İçimdeki Süha ile Hasbihal
Bugün aktüalitenin, siyasetin; hâsılı gündemde olan her şeyin dışına çıkarak, kendi içime dönerek içimdeki Süha ile “içsel konuşmalar” yapmak istedim. İçimdeki beni, bana yansıtmak istedim. Benim duygularım hep gel-gitlerle doludur. Sevmelerim taparcasına, aşklarım ölürcesine, umutlarım yarınsız, bohemlerim fütursuz… Siz beni bilemezsiniz, kalbim hep bir açlığın içinde benim… Sevgiye, huzura, sarmalanmaya, hep ilgiye muhtaçtır yüreğim. Benim hiç pencerede bekleyenim olmadı mesela… Yolumu gözleyenim, özleyenim, ‘nerdesin, seni merak ettim’ diyenim… Ben aslında hep gidenlerin ardında kaldım. Gelenlere de yetişemedim. Terk edilişleri ardı ardına yaşadım. Hatta birinin yasını, tasasını bile tutamadan başka bir yitiriliş yaşamışlığım vardır benim…
“Hüznün ruhumu terk edişine bile üzüldüm
Gam dolu gecelerin boheminde süzüldüm
Belki yitik sevdaların anlık hazzını düşündüm
Ya da manevi ve kutsî duyguların fevkinde üşüdüm…”
Giden maşukuma, içimde kalan serzenişim
Aslında ben en çok senin bana geri dönebilme ihtimalini sevdim
Tren istasyonunda hiç gelmeyecek sevdiğini bekleyen âşık gibi maşukunu beklemeyi sevdim. Tam 19 yıl evvel ayın on dokuzunda akşam vakti saat 19’a doğru gidişini ezberimden çıkaramayışım ondandır. Ayaz kış akşamlarının kasveti kadar ve kömür sobalı evin bacası kadar, içimi yaktığı kadar yanışım ondandır. Hani derdin ya insanın sevdiğine nazı geçermiş… 19 yıldır bitmeyen nazını çekmeye alışkınım ama sensizlik zor be güzelim… Ümidim ancak şudur ki; bir gün beni anlayasın sadece…
“Aslında sen bi’ yere gitmedin, bu şehirdesin
Hatta bi koşuda gelecek kadar ötedesin
Ama benden fersah fersah uzak gönüldesin
Ancak öbür âlemde buluşacak kadar ötekisin”
Mecnun’a demişler: “Ya ne bulursun şu çirkin Leyla’da?” El cevap: “Siz benim gözümle bakabilseniz zaten Mecnun siz olurdunuz” İşte hep sen benim içimdeki Leyla oldun, gittiğin günden bu yana.. Biliyor musun boncuk bocuk terleyen alnımı sileyim diye bana verdiğin minnacık mendili hala saklıyorum, sen kokuyor çünkü… Hele o eski evinin sokağına yakın bir yoldan geçerken kalbim pıtı pıtı atıyor. Hani Sadettin Öktenay’ın nihavend bir şarkısı vardı ya dinlediğimiz:
“Şurası göz göze geldiğimiz yer
Şurası söyleşip güldüğümüz yer”
Hep dilimde o terennümler ile aheste aheste gezerim o sokakta hatta bazen divane bir aşık misali…. Buğulu gözlerin hala derin manalar taşıyor ama senle mezara gidecek kadar gizemli ve sır dolu. Tam 19 yıldır her görüşümde sol yanım heeep sızlar, inan dünya meşakkatleri senin varlığınla hafifler… Bu iç konuşmalar gider de gider. Her şarkının nağmesinde sanki yeniden başlar.
Alışmak sevmekten daha zor gelse de alışıyor insan, sol yanının ağrısına, yüreğinin sızısına, kaybedişlerin tınısına kadansına…