Site Rengi

DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Eskişehir °C
Eskişehir
°C
°C
°C
°C
°C

Grev Aynasında CHP ve Solun Gerçek Yüzü

15.06.2025
A+
A-

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde DİSK’in öncülüğünde başlatılan grev, yıllardır “solculuk” ve “sosyal demokrasi” adına sürdürülen politik söylemlerin pratikte ne kadar içi boş kaldığını bir kez daha gözler önüne serdi.

Her 1 Mayıs’ta Taksim’e övgüler düzen, “emekten yana” pozlar veren CHP’li siyasetçiler ve onlara destek veren çevreler, sıra belediye işçilerinin anayasal haklarını kullanmasına gelince açıkça sermaye safına geçmiştir. Bu durum sadece siyasi değil, ideolojik bir yüzleşmeyi de zorunlu kılıyor.

Grev, Anayasa’nın 54. maddesiyle güvence altına alınmış temel bir haktır. Türkiye’nin taraf olduğu ILO Sözleşmeleri ve sendikal örgütlenme hakkını düzenleyen uluslararası hukuk metinleri de bunu açıkça belirtir. Kısacası, İzmir Büyükşehir Belediyesi çalışanlarının başlattığı grev sadece hukuki değil, aynı zamanda tarihsel ve siyasal açıdan da meşrudur.

Ancak ne yazık ki bu meşruiyet, kendisini “sosyal demokrat” olarak tanımlayan siyasi yapıların bir kısmı tarafından tanınmamaktadır. DİSK’in eylemine tahammül edemeyen bu yapıların işçileri hedef göstermesi, sendikaları itibarsızlaştırmaya çalışması, yalnızca bir sınıfsal sapma değil, aynı zamanda ideolojik bir inkârdır.

Cumhuriyet Halk Partisi, Sosyalist Enternasyonal üyesi bir parti olarak, işçilerin demokratik haklarını savunmakla yükümlüdür. Ancak bugün belediye yönetimlerinin tutumu, sosyal demokrasi iddiasını retorik düzeyinde bırakmaktadır. Oysa TÜSES gibi CHP’ye yakın kuruluşların yayınlarında sosyal demokrasi, “emekçilerle diğer sınıfların çıkarları arasında hakkaniyet dengesi kurmaya çalışan bir halk hareketi” olarak tanımlanır. Eğer gerçekten böyleyse, bu halk hareketinin öznesi olan emekçiler neden dışlanıyor?

İşçilerin hak arayışı, yalnızca ekonomik değil siyasal bir mücadeledir. 19. yüzyıldan bugüne, işçi sınıfı temsil, genel oy hakkı ve anayasal güvence gibi taleplerle siyasetin kurucu unsuru olmuştur. Bu yönüyle grevler, yalnızca maaş pazarlığı değil, siyasal katılımın da bir biçimidir. Bu bilinçle hareket etmek, sol kimliği olan her parti ve figür için bir zorunluluktur.

Ancak gelin görün ki, bazı köşe yazarları grevin “iktidara yaradığını” iddia ederek işçi haklarını sadece siyasi faydayla ölçmeye kalkışmaktadır. Bu tutum, hak ve özgürlükleri araçsallaştırmak anlamına gelir. Grev hakkı, hangi partiye yarayıp yaramadığına bakılmaksızın savunulmalıdır.

 

Bugün CHP’nin ve kimi sol çevrelerin işçi sınıfına karşı sergilediği mesafe, sadece politik bir tercih değil, aynı zamanda ideolojik bir krizdir. Solculuğu yalnızca estetik bir imaj olarak kullanan, halkçı söylemleri sadece seçim dönemlerine sıkıştıran bir anlayış, artık emekçilerle temsil iddiasında bulunduğu kitleler arasında derin bir uçurum oluşturmuştur.

Bir diğer dikkat çeken nokta da, “anti-emperyalist sol” olarak kendini tanımlayan bazı marjinal yapıların bu grev karşısındaki sessizliğidir. Bu yapıların, emekçilerin talepleri karşısında ya tarafsız kalması ya da alenen karşı durması, onların ne kadar sistem içi hale geldiğini, hatta emperyalizmin sol görünümlü simülasyonları olduklarını açıkça göstermektedir.

 

Sonuç olarak, işçilerin ekonomik ve demokratik haklarını savunmak sadece bir ideoloji tercihi değil, anayasal bir sorumluluktur. Bu hakları itibarsızlaştıran ya da görmezden gelen her tutum, yalnızca siyasi değil, ahlaki olarak da sorgulanmalıdır. Sosyal demokrasiden yana olduğunu söyleyenlerin, önce emek mücadelesine gerçekten ne kadar bağlı olduklarını sorgulamaları gerekiyor.

 

Siz bakmayın sol yumruğunu havaya kaldırmakla solcu olduğunu zanneden Türkiye ve Eskişehir de ki tatlı su solcularına.

 

Kitlelerin karşısında halkçı kasketi takarlar.Kentlerin elit semtlerinde bulunan lüks villalarda ve konutlarda otururlar.Ellerinde puro,viskilerini yudumlarken burjuvazinin ve sermayenin onlara yüklediği restarasyon görevini yerine getirmenin keyfini çıkarırlar.

 

 

ETİKETLER: , ,
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.