AK Parti Neden Kaybetti, Büyükerşen Nasıl Kazandı?
Büyükerşen Neden Kazandı?
Asla savunma psikolojisine kapılmadı.
Hep engellendiğini ve mağdur olduğunu anlattı.
250 tane camış -manda-, 5 bin domates fidesini ballandıra ballandıra anlatarak seçimi aldı.
20 yıldır belediye başkanı gibi değil 20 senedir ezilen, iteklenen mağdur edilen bir özgürlük mücadelecisi gibi TV’lerde sosyal medyada algı oluşturdu.
Trafik çilesi ile ilgili tek bir satır savunmasını göremediniz ama; pazarda domates, biber, patlıcan çok pahalı diye yakındı.
20 yılda bir tek ‘bulvar, ana alter yapamadım’ demedi ama ‘termik santral büyük tehlike, yanıyor bu şehir’ diye feryat etti.
Eskişehir Büyükşehir Belediyesi olarak tüm spor branşlarında bir tek takımımız. Yok hatta ferdî spor dalında sponsor olduğu bir tek sporcu yok ama milli yüzücü iki kolu da olmayan Sümeyye Boyacı’ya herkesten önce o sahiplenerek, hiçbir katkısı yokken makamına getirtip madalya ile ilk pozu o verdi.
Eskişehirspor’a ve yeni yapılan modern stadyuma hiçbir yardım ve katkıyı sunmadı ama herkesin milli maça giderken kullandığı yolun kenarına “Zafer inananlarındır. Milli takıma başarılar diliyorum” diyerek 4-0 lık Moldova galibiyetinin üzerine kondu.
20 yılda bir tek toplu konuta destek olmayı bırakın, altyapı drenaj borularını bile döşemedi ama bozkırın ortasında modern bir şehir kurdum kurgusuyla; TOKİ Sıraevler’de, Ihlamurkent, Vadişehir hatta Aşagı Söğütönü TOKİ konutlarında sandıklardan hep birinci parti çıktı.
İşte bunun adı algı sanatı ya da algı yönetimidir!
Onun için Eskişehirimiz’in medar-ı iftiharı sayın Profesör Doktor Yılmaz Büyükerşen’i tebrik ediyor, aynı başarıyı 2024 ve 2029’da da göstereceğine yürekten inanıyorum.
AK Parti Neden Kaybetti?
İktidar partisi olmanın seçimi kazanmasına yeteceğini düşündü, tıpkı 2004-2009 ve 2014’te olduğu gibi… Karşısında bir algı sanatı uzmanının olduğunu hiç hesap etmeden, kasaba siyaseti güttü. Her gün Ankara’dan bakan, başdanışman, bürokrat getirmekle seçimi alacağını hesap etti, yanıldı. Bu yanılgı 2024 ve 2029’da da devam edecek gibi gözüküyor. Bence milletvekilleri görevlerini çok iyi yaptılar. Kendilerine rakip olabilecek, şehir merkezinde bir belediye başkanı çıkmasına engel oldular. Hele Harun Karacan 2014’ten daha fazla fark olsun ve özellikle ‘Odunpazarı alınmasın’ diye azami gayret gösterdi. Volkan oturma organının üstüne otursun diye Emirdağlıları kaşıdı, olmadı. Osman Yüksel üzerinden MHP seçmenini kaşıdı, yetmedi. İYİ Parti’nin adayının gizli call centerlik görevini üstlendi. 27 yıl Koç ailesinde çalıştı, başarılı bir yöneticidir diyerek -bu kulaklar duydu- bilerek ya da bilmeyerek piarını yaptı.
Diğer iki profesör milletvekili ise büyükşehir adayı Burhan Sakallı’yı önce yok saydılar. Sonra yalnız bıraktılar, sonrasında da dizayn etmeye kalktılar.
Tepebaşı’nı zaten son bir haftaya kadar görmezden geldiler. Mahallenin haşarı çocuğu edasıyla Volkan Doğan’ı Ankara’da bakan amcalarının elini öpmeye götürdüler
Tepebaşı adayının efendiliğine samimiyetine bir şey diyemem ama o 2004’ten bugüne gelene dek seçim bitti. Kaldı ki Tepebaşı’ndan Odunpazarı’na taşınan seçmen kayıtları seçimin yüksek farkla kaybedilmesinin yegane sebebidir
Peki Volkan Doğan Neden Kaybetti?
1-Para salladı
2-Gazetecilere Salladı
3-MHP bayrağı salladı
Çok basit geldi, evet. ‘Bu kadar kolay mı kaybetti’ diyeceksiniz. Bunları Süha Muzaffer mi söylüyor diyeceksiniz. Düşenin dostu olmazmış, ‘adama seçimden önce türlü medhiyeler düzeceksin, 6 bin küsür oyla seçimi kaybedince ‘tü kaka yapacaksın’ diyenler çıkabilir. Belki de haklılar ama doğruları mezara saklayacak değilim. Volkan Doğan seçimi alsın diye çizmeleri giyip sahaya indim mi indim. Seçmen tabanında çalıştım mı; ona da evet. Ama benim kişisel gayretlerim üst aklı yenemedi. Yanı başındaki danışman bozuntuları bu çocuğu şımarttıkça şımarttılar. Neredeyse Odunpazarı Belediyesi’nin mührünü alıp, getirip “Sen başkan oldun. Hadi ilk icraatına başla, beni de iyi bir yere ata” diyeceklerdi. Acı ama gerçek; para sallama muhabbetinde elini cebine atması, ES TV’de o sallanan paranın çeyreği geçmeyen insanların yüreğini yaralamıştır. O hareket neticesinde ‘ben oyumu o yakışıklı genç çocuğa vereceğim’ diyen teyzeler ‘aaa şu yaptığı küstahlığa bak’ diye kınamıştır. Çıktığı televizyon programında karşı tarafa buyurgan, saldırgan söz hakkı biie vermeyen tavırlarını gören, hele hele basının hepsinin satılık olduğunu yineleyen söylemler insanları ürkütmüş, ‘bizim belediyeyi bu haylaz, yaramaz, kavgacı çocuk mu yönetecek ‘ diye insanlar fiskosa girmiş, ister istemez vakur ve âlicenâp bir tavır sergileyen Kazım Kurt’la kıyas etme gereği duymuşlardır. 75 bin alevi vatandaşın yani seçmenin bir o kadar da Kürt seçmenin yaşadığı Odunpazarı’nda ‘mega proje’ olarak ‘Alparslan Türkeş Millet Bahçesi yapıcam’ demek ve lansman toplantısında Başbuğ Türkeş sloganları attırmak tek kelimeyle kraldan çok kralcı olmaktır. Cumhur İttifakı’nın gereği olarak MHP tabanın konsolide etmek için çaba ve bunun doğrultusunda MHP’nin kurucusu Sayın Türkeş’in adının büyük bir parka verilmesi beni de heyecanlandırdı ama kampanyayı bunun üzerine tesis etmek, fevkalade tehlikeli bir adımdı. Kilitli taş olayı, abartılı seçim kampanyası ve aday olduktan sonra Kazım Kurt’u ziyaret, diğer süregelen yanlışlıklardı…
Burhan Sakallı Faktörü
Bu seçimin AK Parti açısından en büyük avantajı Burhan Sakallı gibi bir “değerin” büyükşehir adayı olmasıdır. Şayet şu sıralayacağım sebepler olmasaydı, Burhan Sakallı bugün Büyükşehir Belediye Başkanı olmuştu. Bu sebeplerin hiçbirinde Burhan Bey’in yapabileceği bir şey yoktu.
-Ekonomik sıkıntıların had safhaya ulaşması ve halkın alım gücünün son 17 yılın en dip paritesine düşmesi
–EYT ve Ek 3600 gibi AK Parti ye toplumsal muhalefetin yolunu açan objelere karşı politika geliştirilememesi
–Suriyeliler olayının toplumun bir bölümünde oluşturduğu tepki ve kaygı
-Hükümetin Esnaf ve tüccara yönelik KOSGEB desteği ile vergi ve SGK borçlarının ötelenmemesi
-Taşra ilçelerde güçlü adayların çıkmasına mani olunması…
Bunda her üç milletvekilinin aralarındaki sürtüşme… Daha özeti Nabi Hoca, Emine Hoca ve yanlarında il başkanı ile birlikte Harun Karacan ile olan sürtüşmeleri etkili oldu.
Özellikle Alpu, Han, Mahmudiye adeta kaybetmek üzere kurgulandı ve başarıldı.
Ama bence bu seçimin en yükselen değeri Ak Parti açısından İl Başkanı Zihni Çalışkan olmuştur. Seçimden önce yüzüne karşı ’15 Nisan’da sen görevden alınacaksın’ şeklinde tehdide rağmen dengeleri gücü yettiğince kontrol etmeye gayret etmiş, bir taraftan MHP yönetimi ile diğer taraftan da kendi teşkilatıyla dengeleri pozitif manada götürerek ciddi bir krizin oluşmamasını sağlamıştır. Bence Zihni Çalışkan’ın en büyük eksisi milletvekili Karacan ile ilişkilerini normalleştirememesidir ama hangi nefis sahibi o kadar hakâretvâri güzellemeler karşısında içtenlikle ‘Sayın Vekilim’ diyebilir; bunu da sorgulamak lazımdır… Şimdi Zihni Çalışkan birtakım kulislerde aynen şu ifadeleri kullanıyor: “Geçen ay ben İspanya’da bulunduğum esnada beni arayıp il başkanı olmamı isteyen irade, bugün ‘çekil kenara’ derse seve seve benden isteneni yaparım. Dava adamı olmanın gereği budur. Ben 2004′ten bu yana AK Parti içinde bulunuyorum. Partim bana bir defa Odunpazarı, iki defa da Tepebaşı Belediye Meclis üyeliğini hatta Büyükşehir Belediye Meclis üyeliğini taltif etti. 24 Temmuz’dan itibaren de il başkanlığı görevini verdi. Bundan böyle ‘sâde bir üye olarak çalış’ derse ona da harfiyen uyarım ama yüzüme gülüp arkadan fırıldak çeviren AKP’lileri de su yüzüne çıkartmasını bilirim” şeklinde ifadeler kullandığı bilgileri geliyor.
Evet süreci hatırlayanlar bilir. 24 Haziran sonrası vekâletle idare edilen AK Parti İl Başkanlığı’na Zihni Çalışkan atanmış, partinin MKYK üyesi Harun Karacan ile kısa bir süre sonra görüş ayrılığı yaşayarak ipleri koparmışlardı. Çalışkan diğer iki milletvekili Nabi Avcı ve Emine Nur Günay ile birlikte hareket etmiş, adeta üçlü saç ayağı oluşturmuşlardı. Bakalım ilerleyen günlerde ne olacak? “15 Nisan’a kadar il başkanısın, sonrasında değilsin” diyen irade mi; yoksa Zihni Çalışkan’la devam etmek isteyen irade mi kazanacak?