Çağdaş siyaset felsefesi, siyaset-ahlak ilişkisinde hangisine ağırlık verip diğerini ikinci plana itildiğinin,siyasetçinin ahlaklı ve erdemli bir kişi olup olamayacağının, ahlaklı ve erdemli olmanın gerekip gerekmediğinin,ahlak ve erdem eylemlerinden oluşan bir siyasetin olup-olmayacağının cevaplarını bulabileceğimiz disiplindir.
Eskişehir’i yöneten seçkinleri bu konteks içerisinde değerlendiriyoruz.
Bravdanın Cin Alileri ve politika yapan kifayetsizlerin anlayabileceği basit şekli ile Eskişehirde bizi yönetenler işlerini iyi yapıyorlar mı??
Eskişehir’i in güç sahibi yönetici elitleri AK Partinin kudretlileri ile CHP’nin Belediyeyi yöneten popülasyondan oluşuyor.
Bu seçkinlerin isimleri, kim oldukları, değer yargıları, kendi kişilikleri ile işimiz yok.
Bizi hangi siyasi değer yargıları ile yönettikleri,yönetim sanatlarının adalet ve etik erdemlerini taşıyıp taşımadıkları ilgilendiriyor.
Yukarıda satırlar daha önce yazdığım bir köşe yazısına ait. Anlamayan, anlamak istemeyen kimilerine bugün yukarıda Türkçe yazdığım satırların mealini yine Türkçe yapmak zorundayım.
AK Partinin güçlü siyasi muktedirlerini eleştirdiğim için dolaylı yollardan mesaj alıyorum. Mesaj çok enteresan”Muktedirle, aramızda şahsi bir problem mi varmış”.Soy isim sırasına göre sıraladığım siyasi egemenler ve elitler Ahmet Ataç, Nabi Avcı, Yılmaz Büyükerşen, Harun Karacan ve Kazım Kurt’la şahsi problemim olacak hiç bir menfaat ve çıkar ilişkim veya diyaloğum olmadı,olamaz.
Bunları eleştirmeyeceğizde Meteoroloji Müdürünü mü eleştireceğiz.Yoksa Belediyeleri tahakkuk şefleri mi yönetiyor.
Milletin parası ile sosyal belediyecilik adına Anemon Otelde kadınlarla karşılıklı göbek atan Kazım Kurt’u Belediyeden beslenen özgürün basını gibi alkışlayacakmıyız.
Yasadışı kaçak gecekondu yapan Yılmaz Büyükerşenin yerine tahakkuk şefinin mi üstüne çökeceğiz.
2.5 yıldır mars gezegeni uzaklığında yaşayan Eskişehirle ilgili hiç bir şeyle ilgilenmeyen, kendinden başka kimseyi sevmeyen ve önemsemeyen vekil Harun Karacan, köprübaşında yaşlı eli öptü diye ayağının altına halımı olacağız.
Derdimi anlatmak için Aristolesin erdeminden, siyaset sosyolojisinin kurucusu Montesguieu’nun Kanunların Ruhundan örnek vereyim diyeceğim yemek tarifimi acaba diyecekler. Lord Bolingbroke’nin 17.yy’da İngiliz parlamentosunu eleştirmesini örnek göstereyim diyeceğim fakat anlamayana anlat anlata bilirsen.
Demokrasi denge-denetleme ve iktidarın sınırlandırılması prensiplerine dayanır. Demokraside egemen güce yüklenen tek amaç toplumun iyiliğini, huzuru ve güvenliğini sağlamasıdır. Bu amacını gerçekleştirirken de kendisine devredilen yetkileri kullanmada ortak iyiliğin sınırlarının ötesine geçemeyecek,gücünü keyfi kullanamayacaktır. Egemenin, gücünü ve yetkilerini kötüye kullanılmasını önlemenin yolu iktidarı sınırlandırmak
ve frenlemektir. Herhangi bir siyasal düzende özgürlüğün var olup olmadığını ölçmek için, iktidarın sınırlandırılmış olup olmadığını gözlemlemek gerekir.
İktidar yasalarla sınırlandırılırken, basında denge-denetleme işlevi görür.
Bizde Eskişehirde ki yönetici egemenleri “Gerçeğin bekçi köpeği” olarak eleştirdiğimizde kıyamet kopuyor. Reis Bey ve Devlet Beye duyduğumuz saygıdan dolayı bizden pespaye yandaşlık bekleyenler, bizi daha tanıyamamışlar. Bizi yönetici elitlerin rakı sofralarına oturmak için takla atanlarla ve özgürlüğünü, iradesini özgüre teslim etmiş şeylerle karıştırmayın.
Alpu yolu ölüm yolu olmuş, Seyitgazi-Afyon yolunun Afyon sınırına kadar kısmı bildiğiniz köy yoluyken, Afyon sınırına geçtiğinizde yola uçağın inip kalkacağı yol olmuşken.6 Yıldır milletvekilliği yapan bir kişi bunların çözümü ile alakadar mı olur yoksa instagramda laf olsun torba dolsun ziyaretlerimi yapar. Tanıdığımız bir kişinin cenazesine katıldığımda gördüklerimden utandım.Herkes ön safta yer almak için nerdeyese birbirinin üstüne çıkacaktı.Sonradan anlaşıldı muktedirlerimiz ve elitlerimiz cenazeye katılmışlar.Tabutun önünde sıralanmışlar, onların fotoğraflarını çekenlerde en iyi fotoğrafı alma derdindeler. Maksat cenazeye katılarak insanların acısına ortak olmak olsa nerede duracağınızın hiç bir önemi olmaz…..
Gelelim egemenin gücünü keyfi kullanmama prensibine. Dört tür yönetim şekli vardır. Demokrasi, Aristokrasi, Monarşi ve Despotizm.
Demokrasi hariç diğer yönetim şekillerinde soylular ve seçilmiş elitler arasında iktidarlar çoğunlukla babadan oğula geçer.Demokraside ise egemenin gücü yasalarla ve yazılmamış siyasi erdem kuralları ile sınırlandırılmıştır.
Sayın Milletvekilinin oğlu kayyum atanmış Türk Hava Kurumunun Eskişehir Başkanlığına atandığında Türkiyede vicdan sahibi herkes gibi içim sızladı.Sızlamasının nedeni nepotizmin toplumda adalet duygusunu çürüterek, toplumun sisteme inancını yıkması.Bu çocuğun mevcut eğitimi, bilgisi, tecrübesi, görgüsü ile babası Milletvekili olmasa THK’nun Eskişehirde ki şubesinin başına geçebilirmiydi…..Bence önünden geçemezdi.Olay Türkiyenin gündemine düştüğünde yanlıştan dönebileceklerini düşündüm fakat umurlarında bile olmadı. Aynı çocuk fahri konsolos yapıldı.Devletde protokole uyarak koruma polisi ve diplomatik plaka tahsis etti.Türkiyede fahri konsolos olan iki isim vereyim. Sabancı Holdingden Dilek Sabancı ve Migros ve Efes Pilsenin sahibi Tuncay Özilhan.Lütfen kıyaslayın bu çocuk eğitimi, bilgisi, görgüsü ile babası Milletvekili olmasa Fahri Konsolos olabilirmiydi.Bence dersem haksızlık olur. Eskişehir’in yüzde 99’una göre Fahri Konsolosun “F” si olamazdı.
Reis Bey ve Devlet Beyin içeride- dışarıda mücadelesine ve bu mücadele destek verenlerin emeklerine yazık. Şüphesiz hiç kimse bunlar Eskişehirde padişah gibi yaşasınlar diye bu mücadeleye destek vermiyor.
Herkes susuyor olsa da biz susmayacağız. Kellemin içerisindeki için kellemi vermeye hazırım.
Artık yeter.