu dedi ki:

    İt ürür kervan yürür , korona döneminde bile diğer parti liderlerinin evden sokağa adımını atamadığı bir dönemde teşkilatlanmazları yapıp Türkiye genelinde ve Eskişehir’de olmak üzere kongre çalışmalarına GEREKLİ SALGIN ÖNLEMLERLERİNİ. ALARAK, İNSAN YOĞUNLUĞUNA DA YER VERMEYEREK başlatan, kongrelerini yapıp erken seçime hazırlanan tertemiz insanlardan oluşan partiyi ve yöneticilerini kutluyorum .