Fatih Sultan Mehmed İmparatordur Tarihe Yön Vermiştir

Türk –Müslüman düşüncesinin Batı dünyasına açılan kapısıdır İstanbul’un fethi.

Sonuçları itibarıyla bir çağ kapanmış, yeni bir çağ açılmıştır. Bu konuda uzman tarihçelerin kaleme aldıkları makaleleri, yazıları, kitapları vardır.

Onları da okuyun bilgi sahibi olun..

Ama politik amaçlı, Hamasi nutukları boş verin siz..

Biraz, geçmişimizi ama Fatih Sultan Mehmet’i muhakkak okuyun. Fatih, İstanbul Türk-İslam medeniyetinin manevi anahtarıdır.

Fatih Sultan Mehmet bunu imza altına alan Kurmay bir zekâ. Peki, nasıl yetişmiş, yetiştirilmiş nereden, kimlerden ilham almıştır?
Bu çok daha kıymetlidir.
Öyle, Bizans İmparatoru’nun Fatih’e gelip: “Sen iyi birsisin; hadi bakalım al sana, İstanbul senin mi” denmiştir? Elbette hayır!
Hatta imparator XI. Konstantinos Paleologos, kuşatmanın kaldırılması şartıyla vergi vermeyi bile kabul etmiştir, FATİH SULTAN MEHMED bunu kabul etmemiş olup surları toplarla dövmeye devam etmiştir. Yıkılmaz denilen surları yıktı, alınmaz denilen Konstantin’e yi aldı ve yeni bir çağ açtı

Bizans, saray entrikaları ve taht kavgaları nedeniyle zaten çatırdıyordu.. XI. KonstantinosPaleologos 1449-1453 arasında imparatorluk yapmıştır ve son Roma (Bizans) imparatorudur. İstanbul’un Fethi sırasında ölmüştür.

ÇOK İYİ YETİŞTİRİLMİŞTİR

Fatih Sultan Mehmet Arapça, Farsça, İtalyanca ve Yunanca, Latince biliyordu. ANADOLU topraklarının geçmiş uygarlıklarını ve kurulan İmparatorlukların tarihi ve coğrafyasıyla tanımak, bilmek istiyordu.. Bilime çok önem veriyordu..Algıları açıktı. Felsefe, mantık, hendese ilgi alanıydı.. Fatih Sultan Mehmed Han’ı tarif edecek olursak  “Doğu’nun ve Batı’nın efendisiydi ve iki kültürün de sahibiydi..

Gerçekte, Doğu “roma imparatoru” sıfatını da taşıyordu.

İSTANBUL’UN MANEVİ KAHRAMANLARI

Hiç şüphesiz ilk akla gelen isimler, AK ŞEMSEDDİN, MOLLA HÜSREV VE MOLLA GÜRANİ’ dir…

Peki nasıl oldu?..

Hz. Muhammed Mustafa Peygamber müjdesi şehir, Tarihte birkaç kez çeşitli dönemlerde kuşatılmış ama alınamamıştı..

Osmanlı’da saltanat sırası Sultan II. Murad’a gelmişti. O da kuşattı fakat alamadı İstanbul’u. Peygamber’in müjdesini Sultan Fatih Sultan Mehmed gerçekleştirecekti.”
Sultan II. Murad, en verimli çağında tahtı terk etti. Bu görülmemiş derecede büyük fedakârlıkla müstakbel Fatihin (oğlu Sultan II. Mehmed) önünü açtı. Ama kaderden henüz izin çıkmamıştı. 

II. Murad, bir süre sonra saltanat makamına dönmek zorunda kaldı. Yenmesi gerekeni yenip, alması gerekeni aldıktan sonra, her fani gibi o da “terk-i dünya” eyledi. 
Şimdi sıra FATİHİN’ di. …
Peygamberinin müjdesine yürüyecek, “alınmaz” ı alıp “FATİH SULTAN MEHMED” olacaktı. Henüz yirmi yaşındaydı. Aslında çocuk denilecek yaş. Ama çok iyi yetiştirilmişti..Kalbindeki imanıyla, inancıyla Ya alacak ya da ölecekti!

Ölmedi, aldı.
Çünkü o, gemileri karadan yürütmeyi düşünecek kadar geniş ufukluydu…büyük II.Filipin oğlu büyük İskender’in fetihlerinde neler yaptıklarına kadar her şeyi öğrenmiş..
işte onu manevi iklimde ve devlet adamı olmasındaki en büyük emek Molla Güran’ı ye ait..

Molla Hüsrev’e, Ak Şemseddin’e ait.. Hatta bir gün FATİH SULTAN Mehmet  saltanatı, yani tahtı bırakıp “derviş” olmak ister, molla Güran’ı buna şiddetle karşı çıkar..

Şimdi Molla Gürani gibi insanlar var mı? Bir bakın çevrenize..

Âlimin doğru bildiğinden taviz verememesine, bükülmezligine bir örnek. Molla Gürani. Aslında din ve ahlak eğitmeni, müderris. Manisa’da şehzade Mehmet’in yani, Fatih’in edep-adap-din eğitimi ve nefsin terbiyesinde, şekillenmesinde en önemli yüksek karakterli bir isim..

Şeyhüslamlık yapmış. Molla Gürani’nin tefsiri de vardır. İlginç bölümlerde bulunmakta ve bazı konulara muhalefet de etmektedir. Acaba onun tefsirini okuyan var mıdır bilmiyorum. Hani o kadar çok ilahiyatçımız var ya acaba Molla Gürani’nin tefsirini okumuşlar mıdır, bilmiyorum.

SULTAN BEYAZID NAMAZINI KILMIŞTIR

Molla Güran’ı öleceğini anlayınca vefalı öğrencilerine ve yanındakilere vasiyet eder. “bayazıd hana söyleyin! Adalet üzerine olsun. İnsanları himaye ve beldeleri muhafaza etsin”

Namazımı, bizzat o kıldırsın ve borçlarımı sahiplensin. size vasiyetim şudur. Beni garipler gibi defnedin. Mezarıma ayaklarımdan çeke çeke sürükleyin” der.

Padişah vasiyete uyar ve nezaketle bir hasır üstünde Molla Güran’iyi çeke çeke mezar başına getirirler ve dualarla defne edilir. Aslında bu bir mesajdır. Ölümünde bile ders vermeye devam etmiştir.

Fani bedeni sürüklene sürüklene mezara defnedilmiştir..

Şatafatlardan yollar kapanır. Rahmetli Mehmed Âkif de böyle sadeliği seven bir âlimdi. Şimdi olsa? Özel merasimler cenaze marşları. Şatafatalar bitmek bilmeyen seremoniler. İşte bizim kadim geleneğimizden geldiğimiz bugün son nokta. Malı götürelim boşver abi, dalgana bak. Çak, çak, çak..

Allah inayetini üzerinden eksik etmesin, Molla Gürani, bir kez dahi eğilmemiştir tahtımızın önünde… Molla Hüsrev de, AK Şemseddin. İşte İstanbul böyle bir ruhla, imanla fethedildi.
Ulema dediğin de öyle olmalıdır zaten. İlim, her zaman hükümdardan daha güçlüdür. Daha uzun ömürlü… Bu toprakların tarihi, ilmin önemini kavrayamayan nice mağlup hükümdarların hikâyeleriyle doludur.”

MOLLA GÜRANİ’DEN DERSLER…
“Bir bahçenin bakımını yapabilen” dedi Molla Gürani elleri arkasına kavuşmuş: “Bir ülkeyi de pekâlâ idare edebilir. Çiçekler vardır, her gün sulanmak ister. Otlar vardır her gün yolunmadı mı çiçekleri yok eder. Ve ağaçlar vardır, gölgeleri serinlik yapar, sınır belli eder. İşte böyle, bir sultan da suladığı çiçekler gibi, tebaasının haklarını her gün gözetmeli, pis otları yolduğu gibi haksızları cezalandırmalı, güçlü ağaçlar gibi, ülkesinin sınırlarına güvenilir komutanlar yerleştirmelidir ki, onların korunmasında halk rahat etsin, çeşit çeşit çiçekler yeşersin.”

FATİH’E REST ÇEKEN BİR BÜYÜK İNSAN İstanbul’un fethinin hemen ardından Fatih, ilim adamlarına vezirlerine bir iftar yemeği tertiplemiştir. İftar vakti geldiği hâlde hocası Molla Gürani orucunu açmamaktadır. İftarı geciktiren hocasına genç Padişah: “Buyurunuz, iftar ediniz hocam, merak etmeyiniz, soframızda haram lokma bulunmaz” deyince, Molla Gürani Hoca şöyle der: “Ümmete haram olan, Mehmet’e ne zaman helâl kılındı? Senin idarende yaşayan ahali böyle altın sofralarda altın taslar içinde sunulan çorbalarla mı iftar açıyor?

Nedir bu gösteriş merakı? “Bizans imparatorlarına benzemeye çalışıyorsan bil ki, onları bu gösteriş mahvetti.” Bu ikaz üzerine altın siniler, taslar, tabaklar kaldırılmış, Molla Gürani ve diğerleri ancak ondan sonra iftar açmıştır.

Şimdi bu durumdan ders çıkartacak kaç tane devlet adamı var ki.. Maşallah şimdi külliye sofralarında, 5 yıldızlı lüks otellerde verilen iftar yemeklerinde  “ejder meyvesinden, kuzu dolmasına kadar her şey” var.

Fakir, kuru ekmeğe talim. Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana. Onu da alabilirsen, kapabilirsen… Nasıl olsa onun Allah’ı var.
Her şeyimizi kaybedebiliriz. Sağlığımız ve özellikle imanımızı kaybetmeyelim. Allah doğruların yanındadır.
Molla Gürani’den alacağımız ders olmalı. İtibardan tasarruf edilmeli şatafatlı yaşamlardan uzak durmalıyız.
Allah’ın haram lokma dediğinden uzak durmalı, hak ve adalet yolunda asla ayrılmamalıyız.
Çevrenize bir bakın, politikanın bataklığında tavaf edenlere kendilerine âlim, ulema, varlıklıyız diyenlere bir bakın! 

Neler yapıyorlar?
Öbür dünyadaki “hurileri” bu dünyada arıyorlar?..